Ülkede 30 yılı aşkın bir süredir akan kan ve 100 yılı aşkın bir zamandır süren “öteleme” veya “görmeme” aşılmak üzere. Bu ne kadar gerçekleşir bilinmez ama çaba ve çözme için bir irade olduğuna kuşku yok.
Demokratikleşme, bu ülkenin bugüne kadar yapılanları ve bundan sonra yaşanacakları da düşündüğümüzde atılacak en büyük adım, başarılması halinde ise en büyük devrim olduğuna kuşku duymuyorum.
Hiç kimsenin AK Partili, CHP’li, MHP’li veya HDP’li olması gerekmiyor.
Herkes dilediği partiye destek verir, dilediği fikre sahip olur.
İnsanlar anadilini konuşur, farklı diller de öğrenir.
Herkes istediği inanca sahip olur, istediği mezhebe tabi olarak inancının gereğini yerine getirir.
İnsanlar dilediği gibi giyinir, dilediği gibi yaşar.
Bütün bunları yaparken aşağılanmaz, horlanmaz, itilip, kalkılmaz…
Toplumun bir kesimi, diğer bir kesimine ağalık taslayamaz.
Bir kesim “elit”, diğer bir kesim “aşağı” tabakadan sayılarak hakları elinden alınmaz, daha çok ilgi gösterilmez, adalet dağıtırken bile bu gözetilmez…
Aslında insanların istediği bunlar…
Ve cumhuriyet tarihi boyunca, hatta ondan önce de elde edilmeyen de bu.
Bunu elde etmek isteyen veya rencide edilmeyi göze alamayanların kimliklerini, kişiliklerini, aile bağlarını bile gizledikleri, terk ettikleri dönemlerden geçtik.
Dili yasaklı, inancı yasaklı, yaşamı yasaklı, hayatı yasaklı insanların olduğu bir ülkeydi burası…
Üstelik akan bir kan, süren bir terör vardı.
Devlet, terörle pazarlık etmezdi, o zaman sorun da çözülmezdi…
Şehitler ölmezdi, vatan da bölünmezdi…
Üç beş çapulcuya teslim olacak bir devlet değildik hem…
Ama ölenler bizim insanımızdı, horlanan bizim, itilip, kalkılan bizim…
Başı açılan genç kızlar bizim kızlarımızdı.
Okuldan kovulan, işinden edilen, hak ettiği makama gelemeyen de bizim çocuklarımızdı…
12 yıl önce AK Partinin iktidara gelmesiyle “çözüm” için bir umut ışığı doğdu…
Çözer miydi, çözmez miydi bilinmez ama “çözeceğim” diyen bir iktidar vardı.
İnsanların bir diğerinden farklı olmadığını söyleyen, herkesin temel insan haklarına kavuşması gerektiği konusunda ısrarcı olan ve bunun için adım atan bir iktidar vardı.
Bütün bunları bilmek için AK Partili olmaya gerek yok.
Bulunduğunuz partide ve inandığınız değerlerle çözüme katkı sunma şansınız var.
İktidarda kimin olmasının hiçbir önemi yok; çözmek istiyorsanız, iradenizi göstermeniz gerekir.
AK Parti iktidarının “çözme iradesi” bile yeterli…
Sorunu kabullenen olması, sorunun kaynağını görmesi ve sorunu kabullenmesi çok önemli…
Buna rağmen, sorunun bir diğer muhatabı olan HDP ve CHP’de bu irade veya çözme isteği AK Parti kadar “net” değil.
Fulü hale getirilen talep, sizin iradenizi ortaya koymaya yetmiyor.
Çözüm istiyorsanız, “ama”ları bir tarafa atacaksınız.
Çözüm istiyorsanız, bir birinizi test edecek oyunlar kurmayacaksınız.
Çözümün şiddetsiz bir ortamdan geçtiğine inanıyorsanız, şiddeti koz olarak kullanmayacaksınız.
Şiddeti, pazarlık unsuru olarak ortaya sürmeyeceksiniz.
Barış istiyorsanız, savaş çığırtkanlığı yapmayacaksınız.
Barışın kazananı tek olmayacağı gibi, kaybedeni de tek olmayacaktır.
Kazanmak isteyen, bazen kızılcık şerbeti içecek, bazen bal şerbeti…
Hatip Dicle, bu çabayı görenlerden…
Umarım bu çabayı ve bu iradeyi, ülkenin önünde en büyük şans olarak görenlerin sayısı çoğalır.
Eski DEP Milletvekili ve DTK Genel Başkanı Hatip Dicle, hükümetin Kobani'ye yönelik yardımlarını görmezden gelmenin vicdansızlık olduğunu söyledi.
Dicle, çözümün de her iki tarafın istediğine ve bunda kararlı olduğunu da şu sözlerle dile getirdi;
“Türkiye'den beklenen şuydu. Biz bir çözüm süreci yürütüyor. Biz geniş bir Türk-Kürt ittifakı ile Ortadoğu'da en azından bu badireler içinde birlikte hareket etmek istiyoruz.” Çözüm sürecinin devam edeceğini ifade eden Dicle, son sözü söyleyenlerin devlette Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu, Kürt tarafında ise Abdullah Öcalan olduğunu belirterek, “son sözü hala barış umudu yönünde söylüyorsa bu süreç devam edecektir. Onun için bence insanların tedirgin olmasına gerek yok.”
Elbette gerek yok ama bunu sokağa barış havası serpiştirilerek gösterilmeli…
Tweetimden seçmeler
Sakın beni kendine benzetmeye çabalama; ben bana benzeyerek, sen de sana benzeyerek dost olalım, dost kalalım, kardeşliği güçlendirelim.