Caddeye adımımı atar atmaz, Amerika filmlerindeki gibi “hey taksi” diye bağırdım ve bir çırpıda önümde bir taksi bitiverdi.
O anda taksinin nereden geldiğini, nasıl bir anda sesimi duyduğunu analiz edemedim.
Hatta gökten mi geldi, yerden mi çıktı, karşı caddeden bu tarafa mı uçtu, sağdan mı geldi, soldan mı geldi çıkartamadım.
Ama geldi…
Bütün mesele bu, gerisi teferruattır ve benim de teferruatla uğraşacak ne zamanım, ne vaktim, ne saatim, ne dakikam, ne saniyem, ne salisem ne de tahammülüm var.
Taksinin yolcu kapısını ben mi açtım, otomatik olarak mı açıldı yoksa taksici süper güce mi erişmişti anlamadım. Hatta bir anda nasıl taksinin içine girdim, taksi nasıl hareket etti anlayamadım.
-Nereye gidiyoruz babalık, diye kaba saba konuşan taksiciye “babalık senin babandır” diyerek gençliğimin baharında olduğumu şırrak diye suratına vurmuş oldum.
-Kusura bakma, kabalık olsun diye söylemedim, amcacığım, demez mi. Şekeri yükselmiş, tansiyonu tavan yapmış ihtiyar gibi kükredim, “Ben senin amcan da değilim. Ne biçim taksicisin kardeşim, sür aracını sür”
Sürdü ama nasıl, bir anda frene, sonra gaza basarak, “Pardon babalık, pardon amca, şey abi”
-Abiciğim be, seni çok sinirli gördüm, hayırdır muhalefette kalmış iktidar gibisin.
-Muhalefette kalmış, muhalif gibiyi anlarım da, bu muhalefette kalmış iktidar nasıl oluyor?
-Şöyle oluyor, diye bana doğru döndü taksici. Tıpkı bir TV programında siyasi tartışmaya çıkan cengâver katılımcılar gibiydi. Hem bu, stüdyodaki ha vurdu, ha vuracak konuk tarzındaydı. Devam etti bizim taksinin şoförü. (Yahu bu taksi nereden bizim oldu!)
-İktidardayken seçim kaybedince muhalefette kalmış iktidar olursun, bu da seni çok sinirlendirir.
-Peki muhalefetteyken iktidara geldiğin halde iktidar olamazsan nasıl olur?
-Oooo babalık, şey pardon amca, pardon abi, senin bu sorun benim beyin damarlarımı yaktı. Kim bilir muhalefetteyken iktidara geldiği halde iktidar olamayanın halini düşünemiyorum.
-İki de bir babalık, amca deme bak sinirlenmeye başlıyorum.
-Tamam tamam ba… abi.
-Sen onu boş ver, o iktidarda olanla muhalefette kalan ama her ikisinde de yerini beğenmeyenlerin sorunu.
-Bak bu benzetmeni sevdim. Nerede olursa olsun yerini beğenmiyor. Demek ki mevcutla da yetinmiyor, mevcuttan sonra gelenle de.
-Aynen öyle.
-Bu arada lafı kaynattık, nereye gidiyoruz.
-Bir yere gittiğimiz yok, arabada oturuyoruz.
-Çok şakacısın bunu anlamıştım. Sendeki hiddet şeker tansiyon değil, espri gücü.
-Estağfurullah bu yaşta nereden bulacağım espriyi ki, gücüne de erişeyim.
-Ne oldu takat mı kalmadı?
-Yok be evladım, hayat pahalığı belimizi büküyor, yaşlanmazsak da yaşlı duruyoruz.
-Ooo seninki de muhalefetteyken iktidar olup ama iktidara gelemeyen gibi.
-Yani öyle gibi.
-O zaman sen muhalifsin, iktidardan yana olsaydın zamları söylemezdin?
-Neden, iktidardan yana olanları zam etkilemiyor mu?
-Etkiler ama etkilemiyormuş gibi olur.
-Nasıl yani?
-Bak ba… abiciğim, ister iktidardan yana ol, ister muhalefetten yana değişen bir şey olmaz. İkisinde de at gözlüğünü takarsın, kendi pencerende durursun ve sadece gözünün gördüğünü anlatırsın ama bazen gözünün gördüğünü bile inkâr edersin.
-Yani diyorsun ki, ister muhalefette ol, ister iktidarda ama doğru ol.
-Her şeyde doğru ol. Doğru tektir, herkese göre değişse de tektir.
-O zaman durduğumuz yer çok önemli değil, takındığımız tavır önemli. Vicdanımız, merhametimiz, değil mi?
-Vallahi ba.. abiciğim, sende iş var, anlamıştım. Aynen öyle.
-Bir de şöyle, durduğun yerden bakınca onlar hep yanlış yapar, sen de hep doğru.
-Daha da kötüsü, senin yanlışların doğru olur, onların doğrusu da yanlış. Demem o ki, insan nerede durduğuyla çok ilgilenmemeli, nasıl durduğunu iyi bilmeli.
-Aynen öyle, bu arada sağa doğru git, Beşiktaş yoluna sap, oradan gideceğim yeri söylerim.
-Niye abiciğim, gideceğin yer devlet sırrı mı?
-Yok, henüz devletlu olamadık, özel sır.
-Alemsin bey.. abiciğim…
Garsonun sesiyle kendime geldim, “Çay içer misin bey baba”
-Bey baba senin babandır be, üfff, içmiyorum, 10 liraya çay mı içilir herze!