Modern kavramı gelenekli olana karşı, yâni eskiyi reddeden ve her bakımdan yeniye geçişi kabul eden anlayış mânasında masum gösterilse de aslı öyle değil. Modernizm semâvî bir dîne, bir şeriata tâbi olmadığı ve “Tanrısız” olduğu için insanlığı ayartıyor, azdırıyor, yoldan çıkarıyor, kötü alışkanlıklara sevk ediyor.
MODERNİZM GÖNÜLLERİ POSA HÂLİNE GETİRİYOR
Modernizmin yatağı seküler Batı’da gönül kelimesinin karşılığı yok diyor gönül ehli âlimler. Çünkü Batı dünyasında Tevhidî mânada Allah inancı ve mâneviyat yok da ondan. Îmansız ve kalpsiz ekonomik insanı yücelten, insanın mânevî varlığına düşman olan modernizmin istilasıyla “gönül körlüğü” salgın hâlinde yayılmakta... Savaşlardan, âfetlerden daha yıkıcı hâle gelen modernizm gönülleri kurutup posa hâline getiriyor. Gönül gözüyle bakmıyor insanlar artık. Modern hayat ve tüketim alışkanlıkları gönül gözlerini kör etmiş.
Hâlbuki “İnsan ‘zübde-i âlem’, yâni bütün âlemlerin özü, özetidir. İnsan Allahu Azîmüşşân’ın halifesidir, muradıdır, cümle mahlûkatının en şereflisidir. Cenâb-ı Hakk’ın bütün esmâ ve sıfatlarına mazhar olabilecek bir kabiliyette, ‘ahsen-i takvîm üzere yaratılmıştır.” (T. Ziya Ergunel (Ali Yurtgezen) Semerkand dergisi, Eylül 2019)
MODERNİZM ŞEYTANIN VAZİFESİNİ ÜSTLENMİŞ BİR DÜŞMANDIR GÖNLÜMÜZE
Modernizm bir düşman şimdi. Bu çağda şeytanın vazifesini üstlenmiş gönlün, kalbin düşmanı… İmam Gazâlî asırlar önce “İhya ü Ulumiddin” (cilt:3, s. 71) ve “Kalplerin Keşfi” (s.246) adlı iki eserinde “Kalp (gönül) bir kale gibidir, şeytan da oraya girip onu ele geçirmek isteyen bir düşman. Gazab ve şehvet ise onun bu kaleye giriş yollarının en büyükleridir. Zira şehvet ve gazab aklı etkisiz hale getirerek kaleyi savunmasız bırakmaktadır. Kaleyi (gönlü) düşmana karşı savunmak için onun kapılarında nöbetçi bulundurmak gerekir” diyerek şeytanın, bugünkü mânada modernizmin en çok girmek istediği yerin gönül olduğunu yazmış.
Şeytanla modernizm ikizdir. Modernizm de şeytan gibi Allah’ın emirlerine karşı kışkırtan, azdıran, fenalığa sevk eden, yoldan çıkaran bir zihniyet değil midir? Şeytan bugün modernizmin kisvesine bürünüp kötülüklerine devam ediyor. Bir daha ifade edelim; gönlü azdırıp yoldan çıkaran ve savunmasız bırakan modernizm bu çağda şeytan kılığına girmiş bir düşman…
“GÖNÜL NEDİR, GÖNLÜNÜZ VAR MI?”
Modernizmin işgaliyle her gün bir bir kaybettiğimiz gönül kalesi nedir? Bizi hazret-i insan ve millet yapan gönül neyimiz olur? Muhabbetimizi, hüznümüzü, sevincimizi, vicdanımızı, îmanımızı taşıyan gönül nasıl bir varlık? İslâm irfanına göre tanıyor muyuz gönlümüzü? Modernizmin işgalindeki semtlerde yaşayan ve modernizmin dayattığı değerleri benimsemiş olan insanlara “gönül nedir?”, “gönlünüz var mı?” “gönlünüz ne durumda?” diye sorduğunuzda hayretler içinde kalırsınız. Bu zavallı insanlar gönlün ilâhî nazargâhla irtibatını bilmiyor ve inanmıyorlar. Bu güruha göre gönül maddî ve nefsî arzular ve ihtiyaçlar peşindedir.
Seküler muhitlerde yaşayıp hazret-i insan vasıflarını kaybedenlerle modernizmin membaı olan üniversitelerde okuyan talebelere “gönlünüz var mı, gönül nedir?” diye soruşturma yapıldığında “homo sapiens” (modern insan), yâni Allah’ın nazargâhına sahip gönlü ulvî vasfıyla bilmeyen bir güruhla karşı karşıya kaldığımızı dehşetle fark ederiz.
Gönül insanın en yüce varlığıdır ve bir ev gibi imar edilir. Her evin bir sahibi olduğu gibi gönül evinin de bir sahibi var. Gönül evinin sahibi Allahu Teâlâ’dır. Modernizmin iğvasına kapılanlar, Yûnus Emre hazretlerinin “Gönül Çalabın tahtı / Çalab gönüle baktı / İki cihan bedbahtı / Kim gönül yıkar ise” (Yûnus Emre Dîvânı, Prof. Dr. Mustafa Tatcı, s. 176) sözleri üstüne tâlime etmelidirler. Gönlü “Çalab” la yâni Allah ile irtibatlandırır. Gönül tecelli aynasıdır. Allah, isim ve sıfatları ile gönülde tecelli eder. Gönül yıkmamak gerektiğini, çünkü gönlün Allah’ın tahtı olduğunu söyler. (Prof. Dr. Mustafa Tatçı, Yûnus Emre Dîvânı, s. 142)
ALLAH’IN NAZARGÂHIDIR GÖNÜL
Modernizmin işgalinden korumamız gereken gönül Allah'ın nazargâhıdır. Allah’ın “Rahman” ismiyle gönül arasında mânevî bir irtibat var. Rahman bu âlemdeki bütün yaratılanları rahmetle sardığı içindir ki Allah’ın nazargâhı olan insanın gönlü de şefkat ve merhametle donanmıştır. İnsan bu nazarla bakar her şeye… Gönlü merhametle, iyilikle, güzellikle ihya olur. İlâhî olanla bağını kesmemiş gönül Bezm-i Elest’te bahşedilen en değerli vasfıdır hazret-i insanın. Ulvî vazifesi olan gönül aynı mânaya gelen iki güzel isimle şereflendirilmiş: Dil ve kalp. Bu sıfatlara sahip olan insanları ehl-i dil, ehl-i gönül, ehl-i kalp diye târif eder ve hürmet gösteririz.
Modernizmin iğvasına karşı gönlümüzü korumalıyız. Hassastır gönül. Çabucak kırılır, paslanır, tozlanır. Bundandır ki mutasavvıflar gönlü aynaya benzetirler. Allah’ın cemâli ayna sembolü ile gönüle yansır. Hz. Mevlânâ gönlü arştan da, kalemden de üstün tutar. Çünkü gönül Allah’ın baktığı varlıktır. (Divân-ı Kebîr, cilt: 4, s. 88) GÖNÜL HER DAVRANIŞIN OLUŞ MERKEZİDİR
Yûnus Emre hazretleri “Gönül yüksekde gezer dem-be-dem yoldan azar / Taş yüzüne ol sızar içinde ne var ise” diyerek gönlümüze sahi çıkmamızı söylüyor. Gönül Allah yolunda olmaz ve cilalanmazsa büyüklenip yüksekte gezer, yoldan çıkar. Testi nasıl ki içindekini dışına sızdırırsa gönül de böyledir. İçinde ne varsa dışarıya onu yansıtır. Kin, kibir, şehvet, sadakat, güzellik, cömertlik, tevâzu gibi her davranışın oluş merkezidir gönüldür. (a.g.e., s.143)
Sözün özü; korkunç ve yıkıcı bir çağdayız. Modernizmin, insanı insanlıktan çıkardığı, kalp, gönül bırakmadığı, herkesi herkese düşman ettiği, her gün gönüllerin harap olduğu bu insafsız çağda gönlümüzü daha da kavî kılmak mecburiyetindeyiz. Modern dünyanın kötülüklerine karşı gönül kalesini muhkem kılmayanlar İslâm irfanına göre esfel-i safilîn, yâni insanın düşebileceği en aşağılık mertebeye düşecekler.(ilbeyali@hotmail.com)