Musluklardan akan suyu kana kana içeriz, temizleniriz, ibadete hazırlanırız, çay olur bize, kahve olur keyfimize, katık olur ekmeğimize ama kan olmaz…
Partilerin, seçim zamanları için sıkı sıkıya hazırlandıkları sloganlarla dünyayı değiştireceklerini düşünürler ama çok zaman önemsenmez, geçer gider.
Ama bazıları öyle değil.
Genel olarak seçimlerde kullanılan tüm argümanlar, seçim sonucunun ipucunu verir.
Ne söylerseniz, iktidar olduğunuzda o sözleri ihtiva eden bir çabanın içinde olacaksınız demektir.
Musluk, genel olarak su almak için kullanılır.
Şebekeden evimize, işyerimize ve kamuya açık kullanılan çeşmelere gönderilen suyu, özellikle sıcak yaz günlerinde kana kana içeriz.
Şişe suyu çıkıp, mertlik bozulmadan önce avucumuzu tas yapar, eğilerek ağzımızla içerdik.
Sevdiklerimize ise iki avucumuzu tas yapar, yüreğini soğutacak suyu içmesine aracı olurduk, sevgiyle…
Köyde genç kızların çeşme başında su sırası beklerken kurduğu hayaller, çeşmenin başına gelecek beyaz atlı prens olabilir ama nihayetinde çeşmeden alınan, eve götürülecek sudur.
Bazen yüreği yanık birisini rahatlatır.
Bazen hastaya ilaç olur; ölmek üzere olan kişinin dudaklarına sürülen son damla…
Küçücük bir su birikintisine kavuşmak için kan ter içinde kalan bir hayvancağızı hayata döndürendir…
Temizliğin en önemli aracıdır su.
Hasretle içilen bir çay, yudumlana kahve, sofraya gelen çorba…
Hepsi ama hepsi bir hayat olarak bildiğimiz sudur; çeşmeden alınan sihirli içeceğimizdir.
Musluk ya da genel tabirle çeşme, sadece su içmek için kullanılmaz.
Bazen şerbet akar, birinden sarı, birisinden kırmızı…
Çorba akıtan çeşmelere rastlarsınız, süt akanını görürsünüz, yoğurdun ayran olmuşunu kana kana içersiniz.
Ama çeşmeden kan akmaz…
Sadece kan akmaz; hayat veren her şey akabilir…
Çeşmeden kan akıtmak, gözlerden kan akıtmak gibidir…
Yürekleri kanatmaktır, içini yakmaktır, bir hasretin son kertesidir.
Merhum Necip Fazıl Kısakürek, meşhur Sakarya Türküsü şiirinde;
“Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.”
Derken, belki de muslukların farkını ortaya koyuyordu…
Kimisi nur akıtırdı çeşmeden, kimisi kir…
Kimisi kana kana içilecek su, kimisi kan…
Elbette musluklardan kan akar…
Çaylar kan olur…
Dereler çağlayan halde akarken de kıpkırmızı kanı yıkamak için yoğun çaba harcar.
Denizler kan olur, ırmakla kan…
Gözü dönmüş liderlerin çıkardığı anlamsız savaşta hayatını kaybeden gencecik insanların damaları çeşme olur, oluk oluk akıtır, akabildiği yere kadar.
Ve o zaman anlarız savaşın şiddetini, insanların acımasızlığını, hayatın ucuz olduğunu…
Ama çeşmeden kan akıtmak, siyasi bir argüman olarak kullanılmaz.
Kir akıtmak, çeşmeyi tercih sebebi olmaz.
Hayatımızın lekelenmesi, bize fırsat olarak sunulmaz, gözdağı da verilmez…
İnsanları korkutarak, oy istenmez.
Elbette istersiniz ama kazanırsanız, sunabileceğiniz sadece çeşmeden akıtacağınız kandır; barış, sevgi, kardeşlik, dostluk, huzur, güven ve daha iyi bir yaşam değil.
Siz, çeşmeden kan akıtmayı düşleyebilecek kadar kötü hayaller kuruyorsanız, insanları daha iyi yaşatacak hayallerle örülecek bir dünyayı bulamazsınız da, kuramazsınız da…
Kâbus gören ve herkesin kâbus görmesini isteyenlerin, pembe hayalleri olamaz.
Kan almak insanlık değildir; kan vermektir insanlık diye bildiğimiz…
Çeşmeden kan akıtmak, belki de siyasi kokuşmuşluğun en son örneğidir, başka örneği olmamasını da dilemekten başka elimizden bir şey gelmez.
Tweetimden seçmeler
Siyasette doğal olmayan yoldan oy istenir. Adalet, doğal olmayan yollarla aranır. Kazanmak, doğal olmayan yollarla.. sonra doğallık istenir.