Dulkadirli Beyliğinden Maraş İstiklâl Harbine kadar Hazret-i Ali, Malik bin Eşter, Hazreti Ukkâşe menkıbeleriyle büyüyen Maraşlıların gönlünde türküler daima var olmuştur.
Eski Maraşlıların gönül dilini, sevdalarını, acılarını, gurbet hikâyelerini, hamasî duygularını, kahramanlıklarını türkülerde aramak gerek.
Yanık türküler söyleyerek yaylalara göçerlerdi Maraşlı atalarımız. Maraş yaylaklarında türkü söyleyerek at yarıştırırlardı Maraşlı civanlar. Muradını alamayan sevda yüklü ergenlerin arkasından türkü yakarlardı anaları. Bundan dolayıdır ki Maraşlıların âvâzı türkülerdir.
“Türküler sınır tanımaz”
Maraş’ta söylenen, Maraş’a mal’olan birçok türkü, Güney illerinde ikamet eden aşiretlerin barak havalarına, Berit, Binboğa ve Ahır Dağı yaylalarına göçen aşiretlerin bozlak, yani uzun hava türkülerine farklı söz ve üslup uyarlanmasıyla oluştuğu söylenir. Şüphesiz ki Maraş mahreçli, Maraşlının dilinden neşet eden türkü az değildir. Karacaoğlan türkülerinin birçok yörede dolaştığı malum. Maraş türkülerinde de Karacaoğlan şiirlerinden üslup ve söz uyarlamalarının çokça olması, aynı kaynaktan beslenen insanların gönül demlerinin ortaklığını gösterir. Bir ozanın ifadesiyle “Türküler sınır tanımaz.” Yeter ki demleneceği bir gönül ve ezgili bir dil bulsun; orası türkünün vatanıdır. Türküler sınırları, dağları, ovaları aşarak her yeri dolaşır. O yörenin insanları da gönüllerine cemre gibi düşen bu türküleri dillerinde demlendirerek yeni türküler meydana getirirler.
“Bu nasıl Maraş bu nasıl da Maraş”
Birçok uyarlaması olan Maraş türkülerinden “Maraş Maraş derler de uy ammanamman…” türküsünü hiç dinlememiş birisinin Maraş’a kültürel aidiyeti eksik sayılır. “Maraş Maraş derler de uy ammanamman / Bu nasıl Maraş bu nasıl da Maraş / Al kanlar içinde can veren kardaş / Kardaş kalk gidelim yoldaş kalk gidelim of of…”
Bu türkünün birden fazla uyarlaması vardır ve birinci mısraı “Maraş Maraş derler de...” mısraıyla başlar. Bunun sebebi, göçebe ve yerleşik köylümüz için Maraş medeniyetin ve idarenin merkezidir, yani bir koca şehirdir. Başına bir sıkıntı geldiğinde çaresini bulmak için yönünü Maraş’a çevirir. Duygularında sitem olduğu gibi, hayranlık ve imrenme de vardır. O bakımdan türkülerinin çoğunda “Maraş Maraş derler de...” mısraı bir girizgâh olarak söylenir.
“Maraş Maraş derler de bu nasıl Maraş”
“Derler de” ifadesinden sonra çeşitli sıfat ve isim getirilmiştir: “Maraş Maraş derler de anam...”, “Maraş Maraş derler bir büyük şehir”, “Maraş Maraş derler bu nasıl Maraş”, “Maraş Maraş derler uy ammanamman” gibi farklı ifadeler kullanılmıştır.
Birçok hikâyesi olan bu türkünün bir hikâyesi var ki, her Maraşlının yüreğini yakıp geçer: Bir rivayet göre, ölen kişi Maraş-Fransız Harbi’nde şehit düşmüştür. Türkü, ölenin diliyle söylenmektedir. Çok içlidir, yürek dayanmaz. Şehidin anasına vasiyeti yüreğimizi kanatacak cinstendir: “Anama söyleyin damda yatmasın / Oğlum gelir deyi ümit etmesin /Anama söyleyin atımı satsın / Sıhhıyedir gelsin yaramı sarsın / Nişanlım güzeldir kardaşım alsın / Kardaşım almazsa da dostlara kalsın.”
Şehidimiz yeteri kadar savaşamadan ve Fransız’a haddini bildiremeden şehit olduğuna hayıflanıyor. Bu duygularını türkünün devamından anlamak mümkün: “Sürerim sürerim gitmez kadana / Fransız kurşunu geçmez adama.” Türkünün devamında “Genç Osman Türküsü”nden uyarlama bir söyleyişle “Kılınç Ali der ki, gelsin göreyim / Üç kızımın birisini vereyim /Analar böyle bir yavru beslememiş” sözleriyle biter. Maraşlı mücahitlerin Kılınç Ali dedikleri kişi Maraş Millî Mücadelesine öncülük etmiş Kılıç Ali namıyla bilinen bir yüzbaşıdır. Asıl adı Âsaf Tevfik’tir.
“Vallah bir ben ölmeyinen de gardaş Maraş yıkılmaz”
Geçmiş zamandaki Maraşlıların yüreğinde ve hayatında olup bitenleri bilmenin bir yolu da türkülerden geçer. Bu türkülerden biri de “Vallah Bir Ben ÖlmeyinenGardaş Maraş Yıkılmaz” adlı türküdür.Bu türkünün kaynaklarda “anonim” olduğu zikrediliyor. Fakat farklı rivayetleriyle Maraş’ın diline ve gönlüne mal’olmuş bir türküdür. Bu türküyü bilmeyen ve uyandırdığı duygu ve düşünceleriyle Maraş’ın yüz yıl önceki insan tarihine kanatlanmayan bir Maraşlı düşünülemez.Urfalı Kazancı Bedih’in kendine has uzun havayla söylediği ve güftesinde küçük değişiklikler yapılan bu türkünün Maraş uyarlamasınıntamamı şöyle:
“Maraş Maraş da derler bu nasıl Maraş / Al kızıl kan içinde can veren kardaş /Bizim eller kırçıllıdır geçilmez / Yollar çamur kurusun da gidelim / Ufak taşınan da bina yapılmaz / Bir ben ölmeyinen Maraş yıkılmaz / Kardaş kalk gidelim yoldaş kalk gidelim / Yollar çamur kurusun da gidelim / Lale sümbül büyüsün de gidelim”
“Maraş Maraş derler de yâr ammanamman”
Türkünün farklı bir hikâyesi var: Kan davasında yaralanıp Maraş’a getirilen ve sonra ölen kişinin ağzından yakılan türkünün başka bir uyarlaması daha var: “Evimizin önü duttur geçilmez / Bağımızda gazel sıktır seçilmez / Bir ben ölmeyinen ordu bozulmaz…” Türkünün bu uyarlamasında, şehit düşen askerin ağzından şehitliğe ulaşmanın övgüsü var. “Ben ölmeyinen ordu bozulmaz” diyerek sağ olanlara sesleniyor.
Bir rivayete göre, köyünden gelip Maraş Harbinde şehit düşen bir yiğide yakılan türkünün şu uyarlamasını dinleyip bir ah çekmeden Maraşlı olmak mümkün değildir. “Maraş Maraş derler de yâr ammanamman / Bu nasıl Maraş bu nasıl da Maraş / Al kanlar içinde can veren kardaş / Kardaş kalk gidelim yoldaş kalk gidelim of of / Kalk da kardaşhânemize gidelim / Evimize gidelim yurdumuza gidelim of of.”
“Maraş’ın içinde bir çeşme akar”
Bir başka uyarlamada ise aynı türkünün son iki mısraı şöyle bitiyor: “Bizim eller gırçıllıdır geçilmez / Yollar çamur kurusunda gidelim, burdan gidelim.”
İlk dört kıtası aynı olan bu türkünün Maraşlıların yüreğinde demlenen farklı bir uyarlaması daha var: “Maraş’ın içinde bir çeşme akar / İçerim içerim ciğerim yakar / Şimdi garip anam yollara bakar / Öldü diye haber edin sılama / Maraş’ın dağları bozdur ormandır / Görünür bizim dağlar dumandır / Gayrı benim kavuşmam gümandır / Öldü diye haber salın sılama.”
Tek bir hikâyesi yok bu türkünün. Rivayet muhtelif. Tevatür yoluyla, yani ağızdan ağıza değişik farklı hadiselere uyarlandığı belli. Rivayetlerden çıkardığımız bir yorum da şöyle: Bir asır öncesine gidin ve bir dağ köyünden çaresiz bir hastalıkla yola çıkıp şehr-i Maraş’ın taş döşeli şirin ve asude sokaklarında şöyle garip ve mahcup bir hâlde dolaşın. Sonra da kendinizi Kâtiphan’da izbe bir odaya zar-zor atın bakalım; içinize nasıl bir türkü doğar?
“Maraş’a vardım da sığmadın hana”
“Maraş’a vardım da sığmadım hana / Doğurmaz olaydın sen beni ana / Kimsem yoktur ki derdime yana / Bize mesken oldu Maraş illeri.”
Türkünün devamında anası dile gelir: “Kömüşlerim gelmiş yağlayamadım / Dikmenin dibinde oturamadım / Gitme Ali’im, dedim getiremedim / Bize mesken oldu Maraş illeri.”
Ali, öleceğini bile bile çıkmış köyünden. Garip anası da bilmiş onun dermansızlığını ki, “Gitme Ali’im, dedim getiremedim” diye yanıp yakılıyor.
“Atım kalk gidelim Halep hâneden”
Güney illerimizle Toros yaylaları sakinlerinin birçok uyarlamalar yaptığı Karacaoğlan türkülerinden “Atım kalk gidelim Halep hâneden” türküsünü Cumhuriyet öncesinin Maraşlıları çokça söylermiş. Türkünün ondan fazla uyarlaması var. Karacaoğlan’dan başka Kırşehirli bir âşığa ait olduğu da söylenir. Rivayet yine çok. Bizim gönlümüze düşen bu türkünün Maraşlının yüreğini saran ve Maraşlıların sahiplendiği uyarlamasıdır.
Farz edin ki 1910’lu yıllarda Halep’te yaşayan Maraşlı bir zabit var. Zabitin gözünde Maraş buram buram tütmektedir. İçine çöken sıla-ı Maraş duygusuyla “Atım kalk gidelim Halep hâneden” türküsünü söyleye söyleye şehr-i Maraş’a kavuşmak için yollar düşmüştür.
“Atım kalk gidelim Halep hâneden / Halep’ten çıkıp Anteb’e geçip yatalım / Ata karım mı olur aşdıktan sonra / Dizgini boynuna düşdükten sonra / Aksu’yun köprüsün geçdikten sonra / Yarın Maraş’ta yatalım atım / Maraş’tan ötesi uzak bir yoldur / Tagar deresinde dizgini kaldır / Öğle namazını Göksun’da kıldır / Yaz getirir o illerin havası / Koca Binboğa’nın şahan kayası / Bir iki gün orada yatalım atım.”
Maraş’ta söylenen Hümâ Kuşu türküsü
Maraş uyarlaması olan Hüma kuşu türküsünü her Maraşlı düğünlerde, gönül içre yapılan dost meclislerinde ciğeri sökülürcesine dinler ve söyler. Maraşlıların gönlünde Hüma Kuşu Maraş göklerinde uçmaktadır. Şimdiki zamanda unutulan ve Maraş uyarlaması olan “Gökte Uçan Hüma Kuşu” türküsünde gönlü olan ve hayatı bilen adamın nasıl olacağı tasvir ediliyor: “Yüksek uçan Hüma Kuşu / Ne bilir dalın kıymetin / Kargayı kondurman güle / Ne bilir gülün kıymetin / Çift sürüp ekin ekmeyen / Meydana sofra dökmeyen / Arının kahrını çekmeyen / Ne bilir balın kıymetin / Mencilisten (meclis, toplantı) söz atanlar / Gerçeğe yalan katanlar / Ne bilir kıymetin.”
“Atımı bağladım delikli taşa”
Eski Maraşlıların söylediği birkaç uyarlaması olan en yürek yakıcı türkülerden “Atımı Bağladım Delikli Taşa” ezgisini her Maraşlı ara sıra söyleyip mâzi duygularını ve cetlerine olan aidiyetini güçlendirmelidir: “Atımı bağladım delikli taşa / Yönümü çevirdim şanlı Maraş’a / Yavrumu kaptırdım alıcı kuşa / Bir yanımı boşa getirdi felek / Aman n’olduysa bana Mevlâdan oldu / Aktı gözüm yaşı didelerim doldu / Ben bana acımazdım yâr öksüz kaldı / Bir yanımı da boşa getirdi felek.”
Bu türkünün de farklı uyarlama var. Kaynaklarda Kırıkkale ve Urfa’ya dair güfteler mevcut: “Atımı bağladım delikli taşa / Yükümü yükledim şanlı Maraş’a…” Ayrıca Rumeli’den Türkiye’ye göç eden göçmenlerin “Atımı beyledim delikli taşa…” diye başlayan ve içinde Maraş geçmeyen bir türkü var.
“Yönümü çevirdim şanlı Maraş’a”
Bu meşhur uzun hava Maraş türküsünün güftesinde yapılan küçük değişikliklerle birden fazla bestesiyle söylendiği bilinir. Elli yıl öncesine kadar çokça söylenen bu türküyü bugün bilip söyleyen Maraşlı sayısı hayli azaldı:“Atımı bağladım delikli taşa / Yönümü çevirdim koca Maraş’a /Yavruyu kaptırdım alıcı kuşa / Zalım felek bir başımı zora getirdin / Ne olduysa bana Mevlâ’dan oldu / Aktı gözyaşlarım deryalar doldu / Gendime acımam yâr yetim kaldı / Zalım felek bir başımı zora getirdi.”
Bu türkümüzün bir uyarlaması da şöyle. Maraş-Fransız Harbinin en şiddetli günlerini gözünüzün önüne getirin ve köyünden gelip şehit düşen bir yiğidin iç âlemini seslendiren bu türkümüzü kalp kulağınızla dinleyin: “Atımı bağladım delikle taşa / Yönümü çevirdim şanlı Maraş’a / Yavrumu kaptırdım alıcı kuşa / Ölümü kaldırın koca Maraş’a / Vurun arkadaşlar ben yaralıyım / Kara taş içinde kaldı mezarım / Çeteler bozuldu sersem gezerim / Yılanı koydular dar bir torbaya / Vurun arkadaşlar namus günüdür / Fransız der ki bu nasıl uşak / Elinde filinta belinde kuşak / Vurun arkadaşlar namus günüdür.”
Hâsıl-ı kelâm; eski Maraş’ın insan hikâyelerini türkülerden okumak lâzım.(ilbeyali@hotmail.com)