Hep birlikte Galata Köprüsünün üzerinde duracak, yönümüzü İsrail’e doğru dönecek ve sadece katliamdan anlayan eli kanlıkatil BinyaminNetanyahuve ona destek verenlere haykıracaktık; zalimin zulmü varsa Mazlumun da Allah’ı var diye…
Milli İrade Platformu öncülüğünde Galata Köprüsünde üç şey yapacaktık; şehitlere rahmet, Filistin’e destek İsrail’e lanet.
Ama bunun için Galata Köprüsüne gitmek gerekti.
Ben de öyle yaptım.
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yola düştüm. Sabahları uyanamama sorunum yok. İstediğim saatte uyanır ve dinç bir şekilde yataktan çıkarım ama şoförümüz öyle değildi. Gözlerini ovuştura ovuştura, omuzuna aldığı parka ile başına taktığı bere arasında sıkışmıştı. Şoförümüz hem yürüyor hem de uyuyordu, ikisini bir arada nasıl yaptığını profesyonelliğine yordum.
Otobüsün ilk basamağına adımımı atmadan önce cüzdanımdan İstanbul Kartımı bir çalımla çıkardım ki, sormayın. Kimse benden hızlı kart çekemez desem yeridir. Sonunda kartla, kart okuyucuyu buluşturdum ama o da ne, “Ücretsiz geçiş” verdi. Bu sabah bu otobüs beni sevdi. Yok, öyle değilmiş. 1 Ocak Yılbaşı tatili nedeniyle ulaşım araçları ücretsizmiş, teşekkürler; 15 gayme cebimizde kaldı. Bir de bunun gelişi var. Etti mi sana 30 gayme. Benim gibi emekli için iyi para.
Nihayet saatler sabahın 07:00’ini gösterdiğinde otobüsümüz sığındığı limandan ayrıldı. Otobüste benden başka 6 kişi daha vardı. Diğer duraklarda üçer beşer binmeye başladılar. Benim yanıma da yaşlı bir amca düştü. Amca dediğime bakmayın benden birkaç yaş büyük olmalıydı ama ya ben çok gençtim ya o çok ihtiyardı.
Huzurevi durağında bir deli otobüse bindi. ‘Deli’ diye boşuna demiyorum, akıl baştan gidince insanın şekli ve şemaline de yansıyan yönlerini iyi bilirim. Üstelik delimiz kart da basmadı, zaten beleşti.
Cevizlibağ’da da binenler oldu. Orada 60 yaşlarında bir teyzemiz de bindi. Kartı yoktu. Cep telefonuyla karekod okutacaktı, onu da bir türlü beceremiyordu. Bu arada hem eli hem de dili çalıştığı için bütün otobüs onu dinlemek zorunda kaldı. 17 saattir çalışıyormuş, mesaiye kalmak zorundaymış, hayat zormuş vs.
Yanımdaki yaşlı adam mırıldandı, “17 saat çalışıyormuş, biz üç-dört saat çalışamıyoruz, atıyor işte.”
Sonunda o gizemli karekodu okutabildi “ee zaten ücretsizmiş şoför bey, beni ne diye uğraştırıyorsun?”
Belki de uğraştırmak zorunda, kaç kişinin beleş bindiği belli olmalı ki belediye reisi “şu kadar kişiyi beleş taşıdık” diye hava atabilsin…
Aracımız Topkapı Panorama 1453’e geldiğinde 17 saattir mesaide olan ablamız Galata Köprüsünde eylem olduğunu öğrendi. Ona söyleyenin sesini duymadık ama söylenenin sesini en arkadan duyabildik. Yanımdaki yaşlı adam yine mırıldanarak kadının duymayacağı şekilde mırıldandı, “atıyor.. atıyor..”
Ablamız, Millet Caddesi durağında otobüs şoförüne güzergâhın değişip değişmediğini sordu. Şoför susma hakkını kullandı.
Bir amca mitingin detayı hakkında açıklama gereği duymuş olmalı ki, Eminönü’nde “Lanet mitingi” olduğunu söyledi. Böylece hepimizi bilgilendirdi. Diğeri Filistinlilere destek yürüyüşünün olduğunu söyledi. 17 saattir mesaide olan ablamız, Unkapanı köprüsünde inmesi halinde yürüyeceğini, yorgun olduğunu söyleyerek İsrail’i protesto edenleri protesto etti.
Bir diğeri “sabahın köründe yürüyüş mü olur kardeşim” dedi. Diğeri “yürüyüş değil lanet mitingiymiş ya duymadın mı?” diye sordu, duymamıştı.
“Ama çocuklar ölüyor” dedi Huzurevinin orada binen deli olduğu belli olan deli…
“Neyi değiştirecekler?” dedi bir başkası, deli yine mırıldandı;“Ama çocuklar ölüyor”
Bir diğeri İsrail gibi terör devletlerine hadlerini bildirmek gerektiğini söyledi. Pazartekke durağında elinde bayraklarla ve Filistin kaşkolüyle iki kadın bindi.
İstanbul Tıp Fakültesi durağında iki yaşlı, üç genç bindi onların da boyunlarında Filistin atkısı vardı.
Çapa durağında 6-7 yaşlarında çocuklarıyla birlikte bir çift elinde Türk ve Filistin bayrağıyla birlikte bindi.
Fındıkzade durağında millet kürsüsü otobüste böylece yerini almış oldu.
Filistinlileri suçlayanlar, İsrail’e destek verenler, Amerika’ya kimsenin diş gösteremeyeceğini söyleyenlere karşın, zalimin yüzüne zulmünü haykırmak gerektiğini söyleyen, İsrail’in aşağılık bir terör örgütü olduğunu belirten ve “amannn bize ne?” diyen, “o Araplar yok mu, o Araplar!Bizi sırtımızdan bıçakladılar” diyen ama sırtında bıçak izi olmayan da vardı. Hatta birisi “Bunların hepsini sürmeli, ah Ümit abi gelecekti ki..” diye hayıflandı.
Delinin cılız sesi yine duyuldu, “Ama çocuklar ölüyor”
17 saattir mesaide olan ablamızın derdi ineceği durak ve yürüyeceği yoldu.
Haseki, Pertevniyal Valide Sultan ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi durakları boyunca tartışma belli bir seviyede devam etti.
Vefa durağına geldiğimizde 17 saattir mesaide olan ablamız otobüs şoförünü tacize başladı. Yanımdaki yaşlı adam da “Ahhh ah! eskiden Vefa’da ne boza içerdik. Şimdi içecek hal mı kaldı, bardağı kaç paradır, kim bilir?”
Bu arada kadın şoföre söylenmeye devam ediyordu. Unkapanı köprüsünde inmeyi kabul etmiyordu, çok yürümesi gerekiyordu, kendisini bıraksaydı.
Galata Köprüsünde yapılacak etkinliğe katılmak isteyenlerden de “Burada indirirsençok yürüyeceğiz” diye şikâyetler baş gösterdi. Şoför suma hakkını kullanmakta ısrarlıydı.
Deli ise yine aynı şekilde “Ama çocuklar ölüyor” demeyi sürdürdü. Oturduğu koltukta bir ileri bir geri giderek, “Ama çocuklar ölüyor” demeye devam etti.
Ve nihayet Unkapanı köprüsü girişinde yer alan Unkapanı durağında durdu otobüsümüz.
Burada inecek, köprünün yan tarafından Eminönü’ne doğru baş aşağı yuvarlanacaktık.
Kendi adıma ben öyle yaptım.
Biraz yürüdükten sonra kalabalığa karıştım ve yoğunluk gittikçe arttı, gittikçe artan kalabalıkta bir nokta kadar kalmaya başladım.
Eğer tepeden bakma imkânım olsaydı, kendimi bir karınca gibi görebilirdim; öyleydim de, maksat safımız belli olsun. Çünkü gerçekten de çocuklar ölüyordu…