Oruç, Müslümanlar için senenin belli bir zamanında yeme ve içmeden kesilerek yapılan bir ibadettir. Oruç, nefsi yenme mücadelesi de olduğundan, “halim selim” hale gelen Müslümanların “kötülük” düşünmesi ve bunu uygulaması asla mümkün değildir. Ancak, durum hiç de öyle değil.
Ramazan ayı, İslam dünyası için “11 ayın sultanı” olarak kabul edilir ve “haram aylar”ın en önemlisi olarak bilinir.
Buna rağmen, İslam dünyasında acı, elem, keder, vahşet ve sefalet eksik olmaz.
Sanki, rahmet ve bereket ayı, İslam dünyasına değil, batıya geliyor.
Sanki, orucu hep Müslümanlar tutuyor ama iftarı bu kesim üzerinde hesabı olanlar açıyor.
Müslümanlar, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 23’ünü oluşturmasına rağmen değil yüzde yirmi üçü, yüzde birlik kesimi bile “bir arada” olamıyor. Çünkü Müslümanların bir arada olmaması için tarih boyunca sınırlarla oynayanlar, kukla örgütlerle işini görenler ve Müslümanı Müslümana kırdıranların hesabı hep tuttu.
Yaklaşık 1,6 milyarlık İslam dünyası, 11 ayın sultanını bir kez daha acılarla karşıladı. Aman ne karşılama. Oruç hep onlaraydı zaten, iftar başkalarına…
İslam dünyasının büyük bir çoğunluğunda yaşayan mazlum ve mağdur Müslümanların değil oruç tutmak, sahur yapacak, iftar edecek durumu yok.
Açlık, İslam dünyasında…
Sefalet İslam dünyasında…
İç karışıklıklar, terör ve çatışmalar da İslam dünyasında…
Adına Müslüman denen yönetimlere karşı mücadele eden Müslümanlar var.
Müslüman olduğunu söyleyen terör örgütlerinin “imha” ettiği Müslümanlar var.
Yetim kalan çocuklar da Müslüman, yetim bırakanlar da…
Vahşetin en fazla olduğu bölge, bu bölge…
Akıl almaz yöntemlerin uygulandığı, insanların beş kuruşluk değerinin olmadığı bölge de bu bölge…
Özgürlük mücadelesi, en çok bu bölgede kendisini gösteriyor ve özgür olmamaları için de yine en çok bu bölge üzerinde hesaplar yapılıyor.
Suriye’de üç yılda tam 160 bin kişi hayatını kaybetti, 660 bin kişi ise yaralandı. Yine Suriye’de evini, yurdunu ve bütün birikimini bırakıp kaçan bir milyondan fazla insan var.
Irak’ta Saddam’ın devrilmesi, insanların, insanca yaşamasına yetmedi.
Bir diktatör gitti, binlerce diktatör geldi.
2003 yılında ABD’nin işgalinden sonra bir türlü huzur bulamayan, hatta Saddam’ın diktatörlüğünü bile aratan ortam oluştu.
İşid denen terör örgütü ise İslam adına Müslümanları öldüren katiller olarak hafızalarda hiç de “insani” ve “ahlaki” bir görüntü oluşturmadı; vahşet ve sapıklığın ne zamana kadar süreceği belli değil.
Filistin’de acı hiç dinmedi.
İsrail zulmü hiç bitmedi.
Mısır’da özgürlük isteyen Müslümanlar, bir diktatörü devirdi, bir başka diktatörün zulmü altına girdi.
Libya’da Kaddafi’nin gitmesi de özgürlük getirmedi.
Yemen’de açlık ve ölüm kol geziyor.
Nüfusun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu Pakistan’da terörist saldırılar ve mezhepsel şiddet can alıyor.
Afganistan, yıllardır esaret altında. 2,6 milyon Afgan ise mülteci konumunda.
Çin zulmü altında inleyen Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde hak ihlallerinin ardı arkası kesilmiyor.
Myanmar’da, 2 Milyon Müslüman, “vatandaş” kabul edilmiyor.
Somali, 20 yıldır iç savaştan çıkamadı.
Orta Afrika’da etnik çatışmalar sürüyor.
Ve daha niceleri…
İslam’da yasak olan “etnik” üstünlük veya “mezhepsel” ayrılık, buralarda kavganın ana sebebi.
Müslüman olduğunu söyleyenlerin, ırksal veya mezhepsel kavgaya tutuşması mümkün değilken, “kışkırtma” politikasını akıllıca uygulayanların parsayı toplaması eksilmiyor.
Ve biz, 11 ayın Sultanının İslam Dünyasına rahmet ve bereket getirmesini diliyoruz.
Önce Müslümanlara akıl, fikir ve uyanıklık getirmesini dilemeliyiz ve gerçekten Müslüman olmalarını…
Tweetimden seçmeler
Biz bu orucu tutarız. Yansak da tutarız, kavrulsak da tutarız. Önemli olan orucun da bizi tutması. Ey oruç, tut bizi. Tut ve bırakma...