Daha ortaokullu yıllardayız… Arkadaşlarla okulu kırıp Pınarbaşı’na, göle yüzmeye gidiyoruz. Aylardan Ramazan bu arada. Eski vali konağının oraya doğru birkaç kafadar, ağzımızda sigaralar, tüttürerek gırgır-şamata ilerliyoruz. Aniden bir dolmuş yanı başımızda durdu. Ön koltukta oturan ak sakallı, nur yüzlü bir amca bize açtı ağzını yumdu gözünü.
Neye uğradığımızı şaşırdık ilk anda, ama şaşkınlığı üzerimizden atıp ne kadar büyük bir eşşeklik ettiğimizi anlamamız fazla uzun sürmedi.
E, herkes oruçluyken uluorta sigara içersen olacağı budur!
***
Ah amcacığım, eğer hayattaysan, şimdi etrafına bakıp bakıp kahroluyorsundur. Yok ebedi aleme göç ettiysen, iyi ki bu günleri görmedin. Biz daha çocuk olduğumuz halde hak ettiğimiz için(!) ağzımızın payını vermiştin. Şimdi bu günleri; civan gibi delikanlıların, koca koca; çam yarması gibi adamların orucu tınlamadıklarını görsen kahrolurdun.
***
Sahi Ramazan geldi mi?
Elhamdülillah geldi. Bu sene de çok şükür kavuştuk. İnşaallah önümüzdeki Ramazan’lara da kavuşuruz.
Mübarek geldi gelmesine ama; çarşı-pazara baktığımızda geldiği çokta belli olmuyor. Mayam satan çocuklar da olmasa neredeyse günlük hayatta Ramazan’ın gelip gelmediği belli olmayacak!
Lokantalar açık ve full dolu! Kahvehaneler açık! Eskiden camları kağıtla kapatılırdı, şimdi onu da yapan kalmadı. Oruçlar aleni yeniyor.
Adım başı karşımıza çıkan tekel bayileri, faaliyetlerine Ramazan’a aldırmaksızın devam ediyorlar. Geceleri araçlarını şehrin ücra köşelerine çekip kafayı çekenlerde bir değişiklik yok. Ramazan gelmiş umurlarında değil.
Çıkın çarşıya, hatta çıkmayın derim orucunuz bozulur... Zira kadınlarımızın “En azından şu mübarek günlerde giyim-kuşamlarımıza biraz dikkat edelim.” dedikleri yok.
Yine yarı çıplak gezmekteler. Üstü Sultanbeyli-altı Nişantaşı “ucube” kıyafetlerde dolaşıp, adına da “tesettür” diyenlere şimdilik değinmiyorum.
“Vel hayya vel iman” Bu güzel söz (bir rivayete göre hadis-i şerif) iman duygusunu yitirenlerin utanma duysunu da yitirdiğine işaret eder!
Anlayan anladı, uzatmaya gerek yok!
***
Geçen gün Maraş Gündem’de bir haber ilişti gözüme: Ramazan olmasına karşın lokantaların falan açık olduğundan bahsediyor ve bir dönerci sahibinin görüşlerine yer veriyordu. Diyor ki dönerci ustamız: “Ramazan olmasına rağmen çalışan sayımızda bir değişiklik yok”!
Bakın bu çok önemli bir gösterge.
Demek ki; yemek yiyen sayısında da bir değişiklik yok!
Fakat ustanın “hem seviniyoruz, hem üzülüyoruz” demesi biraz acayip olmuş. “Perhiz-lahana-turşu” muhabbeti!
Madem öyle, kapat dükkanı usta! Bir ayda ne sen, ne de çalışanların acından ölmez korkma! Sanki birileri silah zoruyla dükkan açtırıyormuş gibi Ramazan’da hem dükkanı açıp hem de “üzülüyoruz” demek ne derece tutarlı? Üzülmek istemiyorsan açmayacaksın muhterem.. açmayacaksın!
***
Ramazan ayının yaz mevsimine denk gelmesi nedeniyle oruç tutmayanların sayısında çok ciddi artışlar var. Hastalık ve daha farklı mazeretleri olanlar ayrı tabi.
Peki, hiçbir mazereti olamayanlar;
Biz bu yaşımızda tutmazsak, buz gibi klimalı ofislerimizde bile oruç yersek, civan gibi gençler tutmazsa, çam yarması gibi baba yiğitler tutmazsa…
Beli bükük ihtiyarlar ne yapsın?
Omuzlarına oruç yeni farz kılınmış körpe yavrular nasıl tutsun?
Tarlada güneşin altında çalışmak zorunda olanlar ne yapsın?
İş yerlerinde sıcak ortamlarda çalışmak zorunda olanlar nasıl tutsun?
İftardaki, sahurdaki sofralarımız padişahları kıskandırıyor. Buz gibi iş yerimizden; son model klimalı arabamıza binip evimize gidiyoruz. Güneş yüzü bile görmüyoruz nerdeyse. Oruçlarımızı gidip serin bağ evlerinde tutuyoruz. Camilerde bile serin köşeler kovalıyoruz!
Peki, Afrika’da kıtlıkla mücadele eden Müslümanlar ne yapsın. Bir ağaç gölgesine, bir damla suya, bir parça ekmeğe muhtaç; hatta bizim sofralarımızdan arta kalanları kabul etmeye çoktan razı olmuş kara bahtlı kara insanlar ne yapsın?
Biz sahurdan iftara kadar akşamı bekliyoruz ve iftar ediyoruz. Ya onlar?
Onların iftarında, yiyeceği bırakın, su bile yok!
***
Geçenlerde Erzurum’da bir bayanın oruçlu günde sigara içtiği için dövüldüğü yazıyordu. Ama Erzurum’da!!
Korkmayın Maraş’ta olmaz!
Ardından İstanbul’da bir otobüste bir bayanın şortlu olduğu için darp edildiği çıktı medyada.
Yanlış!
Erzurum’daki de yanlış, İstanbul’daki de…
Vay efendim sen misin Ramazan günü şortla gezene yan bakan!
Bunları bahane eden bir bayan grubu çıktı, “don”la eylem yaptı. Ellerinde de su şişeleri dolaştılar İstanbul’u!
Tahrik edecek bir insan aradılar, ama kimse umursamadı. Umursayıp ne yapsın vatandaş. “Namussuzun yüzüne tükürmüşlerde, yağmur yağıyor zannetmiş”!
Zıkkımın kökünü için emi.. İsterseniz donsuzda dolaşabilirsiniz, utanma, arlanma, edep, haya olmadıktan sonra, ar damarlarınız fay hattı gibi çatladıktan sonra..!!
***
Neyse sözü fazla uzatmanın çokta bir anlamı yok. Neticede; “o gün” geldiğinde, herkes yaptığından ve yapmadığından sorumlu olacak. Hani derler ya: “Ak koyun ak bacağından; kara koyun kara bacağından…”
Bizimkisi sadece bir durum tespiti!
Ramazan-ı şerifleriniz mübarek olsun.
Sevgiyle kalın.