Doğu ve güneydoğu da yaşayan bir çok Yörük ve Türkmen aşiretinin, anadoluya gelmeden önce Horasan ve etrafında yaşarlar iken, Türk devletlerinin kuruluşundan itibaren fars kültür ve dilinin etkisine girdiğini. Bir çok devletimizin resmi dilinin farsça olduğunu, alimlerin eserlerini Arapça kaleme aldıklarını yazmıştım. Sadece sıradan halk ve şehirde oturmayan konar göçer toplulukların dillerini muhafaza ettiklerini, zaman içinde onlarında farsça ve Arapçanın etkisi ile karma bir dil olan, Özbekçe ve benzeri lehçeleri konuştuklarını biliyoruz. Bu lehçeler içinde en çok yayılanı kurmanca dediğimiz lehçe olmuştur. Anadolula kürt isimli bir milletten öğrenilmiş dil yalanını yayanların, bunu aziz Türk milletinin buraya sonradan geldiğini iddia ile, fakat Kürtlerin buranın asli unsuru olduğu yalanını işleyerek, Türk milletini bölmek için uydurduklarını defalarca yazmış olduğumdan kısa bir giriş yapıyorum. Bugün Türkistanda Tacik diye isimlendirilen insanlarda aslen Türk olup, Farsçayı kendi dilleri zan edecek kadar konuşmalarının neticesinde asli unsurdan kültür olarak kopmuş Türklerdir. Halen Afgan Türkistanın da ve bir çok yerde ki Türk çocukları analarından Türkçe öğrenmeseler, okul hayatları boyunca farsça ile eğitim yaptıklarından, Türkçeyi unutma tehlikesi ile karşı karşıyadırlar.
Merhum atamız, Yeseli Ahmet bey hazretleri kendi dergahında Türkçe ders verdiği için, kafirlikle suçlanmıştır. Bu kadar baskı karşısında bir dilin kendisini muhafaza etmesi mümkün müdür? Bu gün konuştuğumuz karma diller aziz Türk milletinin başına bela olmuştur. Doğu ve güneydoğumuzda onlarca Türk beyliği kurup, binlerce eser bırakan Türkler sanki hiç yaşamamış gibi uyduruk bir tarih ile inkar edilmek istenmektedir. Artuklu Türklerinin adını taşıyan üniversitede Kürtçe eğitim isteyecek kadar hainlik diz boyudur. Artuklu sanki tarihte vardır da, nesli kurumuş gibi gösterilmektedir. Artuklu ormanı ve üniversitesinin kurulduğu mardinde, yüzlerce sene yaşayan bu devletleri kuranların ahfadı nerededir diyen bulunmamaktadır. Bu günlerde kurulan bir Türkmen derneği hala bir damarın canlı olduğunu bize göstermiş ve yüreğimize su serpmiştir. Tamamen Kıpçak ve oğuz boylu olan yörenin insanları, kültür olarak hala batıda yaşayan kardaşlarından Türk kültürü olarak bir adım önde olmalarına rağmen, bir kısmının konuştuğu karma lehçe olan kurmanca yüzünden aziz Türk milletinden ayrı bir millet muamelesi görmesi istenmektedir.
Bu aşiretlerimizin bir kısmı hakkında bu güne kadar bir çok yazı yazmış olmakla beraber, bir arkadaşın hatırlatması üzerine, ismi dahi Türkçe olan, Şıh hanlı, Şıhanlı, Şeyhanlı, Şeyh hanlı isimli Türkmen aşireti hakkında yazı yazmak istedim. Bu aşiret, yöre ağzına göre değişen, ve yan yana gelen iki harften birisinin düşmesi neticesinde, şeyhanlı veya şıhanlı olarak telaffuz edilen kadim bir Türkmen aşiretidir. Bu aşiretin değişik şehirlerimizdeki vergi kayıtlarını aşağıya alıyorum. Bu hizmeti için Rışvanlı beylerinden Dr. Mahmut Rışvanoğlu ağabeye teşekkür ederim. Başımızın tacı iki kişiden birisi dr. Mahmut Rışvanlı ağabey iken, ikincisi ise TRT de yayınlanın Rışvanlı aşiretinin göçü ve hayatı ile ilgili olarak, televizyon Programı yapan, ve kendiside Rışvan aşiretine mensup olan değerli kardeşim, Prof. Faruk Söylemezoğludur. Söylemez ismi kadim Türk oymak isimlerinden birisi olup, bir çok köyümüzde ve aşiretlerimizde isim olarak yaşamaktadır. Beğdilli aşiretinin oymaklarından olup Karacadağda mukim Türkanlı aşiretinin en eski köy isimlerinden biriside Söylemez köyüdür.
Şeyhan (şıhan) cemaati Akkeçilü Yazır boyu Mardin sancağı 1521-23 yılları
Şeyhan cemaati akkeçilü Yazır boyu Mardin sancağı savur kazası 1521 yılı.
Şeyhan cemaati akkeçilü Yazır boyu Siverek sancağı 1567-1568 yılları
Şeyhan-ı Abbasiyan cemaati Akkeçilü Yörükleri yazır boyu Birecik sancağı/ Suruç 1551-52 ve 1570-71
Şıhan oymağı cemaati Bozulus Türkmenleri Kayı boyu diyarbekir(amid) sancağı, ceylan nahiyesö 1568 yılı.
Şihani Yörükleri şihani Yörükleri Türkmen(boy belli değil) diyarbekir(amid) sancağı, hısn-ı keyf kazası 1521-23 yılları.
Bunların dışında, şeyh ile başlayan ve kethüda ismi şeyhli olan bir çok Yörük ve Türkmen cemaatının vergi kayıtları mevcut. Bunların tamamı aslında aynı aşiretin değişik, ağızlarda değişik şekilde yazılmaları ve söylenmeleri ile oluşmuş isimlerdir. Aşiretin önde gelen kişisinin birisinin şeyh olması ve hanlık derecesinde mevkii sahibi olması ile aşiret kendi oğuz boyu ismini değil, bu önemli ismi kullandığından, tıpkı iğdir boyunun zaman içinde rışvan ile değişmesi gibi değişmiş ve şeyh hanlı aşireti olmuştur. Aşiretin Han ismini taşıması onun asil bir Türk boyu olduğunu göstermektedir.
Kilimlerinde, desenlerinde, törelerinde ve kullandıkları isimlerinde, yer ve yurt isimlerinde pırıl pırıl Türkçeye sahip olun bu aşiretlerin, bir kısmı zaman içinde karma lehçeleri öğrenip, asıl dillerini unutmuşlar ve maalesef elin adamı da bu gün bunu bize karşı kullanmaktadır. Osmanlının kullandığı resmi dilde bir karma dildir. Bizler o dile Osmanlı Türkçesi değilde Osmanlı Kürtçesi desek, hiç kimse Osmanlının dilinin Türkçe olduğunu iddia edemezdi. Çünkü dil, Farsçanın ağır baskısı altında grameri ve şekli ile de Türkçeden ayrılmıştı. Fakat halkın konuştuğu dile benzemediği halde, devletin resmi dili Türkçedir dendiğiden bu karma dile de Osmanlı Türkçesi denmiştir. Doğu ve güneydoğumuzda konuşulan dilde aslında Osmanlı lehçesinin Anadolu şeklinden başka bir şey değildir. Kürtçe müstakil bir dil olsa ide kendi rakamları olurdu. Osmanlı ile farkı, rakamlarının tamamen farsça olmasıdır.
Rabbim kurmanca ve benzeri lehçeleri konuştuğu için sürüden ayrıdan kuzu gibi olan bu kardeşlerimizi aziz Türk milletine bağışlasın ve birlik ve beraberliğimizi daim kılsın. Vesselam