Yaklaşık bir aylık izinden sonra mahalleye döndüğümde bizim caminin lojmanının yıkık halini görünce şaşırdım. Aslında tam olarak "lojman" denmezdi ya neyse…
Bir “oldu bitti”ye getirilerek alelacele yıkıldığı her halinden belliydi. Çünkü lojman yıkılmış, ama kaldırımın da canına okunmuştu. Dahası etrafta hiçbir güvenlik bandı falanda yoktu.
"Galiba yerine daha düzgününü yapacaklar!" dedim kendi kendime. Tabi merakımı gidermek için ilk gördüğüm kişiye sordum; "Haci Abi n'oluyor, niye yıktılar lojmanı?"
***
Meğer bizim, “canının kıymetini pek bilen cemaat” ve dahi İmam Efendi, teravih kılarken sıcaktan terlememek için caminin batı tarafını kısmen kapatan lojmana "yıkım emri" vermişler. "Eh" dedik...
Dedik demesine de sormadan edemedik.
“Peki Haci Abi Müezzin nereye gitti?” Çünkü lojmanda Caminin Müezzini kalıyordu!
***
Gençti Müezzin... Kısmen görme özürlü, temiz yüzlü; “eli ayağı düzgün” biriydi. En azından öyle biliyorduk! Allah var sesi güzel, kıratı da kuvvetliydi. Fazla tanımamakla birlikte; etliye sütlüye karışmaz, namaz saatlerini takip eder, ölen olursa salasını verir, işine bakardı. En az dört beş yıldır bizim mahalledeydi.
Hâsılı, iyi adamdı. Ama akıbetini duyunca şaşırdım. Birazcıkta "şok" oldum. Çünkü bazı kişi ya da kişiler müezzinin mahalleden gitmesi için olmadık dolaplar çevirmişler. Lojmanı boşaltmak için şimdilerin moda deyimiyle resmen “kumpas” kurmuşlar.
Farklı kaynaklardan duyduğuma göre, lojmanın camlarını kırıp adamın evine resmen su basmışlar.
Olayı yakinen bilen bir kişinin anlattıkları “pes” dedirtecek cinsten: "Müezzin'in evde olmadığı bir gün lojmanın arkasındaki pencerenin camlarını kırmışlar, iki hortumun birden ucunu içeri vererek suları sonuna kadar açmışlar. Üstelik hortumlar geri kaçmasın diye telle de sabitlemişler."
Aferin size, güzel bir yöntem!!
İki hortumla birden sabaha kadar akan suyla evin ne hale geldiğini düşünün artık. Belki olayın evveliyatı da vardır bilemem, ama bu olaydan sonra “daha burada duramam” diyen müezzin çağırmış babasını, yüklemiş göçünü, çekmiş gitmiş. Giderken babacığı açmış ağzını yummuş gözünü. Evlat tabi!..
***
İl/İlçe Müftülüğü bu olayla ilgili soruşturma başlattı mı, başlattıysa ne aşamada, başlatmadıysa vicdanları rahat mı bilmek isterim doğrusu. Sadece Müftü'nün de değil, alnı secdeden nasırlaşmış cami cemaati ve İmam Efendi'nin de...
Fakat “bizim cami”nin (Onikişubat İlçesi Pirireis Mahallesi Bertizliler Camii) tek sorunu bu değil.
***
Ezan merkezi sistemden okunduğu için en az dört yıldır arıza var. Özellikle akşam ve yatsı namazlarında, ezan başladığı zaman bir cayırtı kopuyor ki sormayın gitsin. Sanırsınız bir jet uçağı mahallenin üstünde alçaktan uçuyor. O kadar şiddetli yani. Bazen de cayırtı devam ederken İmam Efendi sistemi kapatmadan namaza duruyor ki o zaman daha "şen" oluyor. Namaz bitecekte mahalleli rahat edecek. Bir keresinde kendimi zor tuttum desem yeri var.
Gidip İmam Efendi'nin kapısına dayansan "dinsiz" ilan ederler mi ederler!
Nasıl çıldırmayayım; ev camiye yakın ve hoparlörlerde bizim balkonun hizasında olunca hocanın nefesi zaten ensemizde. Bir gün değil, beş gün değil yıllarca da çekilmez ki!
İnanmayan iftara bize buyursun bir günde, kulaklarıyla duysun.
***
Müezzini mahalleden tedirgin etmek için olmadık "dolap" çevirenler ve seyirci kalan alnı nasırlı cemaat, neden “aynı enerji”yi hem mahallelinin, hem ezanın canına okuyan ses sistemini düzeltmek için harcamazlar?
Hayırlı Ramazanlar.