Varlığımın gelişi annem vesilesi ile olsa da özümü aldığım memleketim.
Geldiğim noktada temel taşım.
Memleketime benzeyişim.
Toprağından oluşum.
Hamurum unu, suyu memleketim.
Hani gelip, gidemesem de oradasın.
Varlığına sevindiğim, sevdiğimsin.
Dün bayramındı. Olamadığım, coşkunu paylaşamadığım için yeis içindeyim.
***
Sana gelmeyi çok istemezdim. Fazla kalamazdım ya… En fazla beş gündü onca yoldan gelişim.
Artık toprak mı çekiyor bilemem ama yaş kemale erdi sanırım.
Çocukluğumun ilk temellerini sayende attım. Ben mert olmayı, dürüst olmayı senden öğrendim. Edepli olmayı, utanmanın zarafetini, doğruyu arayıp bulmayı temelime sen kardın. Bu meziyetler nereye gitsem beni “iyi insan” yaptı.
Gönülden kırgındım yaşattığın olumsuzluklarda beni başka türlü araştırmaya, nedene, niçine itti.
Kırılmıştım. Yakıştıramamıştım kendi öz memleketime. Bilinçaltıma yerleşen Maraş olayları canımı çok yaktı. Dünya Allah’ındı ve her insandan ondan geliyordu. Neden böyle bir şey olmuştu. Sana nefretim o zaman ilk tohum olmuştu.
Ondan sonra hiç hemşehricilik yapmadım.
Seni hiç özlemedim.
Hoşlanmadım senden. İnsanlara kıydın diye!
Nefretimi sevgiyle kardım gittiğim her şehirde. Ben onlardan değilim, ben yapmadım diyerek rüştümü ispatlamak için. Her insanın içinde bir pırlanta olduğuna inanıp, hayat yoluma devam ettim. Ve karşılaştığım yoluma denk gelen her insanda o pırlantayı ortaya çıkarmaya çalıştım. Nefreti nefretle yıkamadım. Hep düsturum sevgi oldu.
***
Ben hep sevgiyi koluma taktım ya, ülkemin sokaklarında Sünni de tanıdım, Şafi de, Hanefi de, Alevi de, Pomakta, Türk’te, Kürt’te, Laz ‘da, Bulgaristan göçmeni de, Yunanistan göçmeni de , Perulu da, İtalyan’da, Azerbaycanlı da ,Amerikalı da, Alman da ,Rus’ta, Ermeni de ve yetmiş iki buçuk milletin yaşadığı İstanbul’a gelmiş memleketimin insanlarını diğerinden ayırmadan sevdim, saygı duydum…
Ama en çok Alevi canlara yaslandım. Hep bizim yüzümüzden acı çektikleri için mazlumdu onlar. Senden öğrendim, mazlumun yanında olmayı, sevmeyi ve korumayı. Mayamda vardı. Mayamın bitmeyen hoşgörüsü ile devam ettim, yoluma.
Dertleri sadece insanca yaşamaktı. Cemlerine katıldım. Lokma olsun diye onlar için kurban kestim, iki kez. Bizim için yaptım, kendim için değil! Acaba affettiler mi? Acaba bağlamayla dertlerini anlatan bu güzel insanlar, iyi insan olduğumuzu bildiler mi?
Nefreti nefretle yıkamaz onlar da ! Sevgi onların düsturu bilirim. Acılar insanı insan olma yolunda yontarmış.Bu acı onlara daha da güzelleşmek yolunda rehber olmuştur ümit ederim.
--Acınız acımızdır.—
Yoksa nasıl insan olurum ben !
***
Dönüşüm sana !
Memleketim !
Bir yarım asır geçti kendimi aramak, aidiyet nereye hissederim diye beyhude gezmişim. Bilememişim senden ayrı her gün kendimden uzaklaşmakmış. Kendimi inkarmış!
Bunun kazananı yok!
Sen kazandın beni.
Benimse seni kazanmaya gücüm yetmez.
Özür dilerim. Benim çocuk aklımla, ergen psikolojimle senden kaçmak beyhude bir çabaymış.
Senin suçun yoktu! Bağrında ki kulların bilmezliği idi, olanlar. Benim de suçum hiç olmadı ki…
Yaşadığım topraklar, gezdiğim, görev yaptığım bu topraklar, bu aziz millet bana çok şey öğretti. Kendimi aradım hep, senden uzakta.
Ama senden başka bir hamura ait değilim ben!
Ben sendenim!
İnkârım değilsin artık!
Küstüğüm değilsin!
Anladım ki; tavşan dağa küsmüş, dağın haberi bile olmamış!
Benden haberin olsun artık!
Yoruldum…
Anladım ki---Doğdun coğrafya kaderin---miş.
Şimdi senden ricam, barındırdığın bir milyon yüz altmış sekiz bin yüz altmış üç’e beni de ekle! Beni de bağrına bas.
Yoruldum ben artık!
Anladım ki senden başkası bana elmiş.
Gurbetmiş…
Kollarımı açıp, tüm toprağını kucaklayabilsem !
Öyle özledim işte !
Öyle…
Yıllarca bununla mücadele ettim, kendimce. Yılmadım, yıkılmadım.Teslim olmadım hiçbir memlekete.Çünkü önce kendimle sonra seninle barışmam gerekti.
***
Dondurmana bile düşmandım biliyor musun? Ilımlı olmaya başladıkça soluğu Mado’da almaya başladım. Seviniyordum. Kolunu İstanbul’a kadar uzatmıştın. Üstelik tertemiz, bembeyaz, tatlı, kaliteden ödün vermeyen anlayışıyla hep takdir ettim.
Bir de zıddın vardı. Acı biberin. Acı, kırmızı, pul pul, parlak birer küçük yıldız gibi.
Ülkemin kırmızısı diyince acı biberin bayrak kırmızısı, dondurmanın beyazı ayla yıldızı bileyliyor. Benim ülkemin bayrağının renkleri sende. Sen Ülkemin mihenk taşı, gözümün yaşı, sancağısın ülkemin.
Kırmızı bir yemenim olsun istemiştim hep. Yemen gazisi dedem hep giyerdi. Dedemi de özledim.Geldiğim gibi yemeni alacağım.İstanbul sokaklarında gezeceğim,kırmızı yemenimle.İstanbul sokakları dedemin yemenisini de sevgiyle bağrında yer verecektir, eminim.
***
Varlığım varlığına emanet. Uzakta olsak birbirimizden GÖNÜLLER BİR OLSUN. Sonuçta tüm memleket bizim daa.
Ellerinden öperim, Maraş’ım.
Küsen bendim, gelende benim. Merkezi kuvvet gibi çekiliyorum senden yana.
En güzel parlak olan değil! Derinlikmiş meğer. Her şey aleni olmaz, bazı şeyler saklı kalırmış.
Saklı Memleketim benim!
Kal sağlıkcakla…