Ölüm hakkında Müslümanın tereddüdü olmaz. Amma ki insanoğlu ölüme inansa da, bir yakının, bir dostunun vefatı karşısında bir şaşkınlık yaşar, bir “vay” çeker, dertlenir, ölen kişiyle olan hâtıraları gözlerine ve diline yürür. Ardından bir “vay” daha çeker. Bugün böyle duygular yaşadım.
Fikir ve Gönül Dükkânı’mızın ilk müdavimlerinden dostumuz Hacı İbrahim Arıkmert koronavirüs sebebiyle vefat etti, Hakk’a uçtu… “Ben bu dünyadan gidiyorum” diye ahbablarını selâmladı ahrete gitti… Eminim ki, Hacım (merhuma “Hacım” diye hitap ederdim) Azrail Aleyhisselâm başucuna geldiğinde “dur ulan bekle, hocamgile ve dostlarıma bir selâm göndereyim, ondan sonra canımı al…” demiştir. Merhumun nükteli ve horalı üslûbu vardı. “Ulan” kelimesi onun dilinde argo olmaktan çıkar, bambaşka ve sevimli bir hitap olurdu
Dindar ve takva sahibi, seciye ve iman sahibi birisiydi. Çalışkan ve mertti, açık sözlü ve dost canlısıydı. Sosyal Hizmetler Müdürlüğünde idareciydi, garibanı, kimsesizi, yetimi korurdu, doyururdu. Merhametli ve dürüsttü, yürekli ve cömertti. Resmî kurumun yapması gereken görevin daha fazlasını yapardı. İdareci olduğu kuruma bağlı Yuva’da kalan çocuk ve gençlerin babasıydı, amcasıydı, Hacı abisiydi. Merhamet dolu kalbiyle birlikte bir anda Hak için celallenen bir yiğitti. O varken Yuva’da kimse çocuklara kötülük yapamazdı, hizmetini aksatamazdı. Hacım gençliğinden bu yana alperen meşrebine sahipti. Hak ve dâva üzere yapılan sokak mitinglerinin nâracısıydı. Türk İslâm dâvasıyla ilgili mitingleri kaçırmazdı. Ulu Câmii çıkışlarında cemaatı mitinge dâvet etmek ve haberdar etmek için cemaatten evvel namazdan çıkıp câmi dışında bekler ve cemaat çıkmaya başladığında gür sesiyle “Allahüekber” diye tekbir çekmesi meşhurdur. Vay Hacım, son olarak bir “Allahüekber” nârası çekseydin. Hacımın en mümeyyiz vasfı son yıllarda Şehr-i Maraş’taki Doğu Türkistanlı üniversiteli gençlerin hâmisi ve abisi olmasaydı. Onların bürokratik işlerini çarçabuk halleder, yurda yerleştirir, ev bulur ve yardımseverleri Doğu Türkistanlı öğrencilere yönlendirirdi. Kendi ailesine kattığı ve evinde oğlu Abdullah’la birlikte yatırıp beslediği, okula yazdırdığı Doğu Türkistanlı çocuk şimdi yetim kaldı.
Hâsılı, dost ölümünden mülhem olarak, her daim bizi yoklayacak ölüme dair âcizâne daha önce yazdığım yazıyı paylaşarak, kendimi güçlü kılmaya çalışmak istedim:
Ölümün güzel bir ağırlanma olduğunu Hazreti Peygamber Efendimiz’in bir hadisinden öğrendim: “Meyyit (ölümü tatmış kişi), bedenini kimin yıkadığını, kimin kefenlediğini, namazını kimlerin kıldığını, ardından kimlerin geldiğini, lahde kimlerin indirdiğini ve kimlerin telkin verdiğini bilir.”
Bundandır ki mağaramda, yâni tenha odamda her gece zikrettiğim ulvî söz, “Ölüm bir ikramdır, Allah’ın.”
“ÖLÜNÜZ ÖLÜNÜZ BU ÖLÜMDEN KORKMAYINIZ!”
Allah bilir ki, fakir, dünyadan soğudu. “Ölülerimiz bizi bekliyorlar”, bir an evvel hayırlısıyla ölelim, derim. Ölmeyi aklına getirmeyenlere Hz. Mevlânâ’nın Mesnevî’sindeki sözlerini hatırlatın. Bendeniz bu sözler üzerinde sıkça meşk ediyorum: “Ölünüz, ölünüz; bu aşk uğrunda ölünüz! Aşk uğrunda ölürseniz, bedenle yaşamaktan kurtulur, baştanbaşa ruh olursunuz! Ölünüz, ölünüz; bu ölümden korkmayınız! Çünkü ölümle su kirli topraktan kurtulur, göklere, ötelere yükselirsiniz.
Hangi bâtıl din ve felsefe söyleyebilir ölümün bu kadar güzel ve gerekli olduğunu? Hangi dünya görüşü ve ideoloji ölümün böylesine kutlu olduğunu savunabilir?
MEZARLIKLARI SEVME TÂLİMİ YAPMAK
Mezarlıkları sevme tâlimi yapıyorum. Yunus Emre Hazretlerinin mısralarını üç beş kez okuyup öyle çıkıyorum mezar ziyaretlerine. Ölüm ve mezarlık bir gül bahçesi gibi içimde şimdi. İmam-ı Rabbanî Hazretlerinin, “Ölümden bahsetmek sünnettir. (…) Ölüm, sevgiliyi sevgiliye kavuşturan köprüdür” sözünü idrak edemeyen kişi, ölümü Müslümanca idrak edememiştir daha.
Bu ulu zâtın şu sözlerini her gece okuyarak gönlüne koyamayanlar yüreksizdir: “Ölüm Müslümana hediyedir. Ölüm, ölmemek üzere doğuştur. Ölüm olmasaydı bu hayat hiç çekilir miydi? Ölüm, Müslümanın teselli kaynağıdır, hasretidir.” Azrail aleyhisselâm kapıyı çalınca açmam demeyin Azrail aleyhisselâm kapıyı çalınca, açmam diyebilir misiniz? Muhakkak ki açacak, hoş geldin diyeceksiniz. Niye bana geldin, filana varmadın demeyin sakın. Hâlâ ölmediyseniz sevinmeyin. Belki yarın, belki yarından da yakın bir vakitte ecel kapımızı çalabilir.
Ölümden korkanlar, Azrail aleyhisselâm’ı âyet üzere bilmeyenlerdir. O güzel meleği canımızı almaya gelen ölüm meleği diye tasavvur edenler modern câhillerdir. Bu lâ-dinî zümrenin kullandığı, “Azrail’i atlattı”, “Azrail’e çelme taktı” gibi sözler Azrail aleyhisselâm’a ve imanın şartlarına hürmetsizliktir. Bediüzzaman Hz.leri “Şuâlar”da Azrail aleyhisselam’ı “Sevdiğini” anlatır: “Bir gün bir duada (…) herkesi titreten ve dehşet veren Azrail namını zikrettiğim vakit, gayet tatlı ve tesellidâr (teselli veren) ve sevimli bir halet hissettim, ‘Elhamdülillâh’ dedim, Azrail’i cidden sevmeye başladım.”
AZRAİL ALEYHİSSELÂMI GÖNÜLDEN ÇAĞIRMAK
Hz. Mevlânâ’nın gözünde Azrail aleyhisselâm bir can dostudur, bizi Sahibimize götürecek bir eldir, bir müjdecidir. Yakına gel, yakına gel! Ey benim canım! Ey benim sultanımın habercisi! Emredileni yap! Allah isterse, ‘Sen bizi sabredenlerden bulacaksın’ diye çağırır. Dimağını ve yüreğini modernizme kaptıran zavallılardan Azrail aleyhisselâmı gönülden çağıran çıkabilir mi? “Rabbimiz, beni kendi hazretine dâvet ediyor. Artık gitmek zamânıdır. Yâ Azrâil! Çabuk ol! Beni Rabbime çabuk kavuştur!” diyen Hz. Mevlânâ’nın derûnunu anlayabilir mi modern insan? Necip Fâzıl’ın sözüyle “Azrail’e hoş geldin, diyebilmekte hüner...”
Seyyid Abdülhakim Arvasi Hz.lerinin anlattıklarını her Müslüman her gece zikretmelidir ki Azrail aleyhisselâm’ın, dünya ehlinin anlattığı gibi korkunç değil, müşfik bir elçi olduğu kalplerde yer etsin:
“Allahü Tealâ’ya kavuşturduğu için, ölüm sevilir. Sevdiğim kimsenin kalmasını da, ölmesini de severim. Dost dosta kavuşmak istemez mi? Azrail aleyhisselâm, İbrahim aleyhisselâmdan ruhunu almak için izin istediğinde, ‘Nasıl olur, dost, dostun canını alır mı hiç?’ dedi. Allahü Teâlâ, Azrail aleyhisselam ile haber gönderip, ‘Dost dosta kavuşmaktan kaçınır mı?’ buyurunca, ‘Ya Rabbi, ruhumu hemen al!’ diye dua eyledi.”
“Selâm Azrail’e, doğan bebeğe / Selâm tadlı sona…” diyen şair Abdurrahim Karakoç gibi, Azrail aleyhisselâmı tevekkülle karşılama ve selâmlama tâlimi yapmalıyız her gece. Bir veli zâtın,“Ben Azrail aleyhisselâmı Cebrail aleyhisselâmdan daha çok seviyorum, çünkü o beni Rabbime kavuşturuyor” sözündeki iman gücünü yakalayanlara ta’zimde bulunun.
“EVVEL GİDEN AHBÂBA SELÂM OLSUN ERENLER”
İşte böyle güzeldir ölüm, ölüme Müslümanca bakan için… Hâsılı kelâm, insan sözüne ne hâcet. Âyet buyruğudur: “Her nefis ölümü tadacaktır.” Ölmeyi cezbe hâlinde bekleyenlere ve bizden evvel ölüp asıl vatana vâsıl olanlara Y. Kemal’in mısralarıyla derim ki: “Tekrar mülâkî oluruz bezm-i ezelde / Evvel giden ahbâba selâm olsun erenler.”(ilbeyali@hotmail.com