KASET SKANDALLARI: Türkiye geçen hafta bir kaset skandalı daha yaşadı. Milliyetçi Hareket Partisi Başkanlık Divanı üyesi olan, aynı zamanda Adana milletvekilliği görevini yürüten Recai Yıldırım ve Kırşehir milletvekili Metin Çobanoğlu isimli şahısların özel hayatlarına ait gizli video görüntüleri ve bunların internet vasıtasıyla servis edilmesi kafaları bir kez daha karıştırdı.
Söz konusu video kayıtlarındaki çirkin sözlerin, değerlendirmelerin ve yorumların MHP’ye gönül vermiş Milliyetçi ve Muhafazakâr kişiler tarafından asla kabul edilemeyeceği bir gerçektir. Bu tutum ve davranışların ülkücülülüğün hiçbir değeriyle örtüşmediği de bir gerçektir. Bu nedenlerle; “Yayımlanmış olan görüntüleri izah etmek ve yalnızca MHP mensubiyetine dayanarak savunmak, geçiştirmek ve görmezden gelmek mümkün değildir. Kasette yer alan konuşmaları savunmak erdemli bir davranış da değildir.” Bu yüzden olayın müsebbiplerini şiddetle ve nefretle kınıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisinin Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli; mevcut haliyle montaj olup olmadığı tartışmasına hiç girmeden, söz konusu video görüntülerini ve karşılıklı diyalogları şiddetle reddetmiş ve ilgili kişilerin partideki tüm görevlerinden ve 24. dönem milletvekilliği adaylığından istifa etmelerini geciktirmeden sağlamıştır. Sayın Genel Başkan bu davranışıyla MHP’ye sevdalıların gönlünde bir kez daha taht kurmuştur…
Ahlaken ve vicdanen kabul edilemez olan videokasetindeki konuşmaların ve görüntülerin bizce başka açılardan da inceleme ve değerlendirme yapılması gerekmektedir. Olayın yaşandığı eve kamera yerleştirilmek suretiyle bir hazırlık yapıldığı ve arkasından da görüntülerdeki kadınların ideolojik soru ve yaklaşımlarıyla kurbanlarını konuşturarak kurulan tezgâhın bir ayağı oldukları anlaşılmaktadır. Tezgâhın bir parçası olan bu kadınların; “gerçekte basit birer yosma mı yoksa Milliyetçi ve Ülkücü kadroları baraj altında bırakma çabalarında görev alan birer profesyoneller mi ?” Oldukları mutlaka ortaya çıkartılmalıdır. Ben Ülkücüyüm diyen hiçbir kişiye yakışmayan davranış ve söylemlerde bulunan malum kişiler mensubu bulundukları camia tarafından gerektiği gibi en ağır bir şekilde cezalandırılmışlardır. Hükümete yakışan ise bu kaseti hazırlayanları mutlaka ortaya çıkartmaktır. Yoksa binlerce vatanseverin kul hakkı omuzlarında kalacaktır…
SINAV SKANDALLARI: ÖSYM tarafından yapılan sınavlardaki usulsüzlükler zinciri hız kesmeden devam ediyor:
1. Skandal: Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezince (ÖSYM) 13 Eylül 2009’da yapılan Polis Akademisi Meslek Yüksekokulları Öğrenci Adaylığı Sınavı, soruların bir bölümünün sızdırıldığı gerekçesiyle ÖSYM Yürütme Kurulunca iptal edildi.
2. Skandal: 10–11 Temmuz 2010 tarihlerinde yapılan Kamu Personel Seçme Sınavının (KPSS-Lisans) Eğitim Bilimleri Testi, sınav sürecinde bazı usulsüzlüklerin meydana geldiği kanaatine varıldığından, telafisi mümkün olmayan zararların ortaya çıkmasını engellemek için iptal edilmiştir.
3. Skandal: 27 Mart 2011 tarihinde yapılan ve 1 milyon 692 bin 345 öğrencinin girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı’nda (YGS) rakamsal cevapları olan sorularda şifreleme yöntemiyle kopya uygulandığı iddia edildi. Şifreleme olayını ÖSYM Başkanı önce inkâr sonra kabul edince olaya savcılık el koydu. Sınavda kopya çekilmemiş olabilir. Ancak ÖSYM Başkanı tarafından bir şeyleri gizlemeye çalışanların sergilediği tavırlar sergilenmekte. Sınavda şifre var mı yok mu? Kamuoyu bu soruya cevap ararken; “Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM), 27 Mart'taki YGS’ ye cezaevlerinden katılan 130 adayın YGS Fen Bilimleri testini, soru kitapçıklarındaki hata nedeniyle 30 Nisan'da tekrar yapacak.” Duyurusuyla bir şok daha yaşandı. Çünkü merkezi sınavların özelliği, sınava girenlerin tamamının aynı anda ve aynı sorularla sınava girmiş olmalarıdır. Bunun böyle olduğunu il geneli merkezi sınav yapan en küçük dershaneler dahi bilir ve böyle bir hataya düşmez.
4. Skandal: ÖSYM'de skandallar bitmiyor. YGS’ deki şifre iddialarının mürekkebi kurumadan, tartışmalar sonlanmadan bu sefer de ALES sınavında bir skandal yaşandı.
24 Nisan 2011 Tarihinde ALES de 500'e yakın soru kitapçığının yanlış basılmasından dolayı öğrenciler sınava giremedi. Sınava giremeyenlere 15 Mayıs 2011 tarihinde yeniden sınav yapılacakmış. Anlaşılan o ki ÖSYM Başkanı işin kolayını bulmuş; “önce hata sonra sınav yapıyor.”
Sayın Başkan, az sayıdaki kişiye sonradan yapılacak olan sınavlar birinci sınavla birlikte değerlendirilemez. Her sınav başlı başına bir sınavdır. Sizin yaptığınız elmayla armudu toplamaktır. Elmayla armudu toplayan birisi ÖSYM gibi hayati bir kurumun başında daha fazla kalmamalıdır. Lütfen geldiğiniz yere tekrar dönünüz…