Nurettin Topçu’ya göre Türklüğün kaynağı İslâm’dır

.

Nurettin Topçu (1909-1975) pozitivist milliyetçiliğe karşı ruhunu İslâm’dan alan, her şeyiyle İslâm’a dayanan Türk milleti kavramını ve milliyetçilik anlayışını savunan münevverlerimizdendir. Onun tenkide açık olan “din felsefesine” dair fikirleri mevzumuz dışındadır. Bizim için önemli olan onun Türk kimliğine dair faydalı gördüğümüz fikirleri ve bütünüyle İslâm’la rabıtalı bulduğumuz millet ve milliyetçilik anlayışıdır.                                   

“SENTETİK MİLLİYETÇİLİĞE KARŞI RUHÇU MİLLİYETÇİLİK”   

Birçok eserinin yanında bu mevzua dair “Milliyetçiliğimizin Esasları”, “Yarınki Türkiye”, “Kültür ve Medeniyet”, “Türkiye’nin Maarif Dâvası” gibi kitapların müellifidir. D. Mehmet Doğan’a göre “Batı’da okumuş Batıcılık karşıtı” bir mütefekkirdir. Topçu’nun milliyetçilik fikrinin resmî ve câri milliyetçilik anlayışının dışında organik, yâni toplumun yerleşik değerlerinden ve tarihinden kaynaklanan bir milliyetçilik olduğunu, sentetik ve devletçi milliyetçiliğe karşı millet değerlerine ve toprağa bağlı idealist bir milliyetçiliğin savunduğunu belirtir. (D. Mehmet Doğan, İki Yol Açıcı: Nureddin Topçu ve Necip Fâzıl, s. 84-85)                                                                                                              

Adı geçen kitabında Topçu’nun Türklük anlayışının da İslâm’la kaynaşmış bir Türklük olduğunu anlatıyor:  “1970’de Hareket mecmuasında yayınlanan ‘Bizi yaşatan kuvvet’ başlıklı yazısında milletimizin hayatî kuvvet kaynağının ‘dinî’ olduğunu ifade eder: ‘Bizim milletimizin hayatî kuvvet kaynağı dinîdir, İslâm az zamanda Türklüğün hayat damarlarını doldurarak bu millet varlığının esaslı unsurlarını harekete geçirdi.’ Aynı yazıda, Türklüğün yapısından İslâm’ı ayırmanın mümkün olmadığını, zorla ayrılmak istenirse Türklüğün yol olmaya mahkûm olacağını belirtir. ‘Türk İslâm Hârikası’ başlıklı yazıda, ‘Türk ruhu ilâhî bir cevher hâlinde sonsuzluğa uzanmadıkça ebedî olmayacaktır’ der. Milliyetçilik anlayışında bir kavramlaştırma da ruhçu milliyetçiliktir. Ruhçu milliyetçilik, maddeci pozitivist milliyetçiliğe karşı bir kavramlaştırmadır.” (a.g.e., s.82-83)                                                                                                              

“TÜRKLÜĞÜN VE MİLLİYETÇİLİĞİN DOĞUŞU ANADOLU’DUR”      

Topçu’ya göre Türklüğün ve milliyetçiliğin doğuşu Anadolu’dur. Cumhuriyet Dönemi milliyetçilik akımı olan “Anadoluculuk” içinde yer alır. “Anadolucu” luğunun solcu ve Mavi Anadolucularla benzerliği yoktur. Solcu ve Mavi Anadolucular Türk’ün kimlik ve tarihini, Selçuklu ve Osmanlı devirlerini reddederek Eti-Hitit ve Sümer gibi Anadolu’nun eski topluluklarına bağlarlar. Topçu, bu menfi akıma karşı İslâmlaşmış Türklüğünün vatanı olan “Anadolu” tezini savunur. Medeniyet coğrafyamızın sınırları bakımından yetersiz olan “Anadoluculuğun” dar çerçevesinde dursa da Türklük, milliyetçilik ve medeniyet anlayışında değerler sınırı geniştir. Türklerin milletleşmesi, Oğuz boylarının Müslüman olarak Anadolu’ya yerleşmesiyle başlamıştır. Anadolu’da göçebelikten yerleşik hayata geçmiş, eski inançları Şamanlıktan İslâm’a girerek Müslüman olmuşlar ve İslâm’ın ruhuyla millet kurmuşlardır. Bu topraklarda İslâm’ın kanadıyla yükselerek medeniyet semâlarına uçmuşlardır. Millet tarihimizin en büyük inkılâp, İslâm dîninin Türk’ün ruh ve ahlâkında yaptığı inkılâptır. Bu sebepledir ki İslâm’a düşmanlık, Türk milletine düşmanlıktır. (Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye, s.141)          

“TÜRKLERİN MİLLET OLUŞU İSLÂM SÂYESİNDEDİR”      

Ona göre Türkleştirme ve İslâmlaştırma siyasetiyle milliyetçilik dâvasına sadık kalan bu devletin yıkılışını, milliyetçiliğimizin başlangıcı sayanlar, Türk ecdadın yaptıklarını inkâr edenlerdir. Bizim milliyetçiliğimiz, yâni milletleşme hareketimiz, 19. asrın sonlarında bâzı yazarların kafasında doğmuş değildir. Böyle bir iddia tarihten ve milletten habersizliktir. Ona göre Millet, İslâm’ın ruhî misyonu etrafındaki birlikteliktir, herhangi bir etnik köken değildir. Millet, sadece maddî unsurlara bağlanamaz. Çünkü maddî unsurlar daima bölünmeye açıktır. İskeletten ibaret millet ve milliyetçilik çürümeye ve dağılmaya mahkûmdur. Bu yüzden Türklerin millet oluşu İslâm sâyesindedir ve milliyetçiliğin kaynağı İslâm’dır. Milliyetçiliğimiz Batı’nın oluşturduğu sağ ve sol şemaya oturtulamaz. Dolayısıyla milliyetçiliğimizin felsefî bir sisteme bağlanması gerek. Bu felsefe bin yıllık İslâmlaşmış tarihimizin ruhundan sızan ilmin mahsulü olmalıdır. (a.g.e., s.141-42)                                                                 

“TÜRKLÜK IRK DEĞİL, İSLÂM’LA MAYALANMIŞ MİLLETTİR”         

Topçu’nun milliyetçilik anlayışında sentezci bakış ve sekülerizm yoktur. İslâm’a bağlı olarak vatan, dil ve devlet milliyetçiliğin esaslarıdır. İslâm; Türk milletinin ahlâkını, örfünü, kalbini yoğurmuştur. Dilimiz, Anadolu’da yüzlerce yıllık tarih içinde İslâm’ın içinde olgunlaşarak varlık kazanmış Türk dilidir. Türkler, millî kültürünü bin yıllık tarihinin mayasıyla yoğurmuş ve İslâm’ın ruhuyla doldurmuş bir millettir. Anadolu’nun topraklarından kan, İslâm’dan ruh ve Türk’ün tarihinden hayat almayan Türk kültürü olmaz. Türklük ırkî ve kavmî mânâda bir Türklük değildir. Anadolu’nun İslâmlaşmasıyla mayalanarak ortaya çıkan, ırk ve kavim seviyesini aşan, folkloru, edebiyatı, tasavvufu ve tarikatlarıyla İslâm potasında millet ve medeniyet olmuş Türklüktür. Anadolu’da diğer toplulukları İslâmlaştırarak kaynaşmış ve İslâm medeniyet dairesinde bir millet meydana getirmişlerdir. Bu sebeple bizim milliyetçiliğimiz ırk esaslı değil, 1071’den sonra gelişen ve Osmanoğulları’nın İslâm ruhuyla kurduğu asırlarca onların eliyle gelişen büyük devletimizin yaşattığı bir milliyetçiliktir. (a.g.e., s. 134)                                                                                                            

Topçu’nun, Türklerin Anadolu’ya geldiğinde “Eti” toplumuyla kaynaştığı ve İslâmlaştırdığı fikrini anlatan şu ifadelerine katılmadığımızı belirtelim: “Türkmen Anadolu’ya gelmeden önce, asırlarca bu toprakların vatan değeri, insan emeğiyle kaynaşarak hazırlanıyordu. Anadolu’da kuvvetli bir ziraat iktisadını hazırlayan Eti çocukları, bugünkü Anadolu köylüsünün ilk kökleridir. Dokuz asır evvel bu ülkeye yayılan İslâm dîni ise, buradaki halkı yeni bir mefkûre içinde tekrar canlandırarak yeni bir medeniyet kurarken asıl millî tarihimiz başlamış oluyordu.” (a.g.e., s.136-137)                                                                

Çünkü, Türkler Anadolu’ya geldiklerinde karşılaştıkları kavimler Eti, yahut Hitit değil, Ermeni, Süryanî ve Rumlardı. Etiler, milâttan çok önce Anadolu’da yaşadığı iddia edilen eski bir toplumdur. Dolayısıyla Anadolu’da Türklerin Etilerle kaynaştıkları görüşü itimat ettiğimiz tarihçilere göre isabetli değil.

“MİLLİYETÇİLİĞİMİZİ SELÇUKLU BAŞLATMIŞ, OSMANLI YÜKSELTMİŞTİR”    

Ona göre Anadolu Müslüman Türk vatanıdır. Millet, vatan, din ve Türk birbirlerinden ayrılmaz unsurlardır. Dolayısıyla millet ve milliyetçilik kavramını bu unsurlarda aramak lâzım. Milliyetçiliğimizin şuurunu Moğol ve Haçlı istilâlarına karşı Anadolu’da Türk’ün bekasını savunan Selçuklular başlatmıştır.  Osmanlılar bu şuura sahip milliyetçi büyüklerimizdir ve milliyetçiliğimizi yükseltmişlerdir. Fâtih Sultan Mehmed ve Türklüğün parçalanmasını engelleyen Yavuz Sultan Selim milliyetçilik dâvamızın asıl kahramanlarıdır. (a.g.e., s.143) Milliyetçilik, Peygamber duasına mazhar olan Sultan Fâtih’in bıraktığı muhteşem mirastır. Bu miras içinde Mehmed Âkif de var. Bu milliyetçiliğin miracı ise göklere, Çanakkale’nin toprağına gömülen gövdelerden yükselen îmandır. İstiklâl Savaşını başaran da bu îmandır. (Nurettin Topçu, Milliyetçiliğimizin Esasları, s.55)                                                                                                                     

“SOY TEK BAŞINA MİLLETİ OLUŞTURAMAZ”                                          

Topçu’ya göre Türk’ün milâdı, ırk tarihiyle değil, İslâm’a dâhil olduğu tarihten başlar. Soy demek millet demek değildir. Elbette soy unsurunun millî kuvvet ve millette irade birliği oluşturduğu inkâr edilmez. Soyu milleti meydana getiren unsurların terkibinde aramak lâzım. Bu unsurlardan soy, milletin temel unsurlarındandır, fakat tek başına yapıcı bir unsur değildir. Soyda din ve dil unsuru hâkim değilse maddî, yâni etnik olarak kalır. Maddî olan soy da tek başına milleti oluşturmaz. İslâm dairesi içinde soy asabiyeti kavmiyetçilik yapmazsa bünyesindeki kavim ve ırkları eritebilir ve milletin kurucusu olabilir.  Soy bu vasıfları taşımazsa millet ve milliyetçiliğin güçlü unsuru olmak görevini yerine getiremez. İçimizdeki yabancı soyların çocukları birleşip milliyet ve milliyetçilik mefkûresi oluşturamaz. İslâm’ın eşitlik esasına dayanarak Osmanlılar yabancı soydan insanları eğitim çerçevesinde bir arada yaşatmışlar. Fakat daha sonra yabancı soyun insanları Osmanlı Türk’ünün millet birliğinde kalmadıkları gibi ihânet ettiler. (Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye, s.132- 133-134)                          

“SOY ASABİYETİNİ AŞAN ÎMAN ASABİYETİNE SAHİP MİLLİYETÇİLİK”                                                                                                             

Ona göre Turancılar, Anadolu’da İslâm’la halhamur olmuş Türklüğün yerine sadece soy esasına bağlı maddeci ve ütopist bir Türklüğü koymak istediler ve soyu milletle karıştırdılar. Bir Lâtin milleti, Cermen milleti, İslâv milleti olmadığı gibi bir Turan milleti de olamaz.(a.g.e., s. 135)                                                          

D. Mehmet Doğan’a göre Topçu’nun soy anlayışı İbn-i Haldûn’un asabiyet görüşünü doğrular mahiyette bir fikir zemini üzerindedir. Bu noktada asabiyet kavim, kabile, soy asabiyetini aşarak îman asabiyeti mânasını kazanan ve milliyetçilik olarak ifade edilen devlet, toprak ve tarihle târif edilen bir karakterdedir. (D. Mehmet Doğan, İki Yol Açıcı: Nureddin Topçu ve Necip Fâzıl, s.97) 

İMPARATORLUK MİLLETİ YANLIŞTI FELÂKET GETİRDİ                            

Topçu fikirlerinden anlaşılan şudur: Osmanlı’nın son iki asrında imparatorluk milleti oluşmamış, aksine bünyeyi zehirlemiş ve felâket getirmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun bünyesindeki yabancı soydan insanlar Müslümanlık kisvesi altında devletin idaresini ele geçirmişler, İslâm milletine de, kurucu Türk’ün varlığına da zarar vermişlerdir. Bu tecrübeye göre gerek Avrupa’da gerek Osmanlı’nın son döneminde imparatorluk milletinin mümkün ve gerçekçi olmayacağı ortaya çıkmıştır. (Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye, s. 129)                                        

Vatan, millet ve kurucu unsur olarak Türk’ün varlığını göz ardı eden beynelmilel İslâmcıların tavrına karşı Topçu’nun bu fikirlerini gerçekçi bulduğumuzu belirtelim.                                                                              

 İSLÂM’DAN KOPARILMIŞ BİR TÜRKLÜK OLMAZ                          

Topçu, Kemalist ideolojinin pozitivist Türk ve milliyetçilik anlayışını yanlış bulduğu gibi, “Pan-Türkçü, Pan-İslâmcı fikirleri de Anadolu’daki Müslüman Türk millet gerçeğiyle uyumlu bulmaz. Panislâmizm’e karşıdır. Panislâmizm Türk ülkesinde Türklükten ayrı bir İslâm hayatına hasret çekme, bedenden ayrı yaşayan bir ruh hasreti gibidir. Din ve dillerini benimsediğimiz Araplarla bir millet olamadık. Pan-Türkçüler gibi Pan-İslâmcılar da bu gerçekleri anlayamadılar. Bizi yaşatacak olan millî kuvvetleri kâh Turan’da, kâh Paris’te aramaktan yorgun düştüler. (a.g.e., s.135)                                                           

“TÜRKLÜKTEN AYRI BİR İSLÂM ANADOLU’DA MÜMKÜN DEĞİLDİR”                                                                                                                    

Ona göre İslâmcılar ve Turancılar bu unsurları bir arada tutmadıkları gibi, vatan ve Türklüğü dışlamışlardır. İslâmcılar yanılmışlardır. Çünkü İslâm’dan ayrı bir Türklük mümkün olmadığı gibi, Türklükten ayrı bir İslâm da bu topraklarda mümkün değildir. Türklüğü, İslâmsız anlamanın imkânı yoktur. Türklük ve milliyetçilik Müslümanlıktan ayrı olamaz. Müslümanlık Türklükten ayrı düşünülemez, tasavvur edilemez. (a.g. e., s.135)                                                               

Hülâsa ifadeyle; Topçu’ya göre Türklük Müslümanlıktır ve milliyetçilik kaba şovenizmden arındırılmış, kaynağını önce insana, sonra İslâm’a dayayan ruhçu bir milliyetçiliktir, yâni çokluktan birliğe, maddeden ruha geçmek ve millet mistiği olmaktır. Hazret-i Peygamberimizin kıyamet günü “Ümmetim, ümmetim!”  ifadesinin temsil ettiği aşka benzer bir şevkle “milletim milletim” diyebilmek ve nefsini milletine adamaktır. (Nurettin Topçu, Ahlâk Nizamı, s. 112-161) (ilbeyali@hotmail.com)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri