Küçücük bir çocukken nenemin kurtuluş hikâyeleriyle dimağımı tazelendirirdim. Nenem henüz onbir oniki yaşlarında şahit olduğu Maraş’ın kurtuluş gününde bazı manevi olayların gerçekleştiğini söylerdi. Kışların Maraş’ta çetin ve soğuk geçtiğini bilirsiniz. O dönemde hele de şubat ayı geldi mi dondurucu soğuklardan Maraş’taki evleri saçakları buz sarkıtlarıyla dolarmış. Su boruları da soğuktan donarmış. Bu soğuğun arkası da sert esen Maraş’ın deli poyrazıymış.
Nenemin anlattığına göre Fransız ve Ermeni zulmü Maraş semalarına çöktüğünde Maraş Halkı yüzyıllardır sırlı bir emanet gibi koruduğu şehri maneviyi gözü gibi sakınmış. Tüm varlığıyla acımasız işgale karşı durmuş. Nenemin anlattığına göre, Ahir Dağı’ndan yeşil sarıklı, uzun boylu aksakallı erenler inmiş. Şehrin savunmasında rol oynamış. Bu erenleri pek çok kişinin de görmesinden dolayı halk arasından destansı bir şekilde anlatılmaya başlanmış.
Nenemin anlattıklarından öyle tüylerim ürperirdi ki benimde hayalimde o aksakallı, uzun boylu yeşil sarıklı erenler canlanır ve sanki Maraş’ın etrafını çepeçevre kuşatırlardı. Sene 2022 artık bazı hakikatlere uyanma vakti geldi. Her gün gidip geldiğimiz Maraş sokaklarından kimlerin gelip geçtiğini, Maraş erenlerinin nasıl maneviyatlarıyla bu topraklara can verdiğini anlama vakti…
Önümüzde aşmamız gereken manevi bir Ahir dağı var yoksa mahşere sürülürüz. Yunus Emre hazretleri 40 yıl bir dağdan odun taşıdı seyr ü sülukunun bir parçasıydı dağdan odun taşımak. Peygamber Efendimiz 40 yaşında Hira Mağarasına çekildiğinde dağlar onun ilmi ledün sırdaşı olmuştu. Şimdi, Maraşlı Erenlerin zuhuratıyla görüldüğü Ahir Dağı bu şehrin kurtuluşuna şahitlik etmedi mi diyeceğiz?
Ahir Dağı’ndan inen erenlerden biri devrinin büyük zatlarından Kuddusi Baba olamaz mı? Derdimend Dede gibi halka şifa sunan manevi yönüyle şehri bir tepeden kuşatan büyük bir zat da Maraş’ın kurtuluşunda elbetteki rol oynamıştır. Onların manevi varlıkları kurtuluş meselesini manaya bakan yönüyle anlamamızı da sağlar.
Kapalıçarşı’yı uyur sanırız da Yum Dede uyumaz. Hala çarşının tam ortasındaki türbesinde can var. Kapalıçarşı kim bilir ne güzel keşif ve kerametlere şahit oldu. Mevlevihanenin yerinde yeller esse de dimdik hatırası duruyor. Bu soruların ve mananın cevabı 1999 senesinde ahiret alemine göçen Fatma nenemle birlikte toprağın altına gömüldü.
Ama Maraş 12 Şubat sabahı gibi manevi heyecan ve coşkusuyla dipdiri. Her sokağından tarih fışkırıyor. Kapılarına pencerelerine kulak tutsan belki sana Fransız zulmünden nasıl kurtulduğunu anlatacak. Maraş ahalisinin fedakarlıkları bayrak üstüne takılan madalyayla beraber gönüllere de takılacak. Dualar dualar üstüne gelecek hiç heyecanını kaybetmeyen bir millet olarak vatan semalarına adını yazdıracak.
Bir şehir bir vücut gibidir. Ulu Camii bu şehrin kalbidir. İnsan ı Kamilin vücudu gibi her kim namaza dursa o şahsı manevide namaza durur. 12 Şubat günü tevhid sırrına eren Maraş halkı da tek vücut olup şehrimizi düşman askerlerinden temizlemiştir.
Cuma Namazı sonrası Ulu Cami’den kaleye doğru yürüyen Maraş Halkı’nın Seyit Onbaşı’ya gelen manevi kuvvetle aynı kuvvetle Fransız askerlerini kaleden indirmediğini kim söyleyebilir? Allah onlardan razı olsun.