El vücudun bütünü içinde çok boyutlu, anlamlı bir organ. Yaşam onunla güvenli, insan onunla güçlü,üretken ve mutlu. Ekmeğimiz, sanatımız, zanaatımız o.
Kuşkusuz tüm organlarımızın, yaşamımızda kendine özgü işlevleri vardır: Bunlardan birinin zayıflaması, görevini yapamaz duruma düşmesi ya da yok olması, vücudun genel işlevini zedeler, bozar. Sorun bu olumsuzluklarla da sınırlı kalmaz. Ruhsal varlığımız üzerinde de çöküntüler oluşturur. Başta güven eksikliği ve aşağılık duygusu, kişinin mutluluğunu, yaşama sevincini de alıp, götürür.
Ellerimiz işlevlerinin boyutu nedeniyle, en önemli organlarımızdan biridir. O bağlar bireyi geniş ölçüde, dış dünyaya. O devam ettirir, yaşamımızı. O besler yaşama erincimizi, mutluluğumuzu. Dokunur-kavrar, çalışır-üretir. İletişim kurar, dostluğu geliştirir. Bilgi, düşünce, duygu ve hazlarımızın tespitine, anlatımına da aracı olur, hep.
Usta eller, usta parmaklar nice sanat eserlerinin de en doğurtkan ebesidir. Dilsizlere ustaca dil olur. Tüm organlarımız da ona muhtaçtır. O kimi zaman işini bilen doktor, hemşire, öğretmen, mühendis ve ustadır. Kimi zaman da esirgeyici, koruyucu bir güvenlik gücüdür. Bundan daha da öte, tüm vücudu her türlü tehlikeye karşı ilk savunan da odur.
İlk başta maddi varlığımızın devamından o sorumludur. O çalışır, üretir, kazanır ve besler. Yaşam düzeyi, teknoloji ve uygarlık ondaki nasırdan güç alır, gelişir.
Eller, parmaklar ne işe yaramaz ki: O bizi doğayla bütünleştirir. Ateşin yakıcılığını, soğuğu, serti, yumuşağı, kayganlığı, yapışkanlığı, keskinliği o bildirir, bize.
Dostlarımız, sevdiklerimizle karşılaştığımızda, ilk kez eller uzanır, birbirine. Sımsıcak ilk ilişkiyi o başlatır, önce. Her türlü insani ilişkinin de ilk iletişimini, o kurar elbette. El sıkışma (tokalaşma) her uygar insanda var olan, temel ve genel ilişkinin başlangıcı değil mi?
Onunla okşar, severiz. Bir çocuğun saçlarında dolaşan eller, ona ilk güveni, şefkati, sevgiyi vermez mi? El ele dolaşan, insanlar görürüz, her yaşta. Dostluğun, sevginin simgesi oluverir, o anda eller. Hele iki sevgilinin birleşen elleri, o yüreklerde yanan ateşin ilk tutuşturucuları değil mi?...
Ellerimiz duygularımızın, ilgilerimizin, düşünce ve zevklerimizin de dışa açılan aracıdır. Kalemi o tutar, o döker kağıt üzerine, duygularımızı, düşüncelerimizi. O aralar, bilgi dolu sayfaları. En güzel bir demet çiçeği, onunla sunarız, dostumuza. Onunla uğurlarız, yakınlarımızı, sevdiklerimizi, saydıklarımızı gurbete. Onunla karşılarız, sılada onları.
Bir tren, vapur, uçak, otobüs kalkarken, önce sımsıkı tokalaşmalar, sonra da sallanan ellerle ne sevgiler, ne özlemler anlatılır, sımsıcak.
Eller, sesimizin ulaşmadığı uzaklara da erişir. Gidenler kalanlarla, son defa vedalaşırlar, sallanan ellerden dökülen, acı ve hüzünlerle.
Ruhun gıdası olan.müziğin üretiminde, ellerin önemini nasıl yadsıyabiliriz. Tuşlu, yaylı, nefesli ve telli tüm enstrümanları ellerimizle kullanırız. Bu sazların deliklerinde, tuşlarında, yaylarında, tellerinde ve perdelerinde ustaca dolaşan, usta parmaklar değil mi? Bizi keyiflendiren, hüzünlendiren ve coşturan onca ritmin, melodinin, ezginin, ahengin yaratıcısı ellere çok şeyler borçluyuz.
Her düşünce,her buluş ve sanat elle hayat bulur, onunla yaşar. Ressamın tuvalinde boyalara can veren fırçayı kullanan parmaklardır. Bu heykeltraş için de, her türlü ince sanat içinde geçerlidir. Zanaatlar için de öyledir. Onca alet, araç, gereç ve teknoloji ürünlerini, nasıl kullanırız, ellerimiz olmasa.
Ellerin kötüye kullanıldığı da olur, onun kıymetini bilmeyenlerce. İşte o zaman tutkunun öfkenin aracı oluverir, eller. Üzülür, acı çeker, ağlar. İlenmeler incitir,onu. Yazık olur ellere,değil mi? Onu, onca güzel, yararlı, keşfedici, yaratıcı amaçla kullanmak varken, tetik çekip kıyıcı olmak, tokat atıp incitmek, vuruşup zarar vermek, çalmak gibi kendine de çevresine de yararı olmayan işlerde kullanmak niye. El, öfkenin bencilliğin değil, aklın ve sevginin emrinde olmalı, kuşkusuz.
“Eli kırılasıca, eli böğründe kalasıca, eli maşalı, eli bayraklı, eli uzun olmak.” İlenme ve deyimlerdeki kınamalar yerine; “Eline sağlık, elin dert görmesin” duaları daha güzel, daha güven ve onur vericidir, elbette.
Bir de elin, yaşamımızda ki yerini, değerini çarpıcı bir dille vurgulayan, anonim kültürümüzün ürünü, atasözü ve deyimlere bakalım: “El elden üstündür.” farklılığı. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var.” güç birliğini. “El eli yur, el yüzü yur.” Yapılan iyiliğin karşılıksız kalmayacağını belirten ata sözlerine, deyimlerle devam edersek:
“Eli açık olmak.” cömertliği. “Eli uz olmak.” beceriyi, “El yakmak.” pahalılığı, “Eli kalem tutmak.” okur-yazarlığı, “El açmak.” muhtaçlığı, “Elde etmek.” sahip olmayı, “Elden geçirmek.” incelemeyi, “Eli boş dönmek.” umduğunu alamamayı, “Ele vermek.” ihaneti, “Elden çıkarmak.” vazgeçmeyi, “Ele avuca sığmamak.” yaramazlığı, değişkenliği bağımsızlığı ifade eder, değil mi?
Daha yüzlerce, elle ilgili deyim var, dilimizde. Bu zenginlik, ellerimizin yaşamdaki vazgeçilmez, konum ve öneminden besleniyor, kuşkusuz.
Öpülesi eller: Yaşamın güveni olur, üretir. Sanatın usta aracı olur, yaratır. Şefkat dağıtır, okşar-sever. Nezaket olur, selamlar. Kalem tutar, duyguları, düşünceleri, fikirleri ve bilgileri kitaplaştırır. Lokma tutar, bizi besler. Dil olur, dilsizleri konuşturur. Ayrılanları vedalaştırır, özleyenleri kucaklaştırır.
Seninle güven kazanır, yaşama erincini yakalar, seninle mutlu oluruz, öpülesi güzel eller.