Yeryüzünde insanoğlunun yaşamaya başladığı günden beri, birtakım doğa olayları nasıl insanların dikkatini çekmiş ise, tıpkı onun gibi doğadaki çeşitli RENKLER, ÇİÇEKLER ve başka şeyler de dikkat çekmiştir. İnsanlardaki zevk unsuru renklere olan ilgiyi çoğaltırken, bir taraftan da bazı inanmalara bağlı olarak renkler anlamlar kazanmış; manevî ve millî değerler sembolü olmuştur.
Diğer milletlerde olduğu gibi, Türk milletinin de en eski zamanlardan başlayarak tarihî seyri içinde renklere; çeşitli sembol anlamlar ile millî ve manevî değerler kazandırdığı görülmektedir. Milletlerin renklere yaklaşımı birbirinden farklıdır. Ancak, asıl farklılık; renkleri bir araya getirişleri sırasındadır. Bu sıralanış içinde SARI - KIRMIZI ve YEŞİL renklerin, Türk milletinin kültüründe ayrı bir önemi ve değeri bulunmaktadır.
Geleneklerimiz ve inanışlarımıza göre;
YEŞİL : Dirilik, tazelik ve gençliktir.
SARI : Merkez ve hükümranlıktır.
KIRMIZI : Tanrı, koruyucu ruh, ocak (ev), bağımsızlık ve özgürlüktür.
Türk tarihinde ve Türk kültüründe renklerin bu şekilde sembolik anlamlarla anılmasına ilk olarak dikkatleri çekenler Batılı Türkologlar olmuştur. Macar Türkoloğu Prof. Dr. A. ALFONDİ, Alman Türkoloğu Annemaire Von GABAIN ve yine Alman Türkoloğu I. LAUDE; bu alanda çalışma yapan Batıl Türkologlardan birkaçıdır.
Türkler, tarihin en eski zamanlarından başlayarak uzun zaman beş ana renk olarak KARA, AK, KIZIL, YEŞİL ve SARI renkleri esas almış ve bu renklerden her birini dünyanın dört yönü ile merkezini ifade etmekte kullanmışlardır. Bu anlayışa göre:
SARI : Merkez
YEŞİL : Doğu
AK : Batı
KIZIL : Güney
KARA : Kuzey olarak sembolize edilmiştir.
AK (Beyaz) Renk: Türklerin en eski inançlarında ULULUK, ADALET ve GÜÇLÜLÜK anlamlarını sembolize ettiği bilinmektedir. AK renk; "Temizlik, arılık, yücelik ve ululuk" anlamlarında yüzyıllarca kullanılmıştır. Bu doğrultuda, devlet büyükleri özellikle savaşlarda AK (Beyaz) elbise giymişlerdir. Üst subaylar ve komutanlar, askerî birliklerin içinde kendilerini askerlerden ayırabilmek için beyaz elbise giymişlerdir. Özellikle Hun büyükleri ve subayları beyaz elbiseyi bir üniforma gibi algılamışlardır. Ayrıca, AK SANCAK, SALTANAT SANCAĞI olarak kabul edilmiştir.
KARA Renk: Bu renk, Türk kültüründe kuzey yönünü, çetin kış şartlarını, yeri, toprağı, kötü ruhları ve üzüntüyü sembolize etmiştir.
YEŞİL Renk: Türk mitolojisinde sıkça adı geçen Bereket Tanrısı olarak bilinen ÜLGEN'in yedi oğlundan birinin adı YAŞIL (Yeşil) Kağan'dı. YAŞIL Kağan'ın; bitkilerin yetişip büyümesini düzenlediğine inanılırdı. Eski Türkler, yılbaşını, başlıca iki doğa olayının görülmesi ile başlatmışlardır. Bunlardan biri, otların yeşermesi; diğeri ise gök gürlemeleri ve yıldırımlardır.
"YAŞIL" ("Yeşil") kelimesinin kökü olan "YAŞ"; hem "ISLAKLIK" hem de yağmurun canlandırdığı "YEŞİLLİKLER" anlamına geliyordu. Dolayısıyla YAŞARMAK (Islak olmak, Islanmak), YEŞERMEK ve YEŞİLLENMEK kelimeleri aynı anlamlara gelebilecek şekilde ifade ediliyordu. "YAŞIL" kelimesi ise YEŞİL renk anlamında kullanılıyordu.
Eski Türkler, inançları doğrultusunda, GÖK (Yani, "Mavi") rengi, en kutsal renk olarak benimsemişlerdi. 10 ncu yüzyıldan sonra İslamiyet'i kabul eden Türklerin en kutsal rengi ise daha çok YEŞİL olmuştur. Özellikle Osmanlılarda, YEŞİL SANCAK kullanılmasının nedeni bundandır. Buna rağmen, GÖK kelimesi, kutsallığını günümüze kadar devam ettirmiştir. Bugün, GÖK kelimesinden sadece MAVİ ya da sadece YEŞİL renk anlaşılmamaktadır. Her iki renk de GÖK kelimesinin kutsallığı arasında bir arada bulunmaktadır. GÖK kelimesi ile bir taraftan gökyüzünün "Maviliği" kastedilirken, diğer taraftan da meyvenin "Yeşilliği", "Tazeliği" anlaşılmaktadır. Bu iki rengin, bir kelime ile özetlenmesi ise "TURKUAZ" kelimesini doğurmuştur. Bir renk kelimesine bu derecede yoğun anlamlar katan, bir milletin hayat tarzını ve kültürünü bu denli uyumlu halde bir renk isminde bir araya getiren sanırım, bizim milletimizden başka bir millet gösterilemez.
SARI Renk: Eski Türk inanışlarında Tanrı ÜLGEN'in altın kapılı sarayı ve altın tahtı bulunmaktadır. Bu nedenle, ÜLGEN'in tahtı, nasıl ülkenin ve dünyanın merkezi ise SARI renk de dünyanın merkezi olarak kabul edilmiştir. Ayrıca, eski Türk inanışlarında SARI ALBASTI ya da SARI ALBIS adlı koruyucu ruhun varlığı da söz konusudur. Bir Türk ulusu olan Türkmenlerin sarı renkli çizme giydikleri; Babür Şah'ın ordusunun sarı-kırmızı bayrak renklerine sahip oldukları bilinen bir gerçektir. Sonraki zamanlarda ise Memluklular, Candaroğulları ve Osmanlılarda sarı-kırmızı bayrakların kullanıldığı da bilinmektedir.
KIZIL (Kırmızı) Renk: Türkler, bu renge büyük bir önem vermişlerdir. Millet ve ordu geleneğinin sembolü AL renk, AK renkle birlikte çok eski çağlardan beri yan yana muhafaza edilmişlerdir. Kızıl renk, özellikle sarı ve yeşil renkle birlikte yüzyıllardır kullanılmakta olan temel bir renktir.
Bu üç renk, (yani, sarı-yeşil ve kırmızı) Türklerde beyler zümresinin bir sembolü olarak yüzyıllardır kullanılmıştır. Altay-Sayan Dağları bölgesinde yapılan arkeolojik kazılarda, M.S. 7 nci ve 8 nci yüzyıllara ait olduğu bilinen Türk beylerine ait mezarlar bulunmuştur. TUYAHTI adı verilen bölgedeki bir mezarda bulunan iskeletin üzerindeki elbiselerin üç kat olduğu görülmüştür. Bu üç katlı ipek elbisenin üst katı KIRMIZI, orta katı YEŞİL, alt katı ise ALTIN SARISI renginde görülmüştür.
SARI, KIRMIZI ve YEŞİL renkleri, yan yana ve hükümranlık sembolü olarak Selçuklu ve Osmanlı Sancaklarında yüzyıllarca kullanılmıştır. Osmanlı Döneminde asker kıyafetlerinde de bu üç rengin, yan yana kullanıldığı bilinmektedir. KIRMIZI zemin ortasında ve YEŞİLE boyanmış oval bir zemin içinde, SARI sırma ile işlenmiş, birbirinin arkasında yer almış üç hilâlli sancak, Osmanlı Devleti'nin yüzyıllarca DEVLET FORSU olarak kullanılmıştır.
Ayrıca, bu üç renk, savaşlarda kahramanlık gösteren askerlerimize verilen madalyalarında ve nişanlarda birlikte kullanılmıştır. Görülmektedir ki, ifade ettiği anlamlar açısından renkler; NEVRUZ gibi Türk kültür hayatımızın önemli sembollerinden ve milletimizi birleştiren, bizleri bir millet yapan ortak kültür değerlerimizdendir.
Türk Dünyası'nın ortak kültür ürünü NEVRUZ; Balkanlar'dan Irak ve İran'a, Anadolu'dan Kazakistan ve Kırgızistan'a, Azerbaycan'dan Türkmenistan ve Doğu Türkistan'a kadar çok geniş bir coğrafyada büyük Türk milletine mesaj vermektedir. Bu mesaj şudur:
"Ey Türk milleti!
Yaşadığınız farklı coğrafyaya ve yabancı kültürlerle olan ilişkilerinize göre bana değişik adlar verseniz de, ben sizim, siz de bensiniz. Ben, kimi zaman ve kimi yerde "ULUSUN ULU GÜNÜ", kimi zaman kimi yerde "ERGENEKON BAYRAMI" ve kimi zaman kimi yerde "NEVRUZ" ya da "NORUZ" olsam da ben sizin özünüzüm. Bana sahip çıkın. Eğer bu öğüdümü tutar, bana sahip çıkarsanız, ben de sizi DİRİ, İRİ ve BİR yaparım."
NEVRUZ'un milletimize verdiği bu mesajın; unutulmaması, birlik ve beraberliğimizin sembolü olarak yaşatılması dileği ile NEVRUZ BAYRAMI’nızı kutlarım.