Başkalarını tenkit etmek kolaycılığı kendimizle yapılması gereken özeleştiriyi yok etmeye devam ettiği sürece omurgamız giderek bükülerek farkında olmadan bizi kamburlaştırır. Günümüz insanı hiç ölmeyecekmiş gibi çalıştığı dünya hayatının sonlu olduğunu iş işten geçtikten sonra anlar oldu.
Her canlının ölümü tadacağını unutmak veya iş işten geçtikten sonra hatırlamak ise bir çok açmazımızı daha da kilitleyerek beden ve ruh sağlığımızı bozuyor ve serseri mayınlar gibi ortalıkta dolaşmamıza sebep oluyor.
İnsan sağlıklı yaşadığı sürece hastalıkları ve ölümü çok hatırlamaz. Ölümün soğuk yüzü ile karşılaşmak istemez. Ölüm ibretine karşı ,ölümsüzlük algısının hayal aleminde dolaşır durur. Halbuki doğduğumuz gün itibari ile sayılı nefesleri tüketirken ölümü her an içimizde yaşamaktayız.
Örneklemek gerekirse bir karaciğer hücremiz ancak 220 gün yaşıyor. Güzel ve zinde görünmemizi sağlayan deri hücrelerimizin ömrü ise topu topu 19 gün. Dışardan aldığımız oksijeni tüm doku ve organlarımıza anında transfer eden akciğer hücrelerimizin ömrü daha kısa .Sadece 8 gün yaşıyorlar.
Hücrelerimizin oksijen ihtiyacını düzenli olarak karşılayan kanımıza kırmızı rengi veren akyuvarların ömrü de 3 ay kadar. Mikroplara ve virüslere karşı koruma ordumuz olan beyaz kan hücrelerinin ömrü de 20-21 gün.
Hiç ölmezmiş gibi kabul gören kemik hücresi doku ve organlarımızı oluşturan en küçük yapı taşlarımızın içinde en uzun ömürlüsü. Ama onlarda yaşadığımız süre içerisinde 3-4 kez ölüyorlar ve yeniden diriliyorlar.
Bu bilimsel gerçekliğe rağmen insanoğlu ölüme ve ölümden sonraki hayata yönelik algıda savrulmadan kurtulamıyor. Hesabını kitabını bu gerçekliğe göre yapmak yerine ölümsüzlük algısını satın alıyor. Dünyaya kalıcı eserler bırakarak ölümsüzleşmek yerine ,dünyada kalıcı olmanın garabeti ile yaşıyor.
Bu garabet ruh ve beden sağlığını olumsuz yönde etkileyerek adını yeni yeni duymaya başladığımız bir çok hastalığında sebebi olabilir .Fibromyalji, metabolik sendrom, tükenmişlik sendromu gibi bir çok hastalıkla bu tarz algının direkt ilgisi de olabilir.
SİRKADİYEN RİTİM
Bu yılki nobel tıp ödülü bünyemizdeki biyolojik saati bulan üç bilim insanına verildi. Biyolojik saatin her bir hücremizde bulunduğu ve sağlığımızı tahminlerin çok ötesinde ilgilendirdiği gerçekliği de daha iyi anlaşılır oldu.
DNA yapısındaki görevli PER isimli bir protein yanılma payı olmadan bu saati günde iki kez kalibre ediyor. Bizlerde bu ayar durumuna göre uyuma -uyanma periyodu ile hayatımızı devam ettiriyoruz.
Günümüz yoğun yorgun ve stres küpü insanlarının kahır ekseriyetinin ortak paydasında düzensiz ve sağlıksız uyku var. İnsan açlığa susuzluğa dayanabildiğinden çok az olarak uykusuzluğa dayanabilir. Bu gerçeklikten olsa gerek uykusuz bırakılmak büyük işkenceler arasında kabul edilir.
Elektriğin keşfinden önce insanlık da büyük oranda yaşantısı ile bu ritme zarar vermiyordu. Ne zaman ki, elektrik keşfedildi. Gecelerden çalıntı zamanlarla vakit geçirmeye başladık, hastalıklar da füze hızı ile çoğalmaya başladı.
Elbette sadece uyku düzensizliği değil aynı zamanda beslenme hataları, stres ile mücadelede yaşanılan mağlubiyetler ve en önemlisi de kanaatin kalkması sonucu sadece dünya için mesailerin tüketilmesi gibi bir çok faktörün etkisi insanlığı için için çürüterek bu günlere geldik.
Şeker hastalığından, tansiyon kalp ve damar hastalıklarına kadar çözümde zorlandığımız durumlarda uyku hijyeni sanılandan çok önem arz ediyor. Sağlıklı uyku ile sinir sistemi hastalığından tutunda enfeksiyonlara kalp ve damar hastalıklarından kansere kadar yüzlerce hastalıktan kurtulmak mümkün.
Akşam uykusu için gecenin yarısını beklemeye hiç gerek yok. Uyku açığımızı gidermek içinde gün içerisinde uyumaya da gerek yok. Gece boyu deliksiz alacağımız uyku gıdasının üzerine başka gıda da tanımıyorum
Uyku ilaçları ile suni uyumalar veya hiçten sebeplerle gece uykumuzdan çaldığımız zamanlar hiç umulmadık zaman ve zeminlerde hastalık olarak tarafımıza fatura edilebilir.
Hücrelerimizde otomatik olarak ayarlanan bu saatin düzenini şaşırmak bizimde sağlıkla ilgili direncimizi zayıflatıyor. Benden hatırlatması.
Bugünlük de bu kadar. Kalın sağlıcakla