“Akl-ı meaş” ile, yâni nefse hitap eden akılla iş tutanlar, İbrahim Hakkı Hazretlerinin (1703-1780) Mârifetnâmesi”ndeki açlığa dair mısralarından ilham aldığımız yazı başlığına, yâni açlığa medhiye düzüşümüze “tasavvuf saçmalığı” diyeceklerdir.
Oruç ibadeti dışında aç durmaktan kastımız az yemektir ki, ne mâna ne de riyazet bakımından “Hint Fakirliği” yle hiçbir benzerliği yoktur. Tasavvufa göre açlık, yâni az yeme ve oruç kalbi temizleme yoludur, kalbin saflaşması, kalp gözünün açılmasıdır. İnsan-ı kâmillerin, âriflerinrûhî gıdasıdır; Îmanıkavî insanların bedeni açlıkla dirilir.
POZİTİVİST MODERN TIP ORUCUN HİKMETİNİ KAVRAYAMAZ
Onun mısralarından hülâsa ettiğimiz nasihatler pozitivist-modern tıbbın açlık karşısındaki güçsüz (inançsız) “bulguları” nın aksine ulvî hikmetlerle dolu.
Modern kapitalizmin tüketim ifsadına karşı dik durmak ve nefse gâlip gelmek için “Mârifetnâme” sindeki manzum nasihatlerden (s.357-358) birkaç mısra okuyup öyle çıkmalıyız sokağa.
“Açlık öyle bir şeydir ki / Her mânanın sırrına onun vasıtasıyla varılır / İnsan ancak açlıkla bulur Rabbini / Nefsini dinleyenler için bir zindan / Gönül ehline ise hoş bir meydandır açlık / Gönle safa ve lezzet verir / Çünkü Allah'tan Hak erenlerine verilmiş bir ihsandır / Peygamberlerin yiyeceği, evliyanın halleri ve makamlarıdır / Âriflerin açlığı arınma, zahidlerin açlığı hikmet / âşıkların açlığı Allah’a yakın olmaktır / Cümlesi açlıkla beslenmişler / Açlık, en tatlı yemek olup Mevlâ’nın bir ziyafetidir / Allah bir kulun iyiliğini istese ve ona yardım etse / İlk önce onun midesini yemekten keser / Dinî cihetten yükselmek isteyen bir kul kendisini açlığa alıştırmalı.”
“EREN AÇLIKTAN ERMİŞTİR HUZÛR-I HAZRETİ HAKK’A”
Çok yemek yemeyi telkin eden modernizmin ifsadıyla mide düşkünü olan, türlü türlü gıda lezzetlerinden vazgeçmemek için bahaneler üreten bir kısım Müslümanların İbrahim Hakkı Hazretlerinin şu iki mısralık nasihatine çok ihtiyacı var: “Eren açlıktan ermiştir huzûr-ı Hazreti Hakk’a / Bilen açlıktan bilmiştir ulûm-ı bahr-i irfânı…” Şerhinden öğrendiğimiz göre diyor ki: Hakk’ın huzuruna yükselen açlıktan yükselmiştir. İrfan denizinin ilimlerini bilen de açlıktan bilmiştir. (Mârifetnâme, s.501)
“Neden açlıktan övgü ile bahsediyorsun?” diye soranlara, “Eğer Firavun aç olsaydı, ‘En büyük Rabbiniz benim’ demezdi…” diyen Beyazid-i Bistami Hazretlerinin ulvî tecrübesi çok yemek şehvetine kapılan bir kısım Müslümanlara aykırı geliyor. (Sultanü'lÂrifin Bayezid-i Bistami Hayatı-Sözleri- Nasihat ve Duaları, Mahmut Durusoy)
Hz. Mevlâna için oruç ilâhî bir sevdadır. “Oruç sevdası bambaşka bir sevdadır” diyerek hasretle bekler orucu, bir “ana” gibi görür. (Dîvân-ı Kebîr-1) Oruca öylesine sevdalıdır ki, geldiğinde bayram eder ve kendine nefsine “Haydi, elini ağzını yıka; ne yemek ye, ne iç…” diyerek cezbeye kapılır. Hazret-i insan olmanın şartlarından biri de oruçtur. Çünkü Hz. Mevlânâ “insan şeklindeki hayvanın hayvanlığını giderir, insanın insanlığını olgunlaştırır” diyor. (Dîvân-ı Kebîr-1)
AÇLIK ULVÎ BİR LEZZET VE HÂLDİR
Sezai Karakoç’un “Samanyolunda Ziyafet-Oruç Yazıları” kitabındaki “Betonları Kıran Oruç”, “Orucun 24 Saati”, “Orucun Ömrü”, “Oruç da Acıkır”, “Oruç ve Diriliş”, “Orucun Rûhu”, “Oruç Ülkesi” yazılarını okumadan açlığın ve orucun ulvî lezzetini ve erdemini anlayamayız. Karakoç’a göre açlık ve oruç öyle ulvî bir hâldir ki, “Samanyolunda ziyafettir… Gök armağanıdır… Hayvandan meleğe doğru yolculuktur. İnsanı ölüme değil, diriliş aydınlığına götürür. Ab-ı hayatta yıkanmaya, çiğ tanesinde göğü seyretmeğe ve gökkuşağının altından geçmeğe…”
Hz. Mevlâna asırlar önce söylemiş: “Biz, orucumuzu gök sofrası ile açarız. Gönül gıdası aşk mutfağından olunca, yer sofrasından el çekerek uzak durmak gerek.” (Dîvân-ı Kebîr-3, s. 37) Modern dünyanın tapınma hâline getirdiği mide düşkünleri, Sezai Karakoç ‘un “İnsan ve Oruç” şiirindeki mısralarıyla açlığın ulvî kudreti neymiş anlasınlar: “Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslâm baharı / Es insan ruhuna inip yüce ilham dağından / Kevser içir, âbıhayat boşalt kristal bardağından …” (Zamana Adanmış Sözler / Şiirler V)
“AMELLERİN EFENDİSİ AÇLIKTIR”
Çok söze ne hacet! Hazret-i Peygamber Efendimiz “Amellerin efendisi açlıktır” buyurmuşlar. Açlığın, yâni orucun faziletine “mahalle baskısıyla” değil, hulûs-ı kalple inanıyorsak açlığı zavallılığa dönüştürmeden, modern kapitalizmin “Çok ye, çok tüket” sloganına karşı dirençli olmalıyız.(ilbeyali@hotmail.com)