Doğru mu bilmem ama Einstein tarafından söylendiğine inanılan “İnsanlardaki önyargıyı parçalamak benim atomu parçalamamdan daha zordur” sözünü hepimiz biliriz. Buna rağmen devirdiğimiz çamların, yaptığımız gafların hattı hesabı yoktur. Büyükler ‘illaki sabır’ derler. Olaylar karşısında sabırlı olmalıyız. Anlamadan, dinlemeden başkalarını yargılamaya kalkmamalıyız. Aksi halde çevremiz; ‘haksız yere kalbini kırdığımız’ arkadaşlarla dolabilir. Etrafımız boşalabilir. İnsanlar tarafından dışlanmış, yüzüne bakılmayan birisi olabiliriz. Örnek mi?
Hikâye 1: “ Cuma namazındaydık. Sağ tarafımda yaşlı bir adam, onun sağında ise tek kişilik boş bir yer vardı. Yaşlı adam, farza kalkarken arkaya döndü ve boşluğun gerisinde duran 14–15 yaşlarındaki gence:
— Safı doldur evlat, dedi. Gel yanıma. Çocuk, mahcup bir ifadeyle:
Mümkünse burada kılmak istiyorum, diye kekeledi. Oraya başkası geçebilir. Yaşlı adam, çocuğun üzerinde bulunduğu uzun tüylü yeşil halıyı göstererek:
Ne o dedi. Yoksa orası daha yumuşak diye mi gelmiyorsun? Ve öfkeyle devam etti:
— Ana kuzusu, ne olacak. Namaz bittiğinde, yaşlı adamın Cumasını tebrik ettim. Arkadaki genç de gelerek onun elini öpmek istedi. Adam, söylediklerine çoktan pişman olmuştu bile. Delikanlının mahcup mahcup kendisine bakan nurlu yüzünü okşarken:
— Sana ana kuzusu diyerek kızdığım için kusura bakma yavrum, dedi. Bir anda ağzımdan kaçtı işte. Çocuğun gözleri dolu doluydu. Başını yere eğerken:
Bu söylediklerinizde haklısınız efendim, dedi. Üzerinde namaz kılmak için ısrar ettiğim halı, vefat ettiğinde annemin tabutuna örtülmüştü. Orada secdeye kapandığımda, sanki beni kucaklamış gibi oluyor. Yerimden bu yüzden ayrılamadım.”
Hikâye 2: “Uzaklarda bir köyde, kocası, çocuğu dogmadan ayrılmış tek başına yasayan hamile bir kadın kendisine arkadaş olması açısından dağda yaralı bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça uysallaşır. Birkaç ay sonra kadının çocuğu doğar. Tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadır. Günler geçer ve kadın bir gün birkaç dakikalığına bile olsa evden ayrılmak ve yavrusunu evde bırakmak zorunda kalır. Gelincikle bebek evde yalnız kalmışlardır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve gelir. Gelinciği ve kanlı ağzını görür.
Anne çıldırmışçasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür hayvanı. Tam o sırada içerdeki odadan bir bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir. Ve odada beşiği, beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılan görür.” Kadın ne yapacağını bilemez. Bebeğine kavuşmuştur ama canı pahasına onu koruyan gelinciği kaybetmiştir.”
Öncelikle öfkemizi kontrol edebilmeyi ve sabrı öğrenmeliyiz. Herkesin hata yapabileceğini kabul etmeliyiz. Belki bu şekilde önyargılarımızdan kurtulabiliriz.