Değerli kardeşlerim insan olarak toplumda insanlarla birlikte yaşamaktayız. Birlikte yaşadığımız insanlara karşı sorumluluklarımız vardır.Ne zaman sorumluluklarımızdan vazgeçtik, ne zaman ki “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın “ demeye başladık işte o andan beri dünya hayatı hepimiz açısından çekilmez oldu. Çünkü bugün bize dokunmayan ve dokunmadığını istemediğimiz o yılan bize dokunmasa bile evlatlarımıza dokundu. Bize dokunduğu zaman canımız acırdı belki, evlatlarımıza dokununca ciğerimiz yandı. Bu acı ise diğer acılar içerisinde en zor olanı.İnsanlar arasında sorumluluklarımız var. İnsanları iyiye çağırma, kötülüklerden sakındırma sorumluluğumuz var,
Yüce Rabbimiz bizlerden hayra çağırmamızı ve kötülüklerden sakındırmamızı istemektedir. Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) gönderiliş hikmetlerinden biri de bu değil midir? Kur’an-ı Kerimde Yaratanımız şöyle buyurmaktadır:
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”( Al-i İmran, 3/104)
“Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).”(Asr, 103/1-3
Hayra öncülük etmek, hayra çağırmak ve bu vesile ile bir kişinin hayırlar içerisinde olmasına vesile olmak o kişi yaşam bulduğu o kişinin yetiştirdiği iyi insanlar hayat bulduğu sürece sevap defterinin kapanmamasına sebep olacaktır. Bunun tam zıddı da böyledir. Yani kötülüğe çağıran, bir kimsenin kötülük içerisinde olmasına sebep olan, kötülüğüne sebep olduğu şahıs kötülük işlediği müddetçe günah defteri kapanmayacaktır. Güzeller güzeli Efendimizin (s.a.s.) konumuzla ilgili hadislerini beraberce yeniden hatırlayalım
“İnsanları doğru yola çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir. Ona uyanların sevaplarından da hiçbir şey eksilmez. Başkalarını sapıklığa çağıran kimseye de, kendisine uyanların günahı gibi günah verilir. Ona uyanların günahlarından da hiçbir şey eksilmez.”
“Bir iyiliğe öncülük eden kimseye o iyiliği yapanın ecri gibi sevap vardır”
Hz. Âdemin iki oğlu Habil ve Kabil var idi. Rablerine sunmuş olduğu bir adak sebebi ile, Kabil Habil’e düşman kesildi. O’nu öldürmek istedi ve öylede yaptı. Bu husus Kur’an-ı Kerimde kıssa olarak bizlere aktarılmaktadır. Bu kıssadan kendi konumuza şöyle bir pay çıkartalım. Bu pay çıkarma işini ise Peygamberimizin (s.a.s.) bir hadisine dayanarak yapalım. Kabil Habil’i öldürdü. İşte o günden bu güne kadar her öldürme hadisesi yaşandığında bir günahta Kabil'e gitmektedir. Durum bu kadar zor ve meşakkatlidir. Bu hususta ki hadisi aktarmak isterim
“Haksız olarak öldürülen her kişinin kanından bir pay, Âdem’in ilk oğluna ayrılır. Çünkü o, insan öldürme çığırını ilk başlatan kişidir.”
“İslâm’da iyi bir çığır açan kimseye, bunun sevabı vardır. O çığırda yürüyenlerin sevabından da kendisine verilir. Fakat onların sevabından hiçbir şey noksanlaşmaz. Her kim de İslâm’da kötü bir çığır açarsa, o kişiye onun günahı vardır. O kötü çığırda yürüyenlerin günahından da ona pay ayırılır. Fakat onların günahından da hiçbir şey noksanlaşmaz.”
İnsanları iyiliğe çağırmak Rabbimizin emridir:
“Allah’ın âyetleri sana indirildikten sonra, sakın seni onlardan çevirmesinler. Rabbin’e çağır ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma!” (Kasas 28/87)
“(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.” (Nahl, 16/125)
“…İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.” (Maide, 5/2)
Hayber Gazvesi gününde cereyan eden bir olayı paylaşarak bir insanın bizim vesilemiz ile hayra ulaşmasının ne kadar önemli olduğunu anlamaya çalışalım.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hayber Gazvesi gününde şöyle buyurdu:
“Yarın sancağı, Allah’ın kendisinin eliyle fethi nasib edeceği, Allah’ı ve Resûlü’nü seven, Allah’ın ve Resûlü’nün de kendisini sevdiği bir kişiye vereceğim.”
Gazveye iştirak edenler, sancağın aralarından kime verileceğini düşünüp konuşarak geceyi geçirdiler. Sabah olunca, sancağın kendisine verileceği ümidi ile bütün sahâbîler Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’ in huzuruna koştular. Peygamber Efendimiz:
– “Ali İbni Ebû Tâlib nerede?” diye sordu. Sahâbîler:
– Ey Allah’ın Resûlü! O gözlerinden rahatsız, dediler.
Bunun üzerine Peygamberimiz:
– “Ona haber verecek birini gönderiniz” buyurdular. Ali derhal getirildi. Resûlullahsallallahu aleyhi ve sellem onun gözlerini tükürüğüyle tedavi ederek kendisine dua etti. O kadar ki, hiç ağrısı yokmuş gibi oldu. Peygamber sancağı ona verdi. Ali:
– Ya Resûlallah! Onlar da bizim gibi mü’min oluncaya kadar mı savaşacağım? dedi. Resûl-i Ekrem:
“Acele etmeden, gayet sakin bir şekilde onların yanına var, kendilerini İslâm’a davet et, uymaları gereken ilâhî yükümlülükleri kendilerine haber ver. Allah’a yemin ederim ki, senin vasıtanla Allah’ın bir tek kişiye hidâyet vermesi, senin için kırmızı develere sahip olmakdan daha hayırlıdır” buyurdu.
Değerli kardeşlerim Oturduğumuz köyde, sokakta, apartmanda komşumuzun evi yanmaya başlasa ve biz bu durumu engellemek için üzerimize düşen vazifeyi yerine getirmesek olur mu? “Benim evim yanmıyor ya” diyebilir miyiz? O yangın söndürülmediğinde nihayetinde bize ulaşmayacak mı? Bundan dolayı yanlış bir davranışa düşen ,Allah’ın emri dışına çıkıp yanlış hareket yapan kardeşlerimizi uyarmak bizim görevimizdir.Hani uyarırken bazı insanlar sanane diyebilirler buna üzülmeyelim sorumluluk bizden kalkar. Rabbim bizleri iyiliği emredip, kötülükten nehyedenlerden etsin. Rabbim bizleri kendisine layık kul, Peygamberimize layık ümmet etsin. AMİN: