Onlar Boğuldu, Ben Boğuldum!
Bugün insanlıkta boğuldum
Bir kaşık suda boğulmaktan da öte
Çekip çıkarmak istedim tek tek
Onlar boğuldu, ben boğuldum
(Naif Karabatak)
***
Hafızasını yitiren toplumların dikkat çekecek önemli konuları “bir güne sığdırma” geleneği ne zamandan beri var bilmiyorum ama olmasaydı neler olacağını da çok iyi biliyorum.
Gündelik telaş, suni gündemler, ekran karşısında çürütülen ömürler, ben merkezli yaşamlar, insanları bencil ve çevresine karşı duyarsız hale getirmiş.
Sanal âlemde dünyanın dört bir yanıyla görüşen, mesajlaşan insanlar, kapı komşusunun halini soramaz olmuş.
Kendi evinde, çocuğunun veya eşinin iç dünyasından habersiz olanların, bir de toplumu değiştirme çabasının amacına ulaşmamasının gerekçelerini tartışmak gerek.
Böyle bir dünyada, sorunlara dikkat çekmenin yöntemi olarak özel gün ve haftalar belirlenmiş.
Hoş, belirlenmiş de ne olmuş?
Bir güne sığdırılan “anlama” ve “kavrama” çabaları, günün sonunda unutulup gitmiş.
Dün, Dünya Çocuk Hakları günüydü…
Hayatta sevilebilecek yegâne varlıkların günü…
İstisnasız herkesin “çocuk sevgisi” beslediği bir dünyada, çocukların hakkının olduğunu hatırlatmak, bu sevginin kocaman bir yalan olduğunun da göstergesidir.
Oysa çocuklar korumamıza emanet edilmiş varlıklardır.
Dün biz çocuktuk, bugün bizim çocuklarımız var.
Yarınlarımızı belirleyecek, bizden sonraki nesillerdir.
Dünyanın en acı olayları, çocukların gözyaşında saklıdır.
Her acıya katlanılır, çocukların gözyaşı dökmesine sebep olacak olaylara katlanılmaz.
Bir çocuk, aç olamaz, sağlıksız kalamaz, yoksulluk içinde ölüp gidemez.
Bir çocuk, suç aleti haline getirilemez, emeği sömürülemez, cinsel istismara uğrayamaz.
Bir çocuk, kirli emellere alet edilemez, faydalanılamaz ve kullanılıp, bir köşeye atılamaz.
Ama bütün bunlar ne yazık ki yapılır.
İnsanlığı şüpheli, kalpsiz ve vicdansızlar, en çok çocuklara zarar verir.
Bu daha çok, “zalim” diyeceğimiz insanların zulmüyle alakalı olsa da, bazen öz annesi, öz babası veya kardeşi tarafından bile zulme uğrayandır çocuklar…
Çocukları bu kadar çok sever, korur, gözetir, kılına zarar gelmesini istemeyiz.
Ama nedense dünya üzerindeki rakamlar, bunun aksini söyler.
Çevremize baktığımızda da bunu görürüz.
Siyasi hesaplar bile hep çocuklar üzerinden yapılır.
Çünkü çocuklar, yarının büyükleridir ve onların gönlünü kazanmak, geleceği kazanmak gibidir.
Bu hoş elbet…
Ama hoş olmayanlar var.
Özellikle kız çocukları daha fazla istismara açık, daha çok zulüm gören, daha çok istismara uğrayandır.
Dünya üzerinde çeşitli sebeplerle 60 milyon kız çocuğunun kaybolması, bu istismarın açık göstergesidir.
İstatistikler yalan söylemiyor ama yüreğe hançer gibi saplanacak sonuçları bulup buluşturmasıyla dikkat çekiyor.
Mesela her dört çocuktan birisi yoksul.
Üç çocuğun karnı öyle veya böyle doyarken, bir çocuk, bir parça ekmeğe muhtaç yaşıyor. Süt içemiyor, sağlıklı beslenemiyor, eriyip, yok olup gidiyor…
Saatte 300, yılda yaklaşık 2 milyon çocuk açlıktan ölüyor.
Yeterli sağlık hizmeti alamadıkları ve sağlıklı beslenemeyen6.6 milyon çocuk, geçen yıl daha 5 yaşına ulaşamadan hayatını kaybetti.
Her beş çocuktan birisi çalışıyor. Bunların çoğu “ağır işçi” konumunda üstelik...
Gelişmekte olan ülkelerde 250 milyon çocuk aktif olarak çalışırken, bu sayı ülkemizde 959 bin olarak belirleniyor.
Yolda uzatılan mendilin ardındaki umutsuz gözler, bir çift terlik uzatarak “boyayalım abi!” diyen çocuğun beklentisi değil, daha ağır işlerde…
Ve hiç günahı olmamasına rağmen, 300 milyonu 5 yaşın altında olmak üzere toplam 1 milyar çocuk çatışma bölgelerinde yaşıyor. Büyüklerinin güç savaşına, siyasi hesaplarına, iğrenç emellerine alet ediliyor. Kurşunlanıyor, kurşun atmak zorunda kalıyor, annesini, babasını kaybediyor ve bir başına yaşam mücadelesi vermek zorunda kalıyor.
Çocuk mülteciler de var elbet.
Savaş olunca, mültecinin olması kaçınılmaz. Bu rakam yaklaşık 30 milyon…
300 bin çocuk ise aktif olarak savaşın içinde ve silahlı çatışmanın aktörü olarak acı bir tablo çiziyor.
Narin yapısına karşın şiddete maruz kalanlar da çocuklar. Hem de korkunç bir rakam bu; her yıl 500 bin ila 1,5 milyon arasında şiddete maruz kalan çocuklarımız bulunuyor.
Daha da kötüsü her yıl bin 350 çocuk dayaktan ölüyor.
Sağlıksız koşullar da çocukları vuruyor.
Basit aşılamaları yapılamayan, sağlık hizmetlerinden faydalanamayan 900 binden fazla beş yaş altı çocuk her yıl kızamıktan ölüyor.
Her yıl yeni doğmuş 200 bin bebek tetanostan ölüyor.
Her yıl 370 bin çocuk şiddetli öksürükten, 50 bini de tüberkülozdan ölüyor.
Ve iğrençliğin en büyüğü; Çocuk Pornografisi, son birkaç yılda 20 milyar dolarlık bir sektör haline geldi. Bugün internette 100 bini aşkın çocuk pornografisi sitesi bulunuyor. 60 milyon kayıp kız çocuğunun adresi de böylece netleşiyor.
İnsan kaçakçılığının 32 milyar dolarlık kısmı damasum çocuklar üzerinden gerçekleşiyor.
800 bine yakın çocuğun yüzde 80’i cinsel istismara uğruyor, yüzde 20’si zorla çalıştırılıyor.
Ve çocuk anneler…
15 yaşın altında doğum yapan çocuk annelerden her yıl 70 bin tanesi doğum sırasında hayatını kaybediyor.
İyi bir eğitim alma hakkına sahip olan çocuklara rağmen okul çağında bulunan 135 milyon çocuk okuma-yazma bilmiyor.
Ve biz çocukları çok seviyoruz, yüzümüz kızarmadan!
Tweetimden seçmeler
Yeni trend sanatçıların “Gezi'ye katıldım/ katılmadım” veya “Ahmet Kaya’yı linç etmedim” sözüdür. Linç ettiğini söyleyen zaten yok, kıvırın!