ÖDENMEYEN BORÇLAR

.

Zaman kirletti dualarımızı, ellerimiz semaya borçlar, krediler, taksitler için kalkıyor. Umdelerimiz çok katlı binalardan öteye, ülkülerimiz spor salonlarından ileriye varmaz oldu. Zaman genişledi ama ruhumuz daraldı. Araçlar arttı ama maksat azaldı. Aklımız kendi egomuza hapsoldu. Biz bu hale düşünce ne oldu biliyor musunuz.
Esir oldu mazlumlar, sahipsiz kaldı bütün dünya. Bütün dünya diyorum çünkü öyle bir yük varki sırtımızda bunun şuuruna varabilmek, bunu idrak edebilmek pek müşkil. Ecdadımız öyle bir ufuk çizmiş ki bizlere onlara yetişebilmek ne mümkün.
Ecdadımızın at ile ulaştığı hudutlara biz şimdi uçakla varamıyoruz. Biz kendi nefsimizin arzularına gömüldükçe bize umudunu bağlayanlar sessiz gözyaşları içinde razı oldular zulme, mahkumiyete, ölüme…
Bosna da Tuna’nın altın tohumları yetim, Drina kıyısında açan çiçekler sahipsiz kaldı. Semerkant gökleri esir oldu, inançsızlığa, tarihsizliğe. Çeçenya da artık mabedler ıssız, mücahitler türküsüz ve marşsız kaldı. Kerkükte hoyrata hor bakılıyor, Türkmen adı anılmıyor… 
Halep kanla sulandı, insanlığın son adasına Türk’ün sıcak kucağına kaçtı kaçabilenler. Çanakkale şehitliğinde ismi ve vilayeti olan ne kadar şehidimiz varsa hepsinin memleketi viraneye döndü. Irak yer ile yeksan oldu. Afrika’dan Arakan’a her yerde müslümanlar zelil ve perişan hale düştü. 
Nerede bir zulüm varsa orada olmalıydık. Nerede bir zalim varsa karşısına dikilmeliydik. Tarihimiz bunu haykırıyordu bizlere fakat düşman ruhumuzu kirletmeye teşebbüs etti. 
Anadolu’ya hapsolan bedende her bir uzvu birbirine düşman göstermeye çalıştılar yıllarca, Türk ve Kürt hak yolunda baş koymuş iki öz kardeşi düşman etmeye çalıştılar yıllar yılı elhamdülillah başaramadılar.
Canımızın feda olduğu Hz. Ali(ra)’yi bir firak vasıtası olarak kullanmak istediler fakat başaramadılar. 
Bir çok teşebbüste bulundular ama Anadolu dik durdu. Fakat bir noktadan kırdılar mukavemetimizi. Nefsimize hoş görünen tatlı nimetlerle oyaladılar bizi. Ceplerimize birer kredi kartı koydular. Bankalarla neredeyse her bir ferdimizi borçlandırdılar. Dünya’yı televizyonlarla, bilgisayarlarla, cep telefonlarıyla öylesine hoş gösterdiler ki bize ruhumuzu kaybettik.
Yeni nesillerle içi içe olan bir insan olarak bir öğretmen olarak gençlerimize balkan savaşlarını soruyorum ama cevap yok Çanakkale, Kafkas, Yemen cephelerinde şehit olan dedelerini unutan gençlerimiz yabancı futbol takımlarının oyuncularını ezbere biliyor.
Hülasa biz ruhumuzu kaybettik. Düşman olduk öz benliğimize, dedelerimizin elbisesine analarımızın fistanına, yemenisine, babalarımızın şalvarına, türkümüzün sesine… Öz benliğimize yabancılaştık. 
Bizi bekleyen mazlumların sesine bigane kaldık.
Biz ruhumuzu kaybedince, Batı denilen tek dişi kalmış canavar nerede mazlum varsa pençelerini geçirdi. 
Bu gün iç geçirip Bosna’ya ağlarken yanı başımızda Suriye de can verenlerin sayısı milyonlara dayandı. Hakeza Irak da 15 yıl önce uydurulan bir yalanın gölgesinde milyonlar katledildi. Doğu Türkistanda kuran ve ezan yasaklandı. Arakanda müslümanlar ateşe verildi. Keşmirde milyonlar esir oldu. Yemen de müslümanlar birbirine kırdırıldı. Mısırda Yusuflar firavunların elinde kaldı. Tunusta bombalar test edilirken bütün İslam Dünyası Batı’nın deney alanı haline geldi. Yeni üretilen silahlar, savaş araçları İslam Coğrafyasnda test edilir oldu.
Şimdi kime neyi anlatabiliriz ki; kendi nefsimize söz geçirmekten aciz olan bizler uyanmadan kimi uyandırabiliriz?
Bütün bunlar gözümüzün önünde cereyan ederken benim aklıma takılan büyük soru şu? 
Mesuliyetimiz nedir? Bu tablodan bize düşen pay nedir? Bana düşen borç nedir? Hesabını nasıl vereceğim?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri