Talas, Dandanakan, Malazgirt, Miryakefelon, Niğbolu, İstanbul’un Fethi, Çaldıran, Mohaç, Sakarya gibi övünçle, şerefle bahsedebileceğimiz büyük zaferlerimizle birlikte, BALKAN SAVAŞI, KANAL SAVAŞI ve SARIKAMIŞ HAREKÂTI gibi faciayla, felâketle adlandıracağımız savaşlarımız da mevcuttur. Aydınlar, bürokratlar, siyasîler, sanatçılar olarak BİZLER; İstanbul’un Fethi’ne, Sakarya Savaşı’na ne kadar önem veriyorsak, ne kadar sıkça adından söz ediyorsak, en azından o kadar da BALKAN HEZİMETİ’ne, SARIKAMIŞ FACİASI’na önem vermeliyiz. Ancak, bu şekilde gelecekte yeni BALKANLAR, yeni SARIKAMIŞLAR yaşamamış oluruz.
***
Birinci Dünya Savaşı’nın resmen başladığı tarihten bir gün sonra, 2 Ağustos 1914 tarihinde Almanya’nın İstanbul büyükelçisi Baron WANGENHEİM ile Sadrazam Said Halim Paşa arasında gizli bir ittifak anlaşması imzalanır. Bu anlaşma ile Osmanlı Devleti, henüz doğrudan savaşa girmese de Almanya’nın yanında yer almayı taahhüt eder.
1 Kasım 1914 tarihinde Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne resmen savaş ilân etmesi ile birlikte doğuda 4 Kasım’da Türklerle Ruslar arasındaki ilk önemli muharebe 1. Köprüköy Muharebesi’dir. Akabinde 11 Kasım’da 2. Köprüköy ve 16 Kasım’da Azap Muharebesi gelir. 3. Ordu Komutanı HASAN İZZET PAŞA’nın aşırı temkinli ve tedbirli yaklaşımından dolayı Türk ordusu, 8 km. kadar geriye çekilerek ileri taarruzu durdurur. Hasan İzzet Paşa’ya göre yapılacak bir taarruz, olumsuz kış koşulları ve engebeli araziden dolayı başarılı olmayacaktır. O’nun bu kararı, sonraki haftalarda ve yıllarda pek çok asker, bürokrat ve siyasetçi tarafından sorgulanacaktır. Kimileri, hep şu düşünceyi savunacaktır. “Hasan İzzet Paşa, Azap Muharebesi’nden sonra taarruza devam etse idi, Ruslar savaşı kaybedecek, bu şekilde Türk ordusu, aşırı soğuk, açlık ve hastalığa yenik düşmeyecekti”.
Bu yorumu yapanlar, belki haklıydılar. Lâkin, Hasan İzzet Paşa ve önce 10. Kolordu Komutanı, sonra da 3. Ordu Komutanı olan Hafız Hakkı Paşa’nın harekâtın faciaya dönüşmesindeki sorumluluklarından ziyade şu temel nedenler üzerinde durulmalıdır:
Almanya’nın çıkarları
Enver paşa’nın ihtirası ve ütopist düşünceleri ve idealleri
3. Ordu’nun silâh, araç-gereç yönünden savaşa hazır olmayışı
Kış şartlarının çok kötü olması (Aşırı soğuk = don)
Hastalık (Tifo, Tifüs = Sarı Humma = Ordu Humması)
***
İngilizlerin deniz hakimiyetine karşı kara hakimiyeti idealini gerçekleştirmek isteyen ALMANYA, Osmanlı Devleti coğrafyasını sömürülecek topraklar olarak görmekteydi. PARCERMENİZM Cemiyeti Başkanı Prof. E. HASSE’nin 1896 yılında yayımladığı “Almanya’nın Türk Mirası Üzerindeki Hakları” adlı kitabında bu düşünceleri görmekteyiz:
“Alman çalışkanlığı ve Alman bilimi, güçlü bir Alman Hükümeti’nin yönetimi altında bir zamanlar eski dünyanın en bayındır ülkeleri sayılan Anadolu, Suriye ve Mezopotamya’yı Almanya’nın mülkü haline getirecektir. Tıpkı, Büyük Britanya’nın Hindistan’da yaptığı gibi.” [1]
Almanya Başbakanı Bismark ve imparator II. Wilhelm; Osmanlı Devleti ile askerî ve iktisadî ilişkilere büyük önem verdi. Bu nedenle ALMANYA, “3 B PROJESİ” (Berlin – Bosfor – Basra) olarak bilinen Bağdat Demiryolu Projesi’ni aldı. [2] Almanya, bu proje ile İngiltere’nin denizlere bağlı gücünü kırmak istiyordu. Almanya, Kuzey Denizi ile Basra Körfezi’ni birbirine bağlayan coğrafyaya hâkim olarak İngiltere’nin dünya hâkimiyetine darbe vurmak istiyordu.
Alman imparatoru II. Wilhelm, 1888 ve 1898 yıllarında iki kez İstanbul’a gelir. İlk gelişinde açıkça söylemediklerini ikinci gelişinde II. Abdülhamit’e açar. II. Wilhelm’in II. Abdülhamit’ten iki isteği vardır. Birincisi, Bağdat – Basra Demiryolu inşaatının belli şartlar karşılığında Almanya’ya verilmesidir. İkinci istek ise, muhtemel bir dünya savaşında Osmanlı Devleti’nin Almanya taraftarı olarak olup/olmamasıdır. Almanya, birinci isteğinde başarılı olur; lâkin ikinci istek yerine getirilmemiştir. II. Abdülhamit, muhtemel bir dünya savaşı çıktığında var olan koşullara göre karar alınabileceğini, kendisinin bu konuda tek yetkili olmadığını Almanya imparatoruna söyler. Almanya, II. Abdülhamit’in kendi yanında yer almayacağını öğrenmesi neticesinde, Osmanlı ülkesinde Almanya yanında yer alabilecek liderler araya başlar. En uygun lider olarak Enver Bey (Paşa) bulunur.
Alman Askerî Islah Heyeti Başkanı General Goltz, askerî okulda hocalığını da yaptığı Enver Bey için üstlerine gönderdiği bir raporundu şöyle der:
“Mevcut subaylar içinde en iyi Alman dostu.” [3]
***
Abdülhamit, 1898 yılında II. Wilhelm’e ittifak konusunda red cevabı verince, ülkede JÖNTÜRKLER Hareketi güç kazanmaya başlar. 1908’de Meşrutiyet’in ilânı ve akabinde 1909 yılında Abdülhamit’in tahttan indirilmesinde Enver Bey’in rolü ve etkisi büyüktür.
1908 İhtilâli, Fransız ve İngiliz taraftarı Paris ve Londra’da yaşayan Jöntürkler tarafından değil; Almanya’da eğitim görmüş ve Alman taraftarı Türk subayları tarafından yapıldı.
II. Wilhelm, 1908 İhtilâl haberi ulaştırıldığında haber kâğıdının kenarına şu notu yazdı:
“İhtilâl, Alman subayları olarak bilinen Almanya’da eğitim görmüş Türk subayları tarafından yapılmıştır. Tümüyle askerî bir ihtilâldir. Her şeyi denetim altına almış olan bu subaylar, kesinlikle Alman dostudurlar.” [4]
II. Wilhelm, bu notuyla şunu demek istiyordu:
“Korkulacak bir durum yok. Osmanlı ülkesindeki ihtilâli bizim çocuklar yaptı.”
II. Wilhelm başta olmak üzere Almanlar, Enver Paşa’ya yüksek düzeyde değer verirler. Meselâ, imparator II. Wilhelm, yabancı ülkelerin askerî ataşelerini kabul töreninde henüz “PAŞA” olmayan Enver Bey’i yanına oturtur ve diğer yüksek rütbeli subaylara da “Sizin rütbeniz, Enver’in rütbesinden daha büyük; fakat, yakında büyük bir imparatorluğun başına geçeceği için Enver’e baş yeri verdim.” [5] diye seslenir. (Devamı var.)
[1] Süleyman KOCABAŞ, “Sarıkamış Faciası – Aralık 1914”, Vatan Yayınları, Birinci Baskı, Eylül 2007, İstanbul, s.16 (Lothar RATHMANN, “Alman Emperyalizminin Türkiye’ye Girişi”, Çeviren: R. ZARALI, Gözlem Yayınları, İstanbul, 1976, s.61-62)
[2] Süleyman KOCABAŞ, “Sarıkamış Faciası – Aralık 1914”, Vatan Yayınları, Birinci Baskı, Eylül 2007, İstanbul, s.15 (Lothar TATHMANN, “Alman Emperyalizminin Türkiye’ye Girişi”, Çeviren: R. ZARALI, Gözlem Yayınları, İstanbul, 1976, s.61-62)
[3] “Golç Paşa’nın Hatıratı”, Çeviren: M. MAYAKUŞU, Askerî Matbaa, İstanbul 1932, s. 66-69
[4] Lothar RATHMANN, “Alman Emperyalizminin Türkiye’ye Girişi”, Çeviren: R. ZARALI, Gözlem Yayınları, İstanbul, 1976, s.61-62
[5] Şevket Süreyya AYDEMİR, “Enver Paşa”, Cilt: III, Remzi Kitap Evi, İstanbul, 1971, s.535