Efendim, Sevmek Zamanı, 1965 yapımı siyah-beyaz bir Metin Erksan filmidir. Filmin teması surete aşık olmadır. Boyamaya girdiği bir evin duvarında asılı kadın resmine aşık olan boyacı Halil'in ve resmin sahibi Meral'in öyküsü anlatılır. İzlemeyeniniz varsa ilk fırsatta zaman ayırınız. Resimdeki güzel, huyu da güzel çıkınca, güzel ve zengin kızla boyacı ustasının engelleri aşmasını da anlatır.
Şimdi nerden çıktı diye soranlarınıza cevap vermek için ayrıntıya gireyim.
Ben de böyle bir iki surete aşığım. Mesela Kanlıdere yokuşundan çıkarken sağ kolunuz üzerinde Çukuroba camisinin hemen altındaki Çiftaslan Konağının resmi. Kayabaşında’ki Kocabaş konağının resmi. Bu konakların resmi Maraş’la ilgili her hangi bir metnin altında mutlak yer alır. Nerede ise tüm çocukluğumun geçtiği o bölgedeki 2 muhteşem güzellikte binadır bunlar.
Son iki senedir resme olan merakım dolayısı ile kentimizin eski sokaklarında gezer ve en olmadık şeyleri yakalamaya çalışırım. Ekmekçi mahallesinde dolandığım bir gün kapısındaki teneke çöpe evinin artığını atan keçikli bir hanımla, Yörükselimde sobasının külünü boşaltan yaşlı dedeyle, İt tepesinde dam lovlayanlarla tanışmama vesile olan bu merakım sayesinde, aslında kentsel dönüşümün acil eylem planlarına dönüştürülmesi gerekliliğinini düşündürür oldum son zamanlarda.
25-30 yıl önce yaşadığım mahallemin o dönemki suretine hakikaten aşıktım. Her ev sahibini tanırdım. Hayat bir şekilde avluyla, ayazla, örtmeyle, çardakla sürerdi. Ama şimdi aynı yerlerde gezerken buralarda nasıl yaşamışız diyorum. Tek güzel kalan özelliği yakın zamana kadar musluktan akan Pınarbaşının buz gibi suyu olan bu evler dökülüyor. Tekke, Kayabaşı, Divanlı, Yahudi Mahallesi hepsinde bir iki tarihi binadan sonrası harap. Çok güzel bir gelişme pek çoğunun restorasyona açılmış olması. Ama ya kalanlar.
Neredeyse tüm yerli aileler geride bir ya da iki teberik bırakıp, şehrin yeni yapılarına aktıklarını yalnızca bayramlarda bu mahalleri dolduran lüks otolardan anlayabilirsiniz. Pek çoğu göç dolayısı ile gelmiş aileler bu evlerin yeni sahipleri. Maalesef hiçbir estetik görüntüsü kalmamış bu yapıların bir benzerlerini özellikle kentin batısı Sümbüllü de ve doğusu Dulkadiroğlunda görünce yalnızca üzülebiliyorum.
Ne yapmak lazıma verecek bir cevabım keşke olsa idi. Bu elbette teknik adamların ve yerel yöneticilerin işidir.
Ama hep duyduğumuz bir kentsel dönüşüm terimi var. Muhtemel bu sayede yaşam mekanları daha dayanıklı ve işlevsel hale getiriliyor. Ve mutlaka kentin kimliği olan yapılar korunuyor.
Mesela Tekke. Arkanıza muhteşem Ulu Camiyi, sağınıza da Maraş Kalesini alırsanız karşısındaki manzaradan bu şehirde mutlu olan var mı?
Şimdi sevgili okur, oy vereyim ya da vermeyeyim, başta ki yerel yönetimlerimiz bu şehre hizmet etmiyor gibi bir cümleyi asla kuramam. Belki de yapılan hizmetlerin zamanı geldiğinde güzelliklerini göreceğiz. Ama ben istiyorum ki yapılan onca güzel şeyin yanına mutlaka örnek niteliğinde de olsa bir mahallenin yeni düzenlemesi girmeli. Elbette finans önemli bir sorundur lakin dağıtılan onca fondan faydalanmakta bizim elimizdedir.
Şimdi topyekün aşık olunacak bir kent sureti için çalışmak ve yaşadığımız yerle kaynaşmak zamanıdır.