İş slogana geldiğinde ne kadar da demokrat kesiliriz bir bilseniz. Hatta karşı çıktığımız olay, bizim gibi düşünmeyenlerin hatasıysa “katmerli demokrat” olur, ülkenin dört bir yanını saran eylemlerde bulunuruz.
Mesela “sevdiğimiz” bir şey yasaklansın, anında yasakçılığın nasıl bir şey olduğunu yedi cihana duyurabiliriz.
Bunun için eylemler yaparız, afişler hazırlarız, gençleri sokağa dökeriz…
Ama aynı yasak, “bizim gibi düşünmeyenler”de söz konusu olduğunda kılımızı kıpırdatmayız.
Tersi de var…
Hani biraz değişiği…
Hatayı karşı tarafta sanıp, aslanlar gibi ortaya çıktıktan sonra “eleştirdiklerinin kendilerinden kaynaklı” olduğunu görenlerin düştüğü durumdur.
Hani şu “iyi çocuklar” gibi bir adres gösterme…
İşte o zaman üstüne çorba dökenler gibi suspus olup, bir kenara sinerler…
Süt dökmüş kediye dönerler…
Bu defa altta kalanın canının çıkmaması için zeytinyağı olup üste çıkarlar…
Demokratlığı savunanlar, bir anda darbecileri savunabilir ama demokratlık adına, özgürlük adına, demokrasi adına…
Ha bir de Atatürkçülük adına, laiklik adına…
Malzeme çok.
Milliyetçilik de olabilir, ulusalcılık da. İster çarp, ister böl, ister karekökünü al değişen olmaz.
Her seferinde birisini ısıtıp önümüze koyarlar ve biz de “ne kadar da demokrat adamlar” diye imreniriz.
Şimdilerde yutturamıyorlar…
Üstelerine çok çorba döktüler…
***
Çok beylik laflarımız var. Bugün birkaçını hatırlatmak istiyorum.
Bunlardan ilki “Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemini hatırlatmak olmalı.
Susurluk’ta kamyona çarpan terör örgütü, daha sonra ortaya çıkacak Ergenekon’un fren izleriydi…
Ama “Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eyleminde bulunarak “özgürlükçü” ve “şeffaf” bir ülke istediklerini söyleyenler, nasıl olduysa daha sonra kamyonun altında kalan araca tıkışmaya başladılar.
Sadece tıkışmadılar, yer açarak “avukatları” da sıkıştırmaya çalıştılar.
Sonra aracın içi dar geldi, yurdumun dört bir yanında “iliğimize kadar” işleyen darbecilerin ne kadar masum olduğunu anlatmaya başladılar…
Terör örgütüne karşı çıkıyorlardı ama kendi terör örgütleri iyiydi.
Bir kez daha çorba dökmüşlerdi…
***
Belki de aydınlık için farklı bir düğmeye basmış olmalılardı.
Hani çok beylik bir diğer lafımız “Karanlığa küfredeceğine, bir mum yak”tır…
Etrafın zifiri karanlık olduğunu biliyorsun.
Üstelik bunu söylüyorsun da…
Üstüne de şikâyet ediyorsun ama çözüm parmaklarının ucundayken, muma kadar uzanıp, kibriti çakmayı düşünmüyorsun.
Veya eriniyorsun…
Küfrederek, şikâyet ederek çözüme bir katkın olmuyor.
Karanlığı aydınlatamıyorsun.
Aydınlatmak isteyenlere de fırsat vermiyorsun.
“Hain” diyorsun, “işbirlikçi” olduğunu söylüyorsun, etiketliyorsun, fişliyorsun, iftira ediyorsun, hatta yetmiyor hakaret ediyorsun, küfrediyorsun.
Çünkü biliyorsun ki, ortalık aydınlandığında bir kez daha üzerine döktüğün çorba görünecek…
Hem kokusu yayılacak her bir yana…
Hem görüntüsünün çirkinliğinden utanacaksın.
Belki de çözümsüzlükte ne kadar dahlin olduğu ortaya çıkacak.
Hatta belki çözümsüzlüğün merkezi olmaktan öte sorunun kaynağı olduğun anlaşılacak…
O zaman sesin gür çıkmalı…
30 yıldır akan kanın sürmesi için var gücünle çalışmalısın.
Varsın bir 50 bin insan daha ölsün, tohumuna para mı saydın?
Gencecik insanları kaybedelim, ne önemi var?
Yetere ki eski hesaplar görülmesin…
Kandan beslendiğin ortaya çıkmasın.
Siyaset yapacağın alan daraltılmasın.
Herkes gerçek “hain” yüzünü görmesin.
Hem sen üstünsün…
Farklısın, çok farklısın, özel üretim gibi bir şeysin.
“Sen var ya sen”, diye aynaya baksan iğrenirsin ama bunu kimseye göstermemen lazım.
O zaman ülke karanlığa gömülsün, kan aksın, insanlar toprağa düşsün, gözyaşları sel olup aksın, umurunda mı?
“Hayır!” diye söylediklerime kızıyorsa o zaman boş ver mumu, iyisi mi çık dışarıya ve dünyanın ne kadar aydınlık olabildiğini gör.
Sadece perdeyi arala o da yeterli.
Ya da sus otur, karanlıkta kalan sadece sen ol, koca bir ülke değil.
Twitimden seçmeler
Siyasetçi, sinekten yağ çıkarmayı bilen ve bunu da “halis zeytinyağı” diye yansıtabilendir :)