Hani Cahit Sıtkı Tarancı’nın 35 yaş şiiri var ya. Bilmem okudunuz mu? Ben o şiiri çok severim. Ölüm ve yaşam arasında ki ince çizgiyi çok güzel ifade eder. Merhum usta diyor ki bu şiirinde;
“Yaş otuz beş yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
………….
…………..
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç fark ettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar
Nerden çıktı bu cenaze Ölen kim
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.
Neylersin ölüm herkesin başında,
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misâli o musalla taşında.
Ve noktayı koyuyor. “Bir namazlık saltanatın olacak, taht misali o musalla taşında”
Bu sabah saat 08.00 gibi yeğenim İHA Muhabiri Yusuf TAŞ ile birlikte Şeyhadil Mezarlığına gittim. Cuma günü değerli arkadaşım Faruk Aktemur’un amcası baki deryaya göçtüğü içinde mezarlıktaydım.
Yaş 50’ye merdiven dayadı. Otuzbeşi çok gerilerde bıraktık. Yusuf ile yavaş yavaş mezarlık içinde mezar taşlarına bakarken, tanıdığım kimi insanların mezar taşları ve mezarlarının bakımsızlıklarını görünce ister istemez üzüldüm.
Üzüldüm. Çünkü bu tanıdığım insanlar çocuklarına o kadar mal ve mülk bıraktılar. Ama çocukları babalarının bıraktıkları bunca malı mülkü tıka basa kullanırken, hiç babaları aklına gelmiyor demek ki.
Ben o insanların hayır ve hasanet yaparak, babalarının, annelerinin ruhlarına bir katkı yaptıklarına da inanmıyorum. Eğer babalarına, annelerine saygıları olsaydı eğer, bu mezarlarına gelirler, o mezarların bakımlı olup olmadıklarını kontrol ederler, ve belki de mezar başlarında el açıp Allah’a dua ederlerdi.
Heyhat!..
Hayrı olmayan servete bakınız!...
Şimdi bu denli dünya malı kavgası niye?
Geride bıraktığın çocukların, malın, mülkün, hanların, hamamların, sen öldükten sonra bir işe yaramayacaksa, yaramıyorsa, insanlar ahrette kendilerine yarayacak, hayır ve hasenatı sağlıklarında neden yapamazlar, yapamazlar?
Yani bu dünyada hiçbir işe yaramayacak olan bu mal ve mülk hırsı, makam ve iktidar hırsı, hayırlı hizmetlere vesile olmayacaksa ne gereği var.
Hatırladığım kadarıyla Cahit Sıtkı 43 yaşında öldü. Bu şiiri 35 yaşlarında yazdığını varsayarsak, yolu yarıladıktan birkaç yıl sonra baki deryaya göçtü.
Şimdi bilmiyorum mezarı ne durumda?
Şimdi bilmiyorum çocukları bu ünlü şairimiz için ne yaparlar?
Ve bu gün bir çoğumuz yolu yarıladık, hatta birazda geçtik. Yoksulluk içinde geçen bunca zamanı bir yana bırakarak bu günden tezi yok, ahret için azık biriktirmeye başlamamız gerek.
Bunu yaparken de insana en büyük huzuru veren camii ve mezarlıkları unutmayalım.
Mezarlıklar, buralarda yatan anne ve babalarımızı, yakınlarımızı unutmayalım. Çünkü yarın bize de oralardan yer açılacak.
Size bir şey anlatacağım;
“Hayat ne garip değil mi? Hayat denilen şey namazsız ezan ile ezansız namaz arasındadır. Doğarken ezan okunur namazı kılınmaz. Ölürken namazı kılınır, ezanı okunmaz. Çünkü doğumun ezanı ölümün namazını kıldırır. Hayat ezan ile namaz arası kadar kısa işte. Farkında olmak duasıyla”
Hayatımız ne ince bir çizgi içindedir, fark ettiniz mi?
Doğduğunuzda bir büyüğünüz kulağınıza ezan okur, ama namaz kılınmaz. Öldüğünüzde ise Namaz kılınır ama ezan okunmaz.
Ve bu ifadenin üzerine de bir başka şey söylenmez.
Önemli olan bunu fark etmektir.
Önemli olan bu minval üzerine yürümektir.
Ne kadar malın mülkün olursa boşuna.
Gerçek olan, gerçek aleme göçüş olan Ölümdür. Ve ölüme hazırlıklı olmak gerek. Öyle değil mi?
Onun için mezarlıkları unutmayınız.
Ölülerinize de dirilerinize sahip çıktığınızdan daha fazla sahip çıkmalısınız. Onlar sizden hayır bekliyor, dua bekliyor!....