Önceki gün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Mardin’de önemli mesajlar verdi. Altı çizilecek bazı mesajlarının birçok yerde derin etkiler bıraktığını tahmin edebiliyorum ama ya bazı yerlerde?
“Hiçbir koyun kendi kuzusunu çiğneyip geçmez. Devlet sizin bir yerde kuzunuz. Onları çiğneyip geçmeyeceğinize inanıyorum.” dedi mesela…
Kuzunun olduğu yerde kurdun olmaması imkânsız. Peki, kim kurt, kim kuzu?
Başbakan, devletin kuzu olduğunu söylerken, buna ne kadar inanıyor veya her yerde mi böyle olduğunu düşünüyor, bilemiyorum.
Ama devletin kuzu olduğu dönemleri pek görmedik. En azından yaşadığım kentte kuzu olanların vatandaş olduğunu, kurtluğun ise devlete kaldığına inanlardanım.
Bunun için birkaç veriye bakmak yeterlidir.
Mesela orada adalet var mıdır, yok mudur?
Orada insanlar işlerini gördürürken hakarete uğruyor mudur, uğramıyor mudur?
Belki de hizmet alırken rüşvet veriyordur, “yüzdesini” vermeden işi görülmüyordur.
Yata yata büyüyen kurumlar vardır, karpuzdan da irice…
Ya da hizmetin “h”sinden habersizdir.
Ne bileyim, belki de verilen her hizmet, bir ulufe olarak görülüyordur.
Kim bilir “bizim oğlan bina okuyordur, dönüp dönüp yine bina okuyor”dur.
Yani kimin kuzu olup, kimin kurt olduğuna o yörede yaşayanlar karar verir, yaşadığından bilir, çektiklerinden haberdardır veya suskunluklarıdır haykırışın tam karşılığı…
Başbakan sadece devletin kuzuluğuna vurgu yapmadı elbet.
Diyarbakır gibi halkın hizmet alamadığı yerlerde belediyenin AK Partide olmamasına gerekçe gösterdi. Öyleyse bütün AK Partili belediyeler acayip bir hizmet veriyorlardı.
Yolsuzluk ve usulsüzlük görülmüyordu.
Rüşvet çarkı sonlandırılmıştı.
Vatandaşın en temel hakkı olan imar düzenlemelerinde, konut yapımında, site inşasında “bana da” diyerek pay alan yoktu.
İşte bu sorulara doğru cevap vermek veya vermemek arasında bocalayan AK Partililerin nasıl bir ikilem yaşadığını çok iyi biliyorum.
Diyarbakır’ı bu şekliyle ha BDP yönetmiş, ha AK Parti yönetmiş değişen bir şey olmayacak.
Eğer o kente hizmet gelmiyorsa, bunun partiyle değil, kişilerle alakası var.
Fark ise birisinde açıkça eleştirebilen bir başbakan, diğerinde sessizliğini koruyan bir başbakan olması…
Ama başbakan öyle demiyordu. Birkaç kenti örnek veriyordu. Mesela Gaziantep, 7’inci organize sanayini doldurmuştu. Ama “aynı huzurla Adıyaman büyüyor” derken, ikinci OSB’nin kurulamadığını, işçilerin kapı dışarı edildiğini, 300 liraya işçi çalıştırıldığını, kaçak işçi ve ucuz iş gücü cennetinde bile işsizliğin yüzde 11’de olduğu bir kentti. Yani bazı yerler öyle büyümüyordu, “huzurla” hiç değil. Olan huzursa “vatandaşın kuzuluğu”nda gizliydi.
Ama biz gelelim başbakanın bahsettiği kurtla kuzuya…
Başbakan Erdoğan, devletin kuzu olduğunu söylerken, Mardin’de kaçak elektrik kullanımına vurgu yaptı.
Tüketilen elektriğin sadece dörtte biri tahsil ediliyormuş. Demek ki, dört kişiden üçü elektrik ücreti ödemiyormuş. Ama buna rağmen Mardin’de karanlıkta kalan kimse yok.
Yani, “elektrik ücretini ödemedin, kesiyorum” deyip, önce kesme, sonra açma parası tahsil eden de yok. Hatta “kesmediği” halde açma-kapama ücretini haksız şekilde cebine indiren kurumlar yok.
Ama 4 kişiden dördünün de elektrik parası ödediği kentte, kapatsa da, kapatmasa da aynı ücreti tahsil edenlere kuzu denmez, kurt denir.
Yasal işleminizi rüşvet çarkının içinde boğularak gerçekleştiremediğiniz bir yerde yaşıyorsanız, o devlete kuzu denmez, kuzu postuna bürünen kurt denir.
Bir kurumda haklı talebinizi iletirken kapı dışarı edildiğiniz bir yerde, devletin kuzuluğundan bahsetmek pek mümkün değildir.
Ağır silahlı 15 polisin düğün basıp, sonra da “bana mukavemet ediyor” zırıltısına inanan yargının olduğu bir kentte, kurdun kuzu postu giymiş olduğuna inanabilirsiniz.
Kim bilir ya da kimse bilmez ya! Bazı yerlerde “yerel hukuk” vardır ve her kurum kafasının estiğini yapmakla vatandaşa kurtluğunu gösteriyordur.
Devlet elbette kuzu olmalıdır.
Halkın refahı, huzuru ve barışı için adımlar atmalıdır.
Halk adına görev yapan ve halkın daha iyi yaşam sürmesi için onlardan aldığı vergilerle onlara hizmet eden yapıdır devlet.
Düne kadar “ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur” anlayışının, “ben sizin hizmetkârınızım, ben ne dersem o olur” anlayışına dönüşmesi, bir değişim veya dönüşüm değil, zulmün farklı adla devam etmesinden başka bir şey değildir.
Eğer ödediğiniz vergiler hizmete yansımıyorsa,
Almanız gereken hizmeti alamıyorsanız,
Hasbelkader aldığınız hizmeti de rüşvet vererek elde edebiliyorsanız, orada kurt olsanız ne olur, kuzu olsanız ne olur?
Önemli olan hangi postun altında olduğunuz değil, giydiğiniz postun altında hangi niyetle iş yaptığınızdır.
Ve ne yazık ki, devlet, bir türlü kuzu olamadı.
Kurt olaraksa farklı postlara çokça girdi, girmeye de devam ediyor.
Twitimden seçmeler
Ne olduğunuzu başkalarından duymak size bir şey kazandırmaz. Aynaya bakacak yüreğiniz ve aynanız olacak bir dost yeter.