Ne yazık ki halen Gezi Parkı eylemleri gündemimizi işgal ediyor. Üstelik de yapılan bütün çabanın, demokrasiyi kesintiye uğratma adına olduğu biline biline.
İnsanlar, yaşadığı ülkede yönetimleri beğenmeyince veya herhangi bir girişimi, yatırımı, hizmeti kendisine yakışmadığında,
Yaşam alanına müdahale olarak gördüğünde,
Keyfi tutum takınıldığını,
Veya çok daha basit
Veya çok daha önemli konularda tepki koymaya, eleştiri yapmaya, hakkını aramaya veya yanlışı düzeltmeye çalışmalıdır.
Bu insanların en temel demokratik hakkıdır.
Ancak, hiçbir hak, bir başkasının özgürlüğünü elinden alarak, hakkını gasp ederek, hayatı diğerlerine zehir ederek elde edilmez.
Ama Gezi’de yapılan tam da bu.
Bir de tersi var; birini görüp, diğerini görmeyenlerce gizlenenler…
Eylemcilere gaz sıkmak,
Taziyiklisuyla dağıtmaya çalışmak,
Cop kullanmak,
Veya şiddetin her türlüsü de kabul edilemez.
Ama aynı zamanda polise şiddet de kabul edilemez.
Esnafın dükkânını yağmalamak,
Camını çerçevesini indirmek,
Araçları yakmak,
Taş atmak,
Molotoflagelişi güzel insanları yaralamak da kabul edilemez.
Gürültü patırtı yapmak, eline tencere tava alanın, insanların nasıl bir durumda olduğuna aldırmadan sabahlara kadar rahatsız etmek de kabul edilemez.
Her ülkede olduğu gibi ülkemizde de farklı farklı eylemler yapmak, insanların en temel hakkı olduğuna inanan birisi olarak, hoşgörüyle bakılmasını ve insanların uçuk kaçık da olsa tepkilerinin irdelenmesi gerektiğini düşünürüm.
Ancak hiçbir tepkinin, bir başkasını rahatsız etme amacı gütmemesi gerektiğini de eylem yapan herkesin bilmesi gerekir.
İki aya yakın bir zamandır Taksim’de hayatını yaptığı satıştan kazanan insanlar var.
Bu insanlar mal almış, üretim yapmış, karşılığında çek vermiş, senet almıştır.
Ödeme günü geçen ama satışlarını eylemler nedeniyle istediği gibi yapamayanların sinir katsayısını, eylemcilerin hesap etmesi gerekir.
Ama onların böyle bir derdi yok.
Eğer olsaydı, halka açılan gezi Parkını, protokolle birlikte açarlardı.
Ama oranın halka açılmasını istemiyorlar.
Ve hiç kimsenin söyleyemediği konu da bu…
Gezi Parkı, “dar bir çerçevede” ve “çoközel” kullanılan bir alan…
Oraya vatandaş giremiyor.
Kadınlar ve çocuklar parkın sınırından geçemiyor.
Erkekler bile başlarına bir şey gelir diye sağından ve solundan geçerken ürküyor.
Düşünün ki, şehrin tam ortasında tek bir yeşil alan var ve burasını orada yaşayanlar veya oradan geçenler kullanamıyor.
Bu kabul edilebilir bir şey değildir.
Park, toplumun ortak malıdır. Taksim de öyle. Hiç kimse “Burası bizim lan!” diyemeyeceği gibi “Burası size yasak” da diyemez. Ortak alanlar, herkesin kullanımına açık alanlardır.
Herkes, dilediğince o parka gelmeli, yeşilliklere uzanmalı, banklarda oturmalı, çayını yudumlamalı, yemeğini yemelidir.
Çiftler orada buluşmalı, gençler arkadaşlarıyla takılmalı, ailece gezilmeli, görülmeli.
Ancak bu istenmiyor…
Devletin değil, parkı kullananların bir yasağı vardı.
Orasını halka kapatmışlardı ve demokratik hak diye de orta yere çıkıyorlardı.
Bu nasıl bir anlayış bilemiyorum.
Sırf kendi kullanımı adına koca bir parkın halka yasaklanmasını isteyebiliyorlar.
Ve buna da kılıf olarak demokratik hak deniyor.
Bütün bunların üstüne hükümeti devirme planları yapacak kadar karanlık güç odaklarıyla el ele kol kola ülkeyi ateşe verecek adım atabiliyorlar.
Ve o kadar gözü dönmüşler var ki, sırf o park halka kapatılsın diye Mısır’daki darbeyi, ülkemizi yönetenlere “gözdağı” olarak gösterebiliyorlar.
Sadece sizin değil, bütün insanların “hakkının olduğunu” da bilerek, sokaklara çıkarsınız ve o zaman her şeyin çok daha farklı olduğunu görürsünüz.
Aksinde ise iki aydır eylemcilere duyulan öfke, darbecilere duyulan öfkeyle eşit şekilde sürer, gider…
Tweetimden seçmeler
Her hangi bir yerde yaşanan acıya “Türk, Kürt, Arap, Zenci” gözüyle bakıp, üzülen veya umursamayanların yüreği, aynı şekilde faşisttir!