Hastalıklı bir unvan düşkünlüğümüz var. Unvanımız ismimizden önce geliyor. Unvanı bir üstünlük aracı olarak narsistik bir hazla her yerde söyleyerek önemli insan olduğumuzu düşünüyoruz.
Özellikle hiyerarşik bir üst konumda isek hemen mesleki unvanımızı ilan ediyoruz. Hiyerarşi Yunanca bir kelimedir, hieros (kutsal) ve arkhê (yetki, güç) kelimelerinden oluşuyor. Hiyerarşinin arka planında mitolojik ve ilkel dini anlayışlar yatmaktadır. Bu gün de farkında olmadan hiyerarşiye geçmişteki gibi mitolojik bir kutsallık yükleyerek yetkinin ve gücün basamaklarında, üstü tanrılaştırma, aşağıyı kullaştırma tavrı gösteriyoruz.
Aslında modern çağda hiyerarşideki konumumuz yaptığımız işle ilgili iş bölümündeki yerimizi belirler. Yani bu basamaklar işle ilgilidir. Bizim hiyerarşik basamaklardaki sıramız insani değerimizi belirlemez. Kişi düz memur olur, ama onurlu erdemli, vakarlı insani değeri çok yüksek olabilir. Kişi hiyerarşinin en tepesinde olur ama bu insani değerlerden yoksun biri olabilir. Ne yazık ki günümüzde kişiler hiyerarşik basamaktaki konumunu aynı zamanda insani değer olarak algılamakta hiyerarşinin alt basamağındaki insanları hakir görebilmektedir. Bu durum az gelişmiş ülkelerin az gelişmiş zihniyetidir.
Mesleki unvan kişinin ne iş yaptığını bilmemizi sağlar. İletişimde mesleki unvanın bilinmesinde fayda vardır. Aksi halde iletişim kazalarına yol açar. Bir akademisyenle konuştuğunuz gibi bir şoförle konuşamazsınız.
Mesleki unvanın iş ortamı ve bağlamı dışında ben merkezli bir büyüklenme aracı olarak kullanıldığına şahit olmuşuzdur. Örneğin bir savcının postanede şahsi bir kargo işlemi yaptırmak için ben savcı falan demesi ne kadar anlamlıdır? Ne kadar etiktir? Ne kadar yerinde bir davranıştır?
Bir ağır ceza mahkemesi başkanı anlatmıştı. “Bir hasta arkadaşımı hastanede ziyaret edecektim. Otoparkta yer yoktu. Otoparkçıyı çağırdım. ‘Ben ağır ceza reisi falan dedim’ Anahtarı verdim. ‘Arabamı park et’ dedim. Otoparkçı ‘Hemen efendim’ dedi. Yanımda kızım da vardı. Hukuk fakültesini tercih etmek istemiyordu. ‘Baba meslek çok havalıymış. Ben hukuk fakültesine gideceğim’ dedi.”
Ağır ceza mahkemesi başkanı mesleğinin ne kadar önemli olduğunu belirtmek için bunu anlatmıştı.
Dönem arkadaşlarımdan mübarek geceleri kutlamak için telefondan mesaj yazıp altına Yargıtay üyesi, hâkim ve akademisyen unvanını isminin başına yazanlar var. Ben merkezli, narsist, hastalıklı unvan kullanımı benim için bir mizah malzemesi olmaktan öte bir anlam taşımıyor.
Trafik kontrollerinde sık rastlanır. Trafik ihlalini yapan kişi hemen mesleki unvan, yetki, makamı kullanmaya kalkar. Oysa orası mesleki ortam değil ve bu durum mesleğiyle bağlam dışı bir durumdur. Herkes kanun önünde eşittir. Hiç kimseye, sınıfa zümreye ayrıcalık tanınamaz. İşlenmiş bir suç varsa unvanlar, makamlar yasaları bağlamaz.
Bizde “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” sözüyle, kişi mesleki unvanı, makamı ve yetkisini öne sürerek kendine bir ayrıcalık tanınması gerektiği bildirir. Görevli kişi de bu sözle tehdit edilir.
Amerika’da havaalanındaki görevliye bir Türk yetkili “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” demiş. Görevli memur megafonu eline alarak, Burada kim olduğunu bilmeyerek bana soran biri var. Bu kişinin kim olduğunu bilen var mı?” diye anons etmiş.
Aslında kişinin şahsına değil unvanın temsil ettiği yetki ve makama karşı zihinsel algıda bir saygı vardır. Kişilerin kürsüde, makamda, sahnede olan güç ve yetkilerini bağlam dışı sosyal ortamlarda da kullanmaya kalkması sosyal ortamın doğal iletişimini ve dengesini bozmaktadır. Bu nedenle sosyal ilişkilerde oluşan suni, kibirli, yağcı insan sosyal güveni ortadan kaldırmaktadır.