Belediye Başkanımız Mustafa Poyraz’ın Pazarcık ilçesine taziye evi ve park yapma sözü sanırım o ilçemizde heyecana sevk etmiştir.
Büyükşehir Belediyesi olacak ise, parti farkı gözetmeksizin İlçe ve Beldelerimizde acil ihtiyaç denilebilecek yatırımları yapmaktan imtina etmemeliyiz.
Belediye Başkanımız Sayın Poyraz’ı bu jestinden dolayı kutlamak istiyorum.
Bu güzel şehrimizde bundan yıllar önce meydana gelen elem verici olayın yıl dönümünde şehrimiz ile ilgili medyada olur olmaz konular gündeme getirilmekte, bir kenti adeta suçlu edecek yayınlar yapılmaktadır.
Bu saçma sapan propagandaları önlemek birazda bizim elimizdedir. Pazarcık ilçemize yapılacak olan bu yatırım kent merkezine alevi vatandaşlarımızın bakış açısında bir değişikliğe yol açacaktır.
Gelelim bu iç barışı daha da pekiştirebilmek için atacağımız ikinci önemli adıma; bu adım Cemevi yapımıdır.
Kahramanmaraş Belediyesi Alevi vatandaşlarımızın yoğun yaşadığı bir mahalleye yada o bölgelerde bir yere Cem evi yapılabilmesi için bir çalışma içine girmeli ve bunu da kamuoyuna ilan etmelidir.
Bir süre önce sevgili dostum Ünal Ateş ile sohbet ederken, Sayın Ateş; belediye Başkanımız Mustafa Poyraz’dan övgüyle bahsetmiş ve Belediye Başkanımızın şehir merkezinde bir cemevi yapılması yönünde sıcak bir yaklaşım gösterdiğini ve bu günün artık geldiğini söylemişti.
Bilindiği gibi Kahramanmaraş’ta yaşayan alevi vatandaşlarımız anma etkinliklerinde yer almamış ve etkinliği düzenleyenlere de tepki göstermişti. Bu tepkiyi gösteren insanları da hepimiz tanıyoruz.
Kahramanmaraş da her birey dini yaşantısı nedeniyle mahalle baskısı görmüyor. Kurulan bu hoş görü ve barış ikliminin bir cemevi ile daha da pekişmesi gerektiğini düşünüyorum.
Yakın bir zamanda yer belirtilerek cemevi inşaatına başlanılmasının uygun olacağını düşünüyor, emeği geçeceklere şimdiden teşekkür ediyorum…
******** ********** *********
GELDİĞİNİZ YERİ UNUTMAYINIZ!...
Eskiden tanıdığımız, top oynadığımız, birlikte Maraş sokaklarında gezdiğimiz tanıdıklarımız var şimdi bize uzak…
İnsanlara tepeden bakmayı bir görgüsüzlük olarak bize öğrettiler. Herkes ile barışık olmaya gayret ettim. Çevremde gayrı müslüm dahil binlerce tanıdığım insanlar var. İnancı olan insanlara saygı gösterdim. Ama hiçbir şeye inanmayanlardan da uzak durdum. Hiç kimseyi siyasi görüşü, etnik kimliği ve inancı açısından değerlendirmedim. Ama inanan insanlara da daha çok güvendim, itimat ettim, sözüne değer verdim.
Üzülerek ifade etmem gerekiyor ki, etrafımızda inançlı gördüğümüz eş, dost ve tanıdıklarımızdaki kibir, kendini beğenmişlik, başkalarına tepeden bakma doğrusu beni çok üzüyor.
Allah kibirli insanı sevmez.
Veren el alan elden üstündür.
Yani fedakar olmayı, alçak gönüllü olmayı, insanları sevmeyi, yaradılanı sevmeyi ne güzel de ifade ediyor.
Değerli dostumuz Ökkeş Şendiller bey, zaman zaman ilginç bulduğu yazıları, hikayeleri bizimle paylaşır. Bu sabah elektronik postama bakarken, sayın Şendillerin bu e.maili dikkatimi çekti.
İyi bir yaşanmış hikaye… ve bu hikayeden çıkartılacak dersler olduğunu düşünüyorum.
“Basketbolcu Hidayet Türkoğlu esiyle birlikte, Eminönün' de geziyordu. Önce akvaryumcuları dolaştılar, Kapalıçarşı, Nuriosmaniye, Yerebatan Sarnıcı, Ayasofya, Sultanahmet, Topkapı Sarayı, Gülhane Parkı Derken, Yeni Caminin önüne kadar geldiler. Orada bağıra bağıra simit satan bir çocuk vardı. Basketbolcu birden durakladı...
Sonra simitçiye yaklaştı:
- Simit'in kaça koç ? - 300 bin ağabey.Çıtır çıtır.....
- Tezgahta kaç simit var ?
- 70-80 tane var herhalde...
- Hepsini alsam ne tutar?
— Seksen desek 24 milyon.
- Al sana 30 milyon.... Farzet ki hepsini aldım...
-Sağol abi... Sağol....
Basketbolcu üç onluk çıkartıp simitçinin önüne bıraktı. Eşi şaşkındı.
Üç Beş adimyürümüşlerdi ki esine yaklaşıp fısıldadı.
- Hidayet sen deli misin ?
- Yooo
- Peki yemediğimiz simitlerin parasını niye verdin ?
- Boş ver sorma.
— Diyelim ki soruyorum. Hem de ısrarla soruyorum.
- Öyleyse söyleyeyim.
- Lütfedersiniz beyefendi.
- Tablanın kenarı dikkatini çektimi ?
— Hayır.
— Baksan görecektin. Tahtaya bir isim kazınmıştı.
- Nasıl bir isim ?
- Hidayet!
- Yoksa?
-- Evet O tezgah, eskiden benimdi...!”
(Bu olayı Hidayet TV8' de katıldığı bir programda kendisi anlatmıştır..)
Geldiğimiz yeri unutmamamız açısından ne güzel bir hikaye değil mi? Her zaman ne oldum değil ne olacağımıza bakmalıyız.
İnsanları sevmeli, olan olmayanla paylaşmalı diye düşünüyorum.
Görgüsüzlük, insana tepeden bakma, başkalarını hor görme, millet olarak bize yakışmadığı gibi dinimizde yasaklamıştır…
Lütfen günlük yaşamımızda bunlara dikkat edelim….