Her dönem, her yerde farklı kurtarıcılar ortaya çıkar; kimisi kendini feda ederek ortaya atılır, kiminin ismi, yegâne kurtarıcılar arasında yer alır ve kimi de aldığı gazın etkisiyle kendisinin mutlak kurtarıcı olduğunu düşünür ve o havayla ne dediğini bilmez.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç da, verilen gazla kendini kurtarıcı sananlardandı.
Ama artık o günler geride kaldı.
Bunu kendisi söylüyor.
Tam ifade etmezse de, Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilen Kadir Özkaya’nın yemin töreninde bir konuşma yapan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın sözleri, bu pişmanlığı yansıtması açısından dikkate değerdi.
Elbette Haşim Kılıç, bir kurtarıcı olabilirdi.
Başkası veya başkaları da olabilirdi.
Ama bunun için önce kurtarıcı beklenip, beklenmediğine bakmak gerek.
Böyle bir ihtiyaç var mı, toplum böyle bir beklenti içerisinde mi?
Yoksa sadece muhalefet olsun diye kurtarıcılığa soyunan mı var, gaz verilip, siyaseti bulandırmaya niyetlenen mi var?
Kurtarıcı, genellikle “ben sizi kurtarmaya geldim, ey ahali, duyduk duymadık demeyin” diye ortaya çıkmaz.
Kurtarıcı, bir ihtiyaçla ortaya çıkar ve çoğunlukla kendisi de bunun farkına varmaz.
Sorunları tespit ederek, çözme kudretinden daha çok, tüm yıldırma, sindirme ve ayak oyunlarına karşı da dirayetli birisidir bu kurtarıcı.
Lider özelliği bulunur; yarısı onda, diğer yarısı diğerinde bir özellik değil bu.
Liderlik, doğuştan kazanılan, eğitimle, kültürle ve özellikle de yaşanan tecrübelerle olgunlaşan, geçmişten ders alarak geleceği şekillendirme becerisinde bulunan kişidir.
Lider, birilerinin oyununda piyon olan değil, gerektiğinde piyonları oyununda oynatandır da…
Ama ülkemizde herkes bir kurtarıcı…
Çay ocağında çayını yudumlarken, kahve köşelerinde okeye dönerken ve bulduğu kalabalıkla heyecana gelerek kendini kurtarıcı sananların çok olduğu bir toplumda yaşıyoruz.
Hele bir de önemli bir makama gelmişse kesinlikle kurtarıcı olduğuna şüphe duyulmaz.
Daha dün kendisini “bizim adam” denilerek göreve getirenleri bilmesine rağmen “bende öyle bir cevher var ki” havasına kapılır ve kendisini kurtarıcı sanır.
Ekmeleddin İhsanoğlu da, torunlarıyla oyun oynayacak çağdayken, birilerinin oyununa kurban edilerek, kendisini “yüzyıllardır beklenen kurtarıcı” görmüştü.
Sonra kendini bile kurtaramayan kişinin ülkeyi kurtarmasının hayal olduğunu anlayıp, köşesine çekilmek zorunda kaldı.
Çünkü belki toplumun kurtarıcısı vardı ve belki de kurtarıcıya ihtiyaç duyulduğu bir zaman, bu zaman değildi.
Hem neyi kurtaracaktı, kimden kurtaracaktı, neyden kurtaracaktı, o belli değildi.
Eğer mesele siyasetse kurtarmanın ve kurtulmanın yolu sandıktaydı, farklı ilişkiler, farklı müdahaleler ve hele hele kirli ilişkiler değildi.
Demokratik ülkede, anayasa ve yasaların egemen olduğu yerde iktidara gelmenin yolu, halkın gönlünü almaktı, kirli odakların değil.
Hem siyasi partilerin birlikteliği normaldi, ittifaklar doğaldı ama bu birliktelik, halka karşı değil, halkla birlikte olmalıydı.
Arkasına terör örgütü alanlar, farklı farklı ülkelerle güç birliği yapanların halka vereceği hiçbir şey yoktu.
Ama nedense ortaya kurtarıcı olarak çıkanların hep kirli ilişkilerinin olması, önce bu tür kurtarıcılardan kurtulmamız gerektiği fikrini güçlendiriyor.
Bizi kimden kurtaracaksınız ve bunu yaparken kimle birlikte olacaksınız?
Herhangi bir siyasi partiden kurtulacaksak, bunun yolu, kendinizi halka anlatmak ve ikna etmektir.
Sandıktan çıkmayanın milletin gönlünden çıkması da beklenmemeli.
Ama bekliyorlar demek ki, o nedenle de hep halka karşı olmayı, halktan yana olmak sanıyorlar.
Haşim Kılıç, en azından şimdilik bunun yanlışlığının farkına varmış, bu sevindirici.
Çünkü dün, “Yasama, yürütme ve yargı organlarının, üstün hukuka bağlı, özverili gayret ve çalışmaları demokratik hukuk devleti olma idealinin yolunu açacaktır. Türkiye'de artık ülkeyi kurtarma çağrısı yapılan kurum ve kişiler dönemi kapanmış, sorunların demokratik yol ve yöntemlerle çözülmesi gereken bir süreç başlamıştır” dedi.
Umarım o süreç, sivil anayasayı da, güven veren yargıyı da, siyasette ahlaklı olmayı da, halka hizmeti, Hakka hizmet bilmeyi de, yolsuzluğu ve arsızlığı sonlandırmayı da beraberinde getirir.
Çok şey istiyorum ama istiyorum işte…
Tweetimden seçmeler
Siyaset, her lafa cevap yetiştirecek kadar kısır değil; her soruna, anında çözüm üretecek kadar verimli olmalı.