2013 yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nün müzik dalında “rakıya medhiye düzen PKK yandaşı Ahmet Kaya’ya verilmesi nâdanlıktan öte pespâyeliktir.
“Değerlendirmede, şu görüş çerçevesinde ödülün Kaya’ya verilmesi üzerinde” durulmuş: “Kaya, kimliğinde ülkenin pek çok farklı grubunu, fraksiyonunu bir araya getirebildi. Kürdü, Alevisi, solcusu, İslamcısı hep severdi Kaya’yı. Paris’te sırf Fatiha okumak için mezarına giden bir sürü Türk turist var. Özellikle bugünlerde böyle bir jest, hem kendisine gecikmiş bir iade-i itibar olacak” (4 Kasım 2013 Milliyet).
Değerlendirme Kurulu’nda bu yönde alınan karar Cumhurbaşkanı’na teklif edilir. Bu teklifi uygun bulan Cumhurbaşkanı, “Ben, Ahmet Kaya’nın müziğini sever ve dinlerim. Yaptığınız bu seçim çok isabetli olmuş” diyor ( adı geçen gazete). Mukaddesatçı ve millî çizgiden gelen bir Cumhurbaşkanı’na yakışık düşmeyen bu ifadeler çok üzücü ve vahim!… Genç ve cahil kitlenin âdi müzik eğilimlerini meşrûlaştıran kötü bir örnek tercih edilmiş. Cumhurbaşkanlığı'nın ödül gayesine tamamen zıt. Ödülü Yönetmeliğinde “Hizmet ve eserleri ile Türk kültür ve sanat hayatına önemli katkılarda bulunan, ülkemiz kültür ve sanatının yüceltilmesine çalışan Türk vatandaşı ve yabancı uyruklu kişileri veya kurumları devlet adına onurlandırmak ve özendirmek…” şeklinde millî ölçüler esas alınıyor.
“Müziği, yorumu ve söylemiyle farklı görüşlerden çok sayıda insanı bir araya getirdiği gerekçesiyle” ödüle lâyık görülmesi” (esasında sanatçı sıfatını haiz değil) millete ve Türkiye’ye hürmetsizliktir. Müslüman kültürüne ters “protest karma bir müzik” söyleyen birine devletin zirvesinden ödül verilmesi son derece isabetsiz bir davranıştır.
Ölenin arkasından değil, Ahmet Kaya’nın içinde bulunduğu ve taşıdığı zihniyetin arkasından konuşuyoruz. Müziğiyle isyanı, anarşizmi ve bohem hayatını teşvik eden, İslâmca bir hayata zıt yaşayan, alkole medhiye düzen ve alkolik olan adı geçen kişi “söylemiyle farklı insanları bir araya getirdiği” sözü büyük bir yalan ve kandırmacadır.
İcra ettiği müzik parçalarında (asla türkü değildir) millî kültürün, ahlâkîliğin, edebin zerresi dahi olmayan birine ödül vermek bir skandaldır, Müslüman Türk milletine hakarettir ve anayasanın 58. Maddesi’nin “A” aykırıdır: “A- Gençliğin Korunması; (…) Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.”
Taraf Gazetesi’nin yazarı M. Said Aydın 10.08.2013 tarihli yazısında onun “rakıcı” olduğunu teyit ediyor: “ (…) Konserlerde arabanın bagajında mangal taşırdı. Stüdyoyu sıklıkla mutfağa çevirir, güveç, çiğ köfte ve rakısı eksik olmazdı. Türkiye’de ‘rakıyı şarkıya sokanlar’ın başında gelen Ahmet Kaya’nın içinde rakı geçse de geçmese de bütün şarkıları anason kokar, içlerinde illa ki rakının efkârı vardır. Tıka Basa Pastırma şarkısı, bir akşamcının mizahi dille öykülendiği ‘rakıya methiye’ şarkısıdır.
23 Mart 2013 tarihli “Alkışlarla” sitesi sayfasında onun ne menem bir “rakıcı” olduğu şöyle anlatılıyor: “Ahmet Kaya'nın pek bilinmeyen şarkılarından ‘Tıka Basa Pastırma’, kendisi şarkıyı ‘rakıya methiye’ diye adlandırmıştır. Kaya, ‘Doktor bana rakıyı 10 gün yasak etmişti. 4 gün dayanabildim, alfasilin vermişti ve bu şarkı rakıya bir methiyedir, rakı şişesini karşıma koydum ve yokluğunun nedeni alfasilindir canım dedim, işte bu şarkı buydu!"
Bütün bestelerinde olduğu gibi, bohemliği ve kötü alışkanlıkları aşılayan “Tıka basa pastırma” adlı parçasında argo ve küfürlü sözleriyle Türkçe’ye saygısızlık ve ahlâksızlık telkini var. En ağırı da hapçılığı, sigara içmeyi ve alkolü alenen öven bu parçası, millet çocuklarının dimağını iğfal edecek sözlerle doludur:
“Yokluğunun nedeni alfa silindir canım /Antibiyotikler ve saatler ne kadar dakiktirler / İçmesem olmaz / (…) Sigaramda seni istiyor annem nerde diyor /Ağzı tıka basa dolu pastırma / İçe dışa başa kıça kar yağıyor / Ona buna şuna bana laga luga etme / Buralara oralara ar yağıyor / (…) Atsam kendimi barlara / İçi dolu bardaklara bir içsem, bir içsem / (…) Piyongo başıma boktur başıma bir güvercin kondur / İşe, işe boşver işe çalış malış koştur/ Meyhaneci Memo etrafı çok acayip kesiyor…”
Bu sözleri mûsikî diye söyleyen birine ödül değil, millî (İslâmî demektir) kültüre aykırılıktan, insanımıza ve gençlerimize kötülük aşılamaktan anayasanın ilgili maddesi gereğince şenî müziklerini icra etmekten men edilmeliydi.
Söz ve bestesi adı geçen kişiye ait olan “Çek Mustafa Çek” adlı parça daha beter ahlâksızlık ve şenaat yayıyor: “Genç kadınları kültürümüzle etkiledikten sonra / Vesta kızlarına, rahibelere saldırdıktan sonra /Leylakları yaktıktan bulutları gömdükten sonra /Elimize ne geçti /Akademide bir koltuk ve bir de çek defteri/Çek Mustafa çek çek /Çek çek rakı çek / (…) /Müzeleri havaya uçurduktan sonra /Ün peşinde koşup /O kadınla yattığımızı düşledikten sonra / (…) /Akademide bir koltuk ve bir de çek defteri /Çek Mustafa çek çek /Çek çek rakı çek /Senin ömrün hep böyle çekmekle mi geçecek /Çek bir de benim için akademik rakı çek.”
“İçki” medhiyesinin dahası var; “Dokunma Yanarsın” adlı parçasında da bohem hayatını ve “içmeyi” övüyor, ardından intiharı telkin ediyor: “ (…) Dokunsan donacağım / İçimde intihar korkusu var /(…)Bir gülsen kendimi bulacağım /Hadi sende iç /Sende iç…”
Bununla da kalmaz; “Can Yoldaşım” adlı parçasında rakıyı ve meyhâneyi insanın “her şeyi” olarak göklere çıkarır: “Gün doğarken meyhanede /Bardağım da rakım benim hey /Çorbam da tuzum, közde biberim /Belim de silahım benim hey.”
Şimdi sıkı durun; daha da âdi bir parçası var sırada. Sözleri meşhur Marksist ve ateistlerden Ahmet Arif’e ait olan, içkiyi ve müstehcenliği öven, gizli yani gayr-ı meşrû birlikteliği ifade eden, “Gel Haydi Gel” adlı yüz kızartıcı bestesini edebinize hâkim olarak okuyunuz: “Uykulara karışmadan /yastığımız buruşmadan /rakımız mayışmadan gel /gün sabaha kavuşmadan /ayaklarım dolaşmadan /arzular savuşmadan gel /ay pencereden aşmadan /karanlık yoldan şaşmadan /yavaş yürü koşmadan gel /kimselere sataşmadan /ekiplere dalaşmadan / belaya bulaşmadan gel.”
Nikahsız beraberliği normalmiş gibi “müziğine” katan, Müslüman âdap ve kültüründen nasipsiz Ahmet Kaya’nın içkiyi, anarşistliği ve başıbozukluğu öven “Hadi Bize Gidelim” parçasını da Lâ havle çekerek okuyunuz: “Hadi bize gidelim yar /Şişeleri dizelim yar, olmazsa /İçelim, içelim ölümüne içelim /Karakola düşelim yar /Bakma öyle gözüme / İnanmadım sözüne /Ben ne hatunlar gördüm /Güvenilmez sözüne /Gecelere gidelim yar /Ödülleri alalım yar /İçelim, içelim ölümüne içelim / DGM' ye düşelim yar.”
Onun, ideal Müslüman Türk devletinde bir olarak yaşamak isteyen Müslümanca bir Kürd toplumu derdi yoktu. Parçalarında çokça işlenen “dağlarda ölen” ve “dağda gezen”ler PKK’lılardır. “Dağdakileri” mazlum ve masum gösterir. 1999’da bir Almanya Konserinde “Kürdüz ölene kadar / Kürdüz sonuna kadar /Vallahi biz dostu özledik / (…) /Vallahi APO’yu özledik…” sözlerinden oluşan müziğini PKK bayrakları altında icra ettiği mâlûm.
Bestelerinden rasgele aldığımız, baştanbaşa anarşi ve bölücülük kokan şu sözlere “Büyük müzik ödülü” hangi akıl ve izanla verilmiştir?
“Sen bir yana ben bir yana dostlarımız bir yana / Bölünsek de, çözülsek de başkaldırdık zamana / düşman sarmış dört yanımı, kurşun saçıyor / (…) /Beyler deresinde kardaş pusu kurdular /Dağda çadır çadır açtılar tüfek çaktılar / Yaşasak mı ölsek mi / Karar vermek zor / Akşam olur karanlıklar çökende /Devriyeler adım adım gezende /Kar kaplamış solmuş güller görende / Sarılıp dallarına öpesim gelir /herkes kendi işine /Dağlarımda zulüm var lo /Metrisin önünde durdum/ Hasretim yerlere vurdum/Ben dağlarda uçan kuştum /Kanatlarımdan vuruldum / Munzurdan bir kuş indi, karalı, karalı / Gittim baktım kanatları, yaralı, yaralı /Kirvem belli dersim dağlarının maralı / Dağlara destanlar düşünmek kolaydır /Hapislere bir sevinç çığlığı gibi düşmek…”
“Büyük Müzik Ödülü”ne lâyık görülen bu sözler devlete cânice başkaldıran terör menbaı PKK’lılara yakılan birer ağıttır.
Beste ve güftelerinde, asırları aşarak bugüne gelen türkü, şarkı ve ilahî gibi medeniyet mûsikîmizin edebî sanatlarını, mazmun ve yorumlarını parçalarına katmayan, bohem bir hayat yaşayan PKK yandaşı Ahmet Kaya’yı, Türkiye adına ödüle lâyık gören, türkülerimizi ve türküdarlarımızı sevip dinlediğini zannettiğim Cumhurbaşkanı’nın “müzik” ve “sanatçı” tercihinden dolayı gönlüne esef ederim.