MEDENİYET KİMLİĞİMİZE İHÂNET EDEN AYDINLAR

.

Türkiye’de aydının zihnî anatomisi bozuktur. Batılılaşmanın ürünüdür, fikrî kökleri dışarıdadır ve sekülerdir aydın. Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet modernleşmesiyle zuhur etmiştir. Sömürge münevveri Cumhuriyet döneminde aydın sıfatıyla varlığını sürdürmektedir. Münevverden, yâni aydından önce bizde âlim, ârif ve edipler vardı.

TÜRKİYE’DE AYDIN HÂLÂ GÜVENİLMEZ BİR TİPTİR

Türkiye’de aydın hâlâ güvenilmez bir tiptir. Bu ülkede aydının recüliyeti, yâni erkekliği, adamlığı, fikrî şahsiyeti yoktur. Bilgisiyle amel edemez, doğruyu söyleyemez, Müslüman Türk milletinin değerlerini dile getiremez, kaypak kişiliğiyle kanaat önderi olamaz. Bir mürşid gibi insanları sohbet ve yazılarıyla irşad edemez. Milleti tenvir eden, yâni aydınlatan biri değildir. Âmâ üstad Cemil Meriç’in ifadesiyle Türkiye’de düşman bir içtimaî sınıftır aydın. Vazifesi kurulu düzenin yalanlarını tasdik etmek, yâni hakikat çarpıtıcılığıdır.

Bir kısmı milletten yana görünür, fakat çok zaman yaptığı rol hep kurtla bir olup kuzuyu yedikten sonra çobanla oturup kuzuya ağlamaktır. Milletine karşı kalleş ve müraidir. Tam bir şahsiyeti, tam bir kelâmı ve kanaati yoktur. Çünkü milletten yana dâvası ve fikri olan bir şahsiyeti olmadığı gibi, milletin değerlerine düşmanlık eden servislerin ajanı olarak faaliyet gösterir.

BATI’NIN BESLEMESİDİR AYDIN

Batı’nın beslemesi olan aydın hiçbir zaman bu milletin aydını olmamıştır. Millete ağyar olan anayasal rejimin polisi gibi vazife yapar. Kafası kışla zihniyeti ve nizamıyla işler. Sömürgeci Batı’nın ajanı gibi çalışır. Çünkü dimağları resmî ideolojinin ve Avrupa’nın “izm” lerinden mürekkep fikirlerle kirlidir. Basiret ve ferasetleri yoktur. Zihnî kodları Batı’nın seküler fikirleriyle iğdiş edilmiştir. Batı’nın ve Kemalist ideolojinin emir kulu, taşıyıcısı, yalakacısı, jurnalcısıdır. Mütegallibenin ve gelen her iktidarın sözcüsüdür.

“BANDROLLÜ” AYDINLAR

Necip Fâzıl, “İdeolocya Örgüsü” kitabında (s. 416-417) Tanzimat bugüne medeniyetimizin inkırazına sebep olan Batılılaşma yanlısı aydınların bozulmuş karakterlerini anlatır. Kaygı veren şu ki, bu karakterler belli bir kesimde değişmeden sürmektedir. Ona göre, aydınlarımız Batılı fikir okullarının bandrolünü, yâni etiketini taşımaktadır. “Birçok kolu olan aydınların başıboş, züppe, Batı hayranı, devrimbaz ve inkârcı olanları ‘Karton adamlar gövdesi’dir. Komünist, materyalist, sosyalist ve Batının içtimaî, siyasî ve ruhî mezheplerin kapılmış olan aydınlar da ‘Bandrollü insancıklar gövdesi’ ve “Damgalı adamlar gövdesi’ dir.” 

MEDENİYET İNKIRAZIMIZIN MÜSEBBİBİ AYDINLARDIR

Medeniyetimizin inkıraza uğramasının müsebbibi milletinden ve irfanından utanan Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet aydınlarıdır. Prof. Dr. Erol Güngör’e göre, Müslüman Türk milleti nazarında münevver(aydın) kibirli, maddî menfaat düşkünü, yabancı taklitçisi, mâneviyat düşmanı, köksüz ve pozitivist Avrupa kültürünün taşıyıcısı ve temsilcisidir. Tanzimat aydını sömürge münevveridir. İngiliz sefirinin önünde hüngür hüngür ağlayan Tanzimat kahramanı Mustafa Reşit Paşa’nın vakardan nasibi yoktur. Tatlı canının endişesine düşerek Fransız Sefaretine sığınan ve Londra’ya gittiği zaman İngiliz Hariciye Sekreterine sadrıazam olarak yaptığı işlerin hesabını veren hürriyet ve anayasa kahramanı Midhat Paşa da vakar örneği olamazdı. Şimdi onların kendi toprağımız üzerinde hırsız gibi korkak adımlarla dolaşan inkılâpçı torunları vakarın mânâsını lügatte bile bulamıyorlar. (Türk Kültürü ve Milliyetçilik, s. 29-43-65)

Ona göre, İkinci Meşrutiyetin Avrupacı ve pozitivist aydını, tıpkı bugünküler gibi Avrupalının nefretinden kurtulmak için milletimizin tarihini reddettiler. İçtihad dergisi Avrupalının merhametini kazanmak için yazılmış bir dilekçe gibidir: “Babamız sadece size değil, bize de çok eziyet etti. Şimdi biz onu elbirliğiyle öldürdük ve sizi kendimize baba yaptık. Ne isterseniz yapmaya hazırız, yeter ki biz evlâtlığa kabul edin.” İkinci Meşrutiyetin Garbçısı ve Cumhuriyet’in inkılâpçı aydını Kılıçzâde Hakkı aydın ihânetinin şedit bir örneğidir: “Bağıra bağıra halka anlatacağız ki, değil Asya’ya çekilmek, kutuplara firar etsek Avrupalılar gibi düşünmedikçe (…) orada dahi yakamızı bırakmazlar. Mevcudiyet-i mukaddese-i diniye ve milliyeyimizi muhafaza ettirmezler…” (Güngör, a.g.e., s.71)

İçtihad dergisinin, Avrupalılaşmanın azılı taraftarı pozitivist Abdullah Cevdet’in kurucuları arasında olduğu, Dozy gibi İslâm aleyhtarı birçok Fransız filozof ve yazarın makâlelerinin Türkçe tercümesinin sayfalarında yer aldığı Fransız kültürünün temsilcisi bir dergi olduğunu belirtelim.

“BATILILAŞMA İHÂNETİ” AYDIN İHÂNETİDİR

Aydın ihâneti Tanzimat aydını Şinasi ile başlar, Cumhuriyet aydını Mahmut Esat Bozkurt, Nurullah Ataç, Yaşar Nuri Öztürk’le devam eder. D. Mehmet Doğan “Batılılaşma İhâneti” adlı kitabında aydınların iki asırdır Avrupalılaşma isteklerini “aydın yabancılaşması” olarak târif ediyor. Millet değerlerinin düşmanı olan aydın “bürokrasi” sıfatıyla ve bürokratik iktidarıyla Batılılaşmanın sözcülüğünü yapmıştır. Mustafa Reşit Paşa’dan Mustafa Bülent’e kadar aydınlar silsilesi Batılılaşmanın mümessilleridir. Âli Paşa, Fuad Paşa, Midhat Paşa bu güruhun öncüleridir. (a.g.e.,15-47-121)

AYDININ GÖREVİ TAHRİP ETMEKTİR

Cemil Meriç iki asırdır Müslüman Türk irfanını tahrip etme ameliyesine soyunan ve Batı’nın kültür ajanlığını yapan aydınlara müstağrib sıfatını verir. Müstagrib Türk aydınları “Batının her hastalığını ithale memur bir anonim şirket” tir. Batılılaşmak, şahsiyetsizlik, erimek, yok olmaktır. Benimsediğimiz bir idam hükmüdür bu. (Mağaradakiler, s.33)

Bu sebeptendir ki, Batılılaşmanın ajanları olan Tanzimat’tan bugüne Türk aydınını Sakson kölelerine benzetir: “Sakson köleleri boyunlarında bir tasma taşırlarmış: efendilerinin adı yazılırmış bu tasmaya. Aydınlarımız da onlara benziyor; her biri bir şeyhin müridi. Batının göğsüne iliştirdiği bu idam yaftasını, bir ‘nişân-ı zîşân’ gibi gururla benimsedi aydınlarımız.” (Bu Ülke, s.159 )

Ona göre Avrupa, Tanzimat’tan bu yana Türk aydınının mukaddesidir. Tanzimat, Batının istekleri doğrultusunda aydınların eliyle gerçekleştirilmiş bir harekettir. Tanzimat’la başlayan Cumhuriyet’le daha da güçlenen aydın, İslâm medeniyetinin ve Müslüman Türk kimliğinin tahripçisi olmuştur. Aydının bütün görevi bu ülkenin değerlerini tahrip etmektir. Medeniyetinden kopan Türk aydını Batı’nın arzuları doğrultusunda her kalıba giren şuursuz bir topluluktur. 

Tanzimat aydını Asya’nın akl-ı pîrânesi ile Avrupa’nın bikr-i fikrini evlendirmek istedi. (Bu Ülke, s.107)  Batının imâl ettiği yeni bir insan tipi olan aydınlar mâzi ile bütün bağlarını koparan kimliksiz bir güruhtur. Ne Asyalı, ne Avrupalı’dır. Tek kitabın yerine binlerce kitap, tek hakikatin yerine binlerce yarı-hakikat geçer.(Mağaradakiler, s.32) Osmanlı Türk medeniyetinin yükseliş döneminde aydınla halk bir bütündür. Aydın, toplumun herhangi bir ferdidir; kadıdır, müftüdür, tahrirat kâtibidir. Aynı câmide namaz kılar, aynı kahvede dinlenir, aynı sofrada yemek yer. Ne imtiyazı vardır, ne imtiyaz peşindedir. (Umrandan Uygarlığa, s. 26)

AYDIN ALDATMIŞ VE ALDANMIŞTIR

Aydının dil tahribatı bir faciadır Cemil Meriç’ göre. Mektepleri nesillerin hâfızasını nesebi gayr-ı sahih tilciklerle doldurmuştur. Tanzimat’tan bu yana Türk aydınının vazifesi aldanmak ve aldatmaktır. Harf inkılâbı yapılırken Türk aydını aldatmış ve aldanmıştır. İnkılâplar karşısında karanlık bir dehliz gibi suskun kalmıştır. (Sosyoloji Notları ve Konferanslar, s. 293) Aydınların mukavemet edemediği ve önünde diz çöktüğü inkılâpçı rejimdir. Ataç inkılâpçı rejiminin bütün sefaletlerini edebiyata sokan şımarık, yılışık, câhil ve kabiliyetsiz bir dilekçe yazarıdır. (Jurnal-1, s.160)

Ona göre, harf inkılâbı altı yüzyılı rafa kaldırdı. Ve tarihsiz bir memleket ibda etti. İnkılâplar kafanın yalnız dışını değil içini de tanzime kalkıştı. Batı şapkaydı. Şapka ve itaat. Kalabalığın yerine şef düşünecekti. Kur’ân rafa kalktı. İnkılâpçı rejim mitosu olmayan sığ, dalsız budaksız tam robot dînidir. Cemil Meriç’e göre inkılâpçı rejimin en büyük hatası dinden uzaklaşmaktır. Bir topluma yapılabilecek en büyük kötülük, onu dinden uzaklaştırmaktır. (Cemil Meriç’le Sohbetler, s.103, Halil Açıkgöz)

SAĞCI AYDIN DA SOLCU AYDIN DA BATI’NIN GEMİSİNDE 

Birkaç şahsiyet dışında Türkiye’de sağda da solda da mücadele eden hakiki mânada aydın yoktur. Medeniyet inkırazımızı durdurmak şöyle dursun, inkıraza destek olan Liberal, Sol ve inkılâpçı aydınların günahı başlı başına bir mevzu; tafsilâtına gerek görmedik. Sağcılık Batı dünyasının seküler muhafazakâr taklitçiliğidir. Sağcılığına milliyetçilik, muhafazakârlık katan bugünün seküler aydınları milletle tam uyuşamazlar, tam mânasıyla aydın duruşu gösteremezler. Cemil Meriç’e göre laik Türk sağından aydın çıkmaz. Sağcı aydınlar karma fikirlere sahiptir, yâni bir cüruftur. İnkılâpçı rejimle malûldürler. İslâmî değerlerden, hadis-i şeriften, çokça Yunus Emre’den, Ahmet Yesevi’den bahsederek bu değerlerle inkılâpçı modernleşmeden ucube bir anlayış çıkarırlar. Müslüman Türk milletinin İslâm zemininde yükselmiş değerleriyle tam bir rabıta kuramazlar. (H.Açıkgöz, a. g.e. s. 103)

BİZİ YARALAYAN SAĞCI AYDINLARDIR

Bizden, yâni milletten yana görünen aydınlara kahrımızı dile getirmek hakkımızdır. Seküler muhafazakâr sağcı aydınlar sözde İslâmî akideleri milletin değerleri olarak kabul ederler. Fakat millet ve medeniyet kimliğimizi bütünüyle İslâmî esaslarla târif etmez ve savunmazlar. Batı’nın fikir ve idrakinden, sanat ve felsefesinden değerler katarlar. Ahmet Hamdi Tanpınar hem seküler, hem darbeli ve özürlü aydınlardandır. Medeniyet estetiğimizi ve edebiyatımızı iyi ifade etmesine rağmen, milletin temsilciliğini haiz bir aydın tavrı ve fikri yoktur. İnkılâpçı rejimin modernleşmesi siyasetine karşı cesaretle görüşlerini ortaya koyamamış a’raf’ta bir aydındır. Tek Parti döneminin şeflerine medhiyeler yazan bahtsız bir aydındır.

Medeniyet inkırazımızı durduramayan veya Batılılaşmaya itiraz etmeyen seküler sağcı aydının milliyetçilik anlayışında İslâm sadece kültürel ve vicdanî bir unsurdur. Batıcı modernleşmeyi seküler Türkçülük anlayışı çerçevesinde harmanlarlar ve inkılâpçı rejimle sekülerleşme yolunda birleşirler. Seküler milliyetçi aydınlardan Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Fuat Köprülü, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Peyami Safa, Hilmi Ziya Ülken, Reha Oğuz Türkkan gibi aydınların çizgisi hem inkılâpçı, hem de sekülerdir.

Hülâsa-i kelâm; Tanzimat’tan bugüne medeniyetimizin inkıraza uğramasının müsebbibi olan aydınların medeniyet kimliğimizi okunmaz hâle getirdiği acı bir gerçek. (ilbeyali@hotmail.com)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri