ŞEHİRLERİN SULTANI…

.

Kelimelerin kifayetsiz kaldığı, mavi gözlü bir prenses edasıyla, küçük esintilerle salım salım salınan Nazlı Sultan… Bir yanı harikulade, bir yanı varoş.

 

Onüç milyon insana barınak, bazen dert, bazen elemken, bazense huzur vardır, gördüğün her yerde… Burası İstanbul… Şehirlerin Sultanı…

 

Adına yakışır yaşam sunarken, ayağına çelme takabilir… Ama yinede seversiniz bu şehri… Vazgeçemezsiniz… Büyüsünden kurtulamazsınız…

 

Evliyaları, Camileri, Padişahları, Tarihi zenginliği, sarayları, kasırları, gecekonduları, modern binaları, denizleri, pazarları… Saymakla olmaz, okuyup, araştırıp, gezmek gerek…

 

 Solumak lazım geçmişle gelecek arasında ki bu köprülü şehri…

 

 O siz gidince arkanızdan hep çeker… Geri dön diye. Gelirsiniz suratsızlığını gösterir… Yüz vermez. Ama öyle tatlı, öyle güzeldir ki; sevmeye doyamazsınız… Kıyamazsınız. Ona küsemezsiniz… Elinizde olmaz ki.

 

Mavi gözlerinde huzuru bulursunuz… Ruhunuz dinlenir. İnce belli bardakta Çınar altı’nda bir çay içersiniz… Canlanırsınız… Taşı toprağı boş değil, hep bir sembol, hep bir tatlı iş içindir… Hani diyoruz ya “taşı toprağı altındır”…Öyle işte, aynen öyle…

 

Bunca şair ve yazar İstanbul’u anlatmaya çalışmış ama yinede eksik bir şeyler kaldı, düşüncesi içlerindedir… Dedim ya “kelimeler kifayetsiz” kalıyor…

 

Nesini anlatayım ki: Bulgaristanlısını, Arnavut, Almanı, Çingenesi, Kasımpaşalısı, Lazı, Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ı, Ermeni’si, Yahudi’si. Yunanistan lısı  mı?...Hangisini anlatayım…Anlatamadıklarımdan ne dileyeyim…

 

Bu farklı kültürlerin iyi yanlarının birleşmesiyle sizce nasıl bir kültür olur… Bence mükemmel olur… İşte o anlamaya çalıştığınız, farklılığın birleşmesiyle oluşan şeker bir yerleşim yeri, kutsal şehir…21 yaşında genç bir delikanlının aldığı, bir öğretmenin özel fidan gibi yetiştirdiği biricik talebesi…

 

Sahibi gibi delikanlı, bir sultan gibi, göz süzmeleri(hissedersiniz, yürekten severseniz.)Doluyu boşaltan, azı çoğaltan içinde yaşayan bizleri yaptığı beyin fırtınası ile alt üst eden çok bilmiş şehri…Canım İstanbul…

                                                           *

 

İstanbul için 140 isim ve unvan kullanıldığı söylenir. İşte bazıları:

 

Konstantinopolis

 

Roma

 

Asitane

 

Dersaadet

 

El Faruk

 

İslambol

 Darü-l hilafe

 

Belde-i TAYYİBE

 

Deraliyye

 

Novaroma

 

Mahrusa-i Saltanat

 

…..

 

İstanbul ne demek hiç düşündünüz mü?

 

İslambol: müslümanı bol anlamına gelir.

 

İstanbul fethinden önce 1408 sene önce zuhur eden ilahi mu’cize ve müjde: Peygamberimiz Hadsi Şerfinde;

 

“Konnstantiniyye(İstanbul) elbet Feth olunacaktır. Onu Feth eden kumandan ne güzel kumandan, Feth eden Asker, ne güzel Askerdir.” Buyurmuşlardır.

                                                      *

 

Kuran-ı Kerim’de Sebe Süresi’nin 15. Ayetinde geçen; Allah tarafından koruma altına alınan güzel bir belde vardır.”Bu ayette geçen “TAYYİP” çok güzel, “Belde” yaşanılan yer. Beldetün Tayyibetün” de ise: Yaşanılan çok güzel bir beldeye işaret ediliyor.

                                                    *

 

Fatih’in babası İkinci Murat, Hacı Bayram’la ilk görüşmesinde onun yüceliğini keşfetmiş ve gönlünde yatan isteği dile getirmekte acele etmişti…

 

 

Hacı Bayram Veli’ye şöyle demişti:

_Himmet etsenizde şu İstanbul işini bitiriversek, deyiverdi. Hacı Bayram Veli güldü ve o sırada yerde oturmakta olan Küçük Mehmet’le (küçük dahi yani) kapının yanında duran Müridi Akşemsettin!i işaret ederek;”Sultanım, o iş (fetih) şu beşikteki çocuk ile Eşikteki

Köse’ye (Akşemsettin) nasip olacaktır.” Dedi.

                                                      *

 

Fatih Sultan 100 bin kişilik ordusuyla Edirne’den yola çıktı. Kasım Paşa yamaçlarında parıl parıl parlayan kılıcını sallayarak;

 

“Ya ben Bizans’ı alırım, ya Bizans beni!” diyerek bağırıyordu.

                                                      *

 

Silinmeyen Mühür

 

Anadolu Hisarı’nın karşında stratejik önemi olan “Rumeli Hisarı’nın yapılmasına karar verilmişti. Bu arada Manisa’da geleceğin Fatihine Fethin ona nasip olacağı müjdelenmişti.

 

Mana ve madde arası ondaki denge sırrına vakıf olan Sultan Mehmet, Fethin müjdesine rağmen, gerekli tüm askeri ve siyasi hazırlıkları en ince detayına kadar yerine getirmekten geri kalmıyor, günde 3–4 saat uyuyabiliyordu.

 

4 ay gibi bir sürede Rumeli Hisarı’nı inşa ettirmesi, bu günün imkânları ile dahi olağan üstü bir başarıdır.

 O Hisar ki; kuş bakışı Kufi hatlarla “Muhammed” ismini resmetmekte ve

 

Bizans’ın sinesinde silinmez bir mühür teşkil etmekteydi.

 

 Hisar peygamberimizin doğduğu ayda başlamıştı. Hisar Regaip kandilinde bitirilmesine çalışıldı ve bitti.

 

Fatih’in çağ kapatıp, çağ açan zaferinde bu sır yatar.

                                    *

 

 

Yaklaşan 29 Mayıs sebep oldu bu yazıya… Heyecanımı maruz görün… Erkenciyim biraz.

 

Fetih tarihi yaklaştıkça bir önceki kutlamalar aklıma geliyor. Hepsi güzeldi… Bu yılkinin daha güzel olmasını temenni ediyorum. Şanına yakışan olmalı. Oymakbaşı olarak katıldığım yılda bizzat aktif görev almıştım… Dolmabahçe’den Haliç’e kadar yürümüştük…

 

O fetih havası estirilmişti. Fatih ve atı giderken hayran kalıyorsunuz, ata binen her kimse. Aklınız erdiğince tarihin solgun sayfalarında geziniyorsunuz, farkına varmadan… Yeniçeriler ve mehter… Mehter müziği dinleyerek Dolmabahçe’nin önünde başlıyor tören… Karada gidecek kadırgalar halatlarla çekiliyor…

 

Anlatmak yetmez, görmek gerek… Ve kadırgaların suya indirilişi… Sevinç nidaları… Tanrım! Ne hoş bir sahne… Yol boyunca, yola devam eden bir yürüyen tiyatro… Herkes görevini biliyor…

                                                            *

 

 

 Öyle ki İstanbul’u sevmemek elde mi?

 

İstanbul: iyi değil!

 

İstanbul: güzel değil!

 

İstanbul: Çok güzel değil!

 

İSTANBUL; öyle güzel, öyle güzel ki;  peri masalından çıkmış büyülü bir şehirdir…(gibisi yok…)

                                           *

…..

Yedi tepeüstünde zaman bir gergef işler!

Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler…

 

Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,

Adada rüzgâr, uçan eteklerden sorumlu.

 

Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından,

Hala çığlıklar gelir, Topkapı Sarayı’ndan

 

Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;

Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar…

 

Gecesi sünbül kokan

Türkçesi bülbül kokan,

 

İstanbul,

İstanbul…

 

                                                N.Fazıl Kısakürek

 

Bu büyülü şehri bize kazandıranları şükranla anıyorum… Ruhları şad olsun…Bugün özelliğini kaybetmemesi için çalışanlara, yaşayanlara uzun ömür diliyorum.

 

İstanbul için yapabildiğim, onu dilimin döndüğünce yazmaktı… Devamı haftaya…

 

Şehr-i İstanbul’dan selam ve sevgilerimle

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Yazarlar Haberleri