Mesnevi’de okumuştum, adamın biri cemaatle namaz kılmak için hızlı hızla camiye giderken, bakarken insanlar namazı kılmış, çıkıyorlar. Öyle bir ah çeker ki, karşısındaki kişi etkilenir ve ona der ki; “Ben namazdan hasıl olan sevabımı sana vereyim, sen de o pişmanlık ve ahtan sevabını bana var.” Der ve ahın sevabını alan kişiye gece rüyasında, “abı-hayat” ikramında bulunulduğu bildirilir. İşte böyle bir hadisede Muaviye ile Şeytan arasında geçer. O hikâyeyi bugün sizlerle paylaşmak istedim.
Rivayet edilir ki Muaviye köşkünde uyumaktadır, bu arada köşkün kapısı da içerden kilitlidir. Buna rağmen ansızın Muaviye’yi birisi uyandırır.
Kendi kendisine ben kapıyı kilitlemiştim, kim uyandırdı ki beni diyerek kalkar etrafı gezmeye başlar. Gizlenen adamdan bir nişan arar, kapı arkasında bir adam görür, yüzüne perdeyi örtmüş ve gizlenmiştir.
Muaviye: “Hey sen, kimsin, adın ne?” diye sorar. Yüzü örtülü varlık İblis olduğunu söyler.
Muaviye: “Niye gayretle, beni uyandırdın. Bana doğru söyle, sakın kandırmaya kalkma.”
Şeytan: “Uyandırdım ki hemen mescide koşasın. Hz. Mustafa biliyorsun, namazı vaktinde kılın buyurmuştur!” hatırlatmasını yapar.
Muaviye şaşırır! Sen iblis olsaydın, beni namaza kaldırmazdın, senin işin inananların yolundan saptırmaktır” der.
Şeytan: “Doğrudur ama sen namaza kalkmadığın zaman, ağlıyor, sızlıyor, tövbeler ediyorsun, bu da Rabbimiz hoşuna gidiyor. Bunun için seni namaza kaldırmak istedim demiş.
ŞEYTAN ALDATICIDIR
Hayır hayır, bunun için olamaz diyen Muaviye: “Senin böyle bir maksadın olamaz. Bana hayra delil olasın, imkânı var mı? Ban sana nasıl inanayım…” der.
Şeytan, Muaviye dönerek: “Biz, evvelce meliktik. İbadet yoluna canla başla düzülmüştük. Yol saliklerine mahremdik. Söyle ilk sanat gönülden çıkar mı? İlk sevgi nasıl olur da unutulur? Biz şimdi seferdeyiz, seferde Hatun’u görsek de vatanı gönlümüzden çıkartmayız. Biz de bir şarap içtik o şarabın sarhoşu olduk, yoksa bizde kapısında aşığız, O’nun sevgisini canımıza ektik. Zamanında güzel günler gördük, baharda rahmet suları içtik. Ama birkaç gün önce de beni huzurundan kovdu. Bir tek oyunum vardı, oynadım; kendimi kandırıp, kibirlenip, belaya düştüm. Aslında o bela da Cenab-ı Allah’ın lezzetlerini tatmak istedim ama ona mat oldum…”
Şeytan bu, damardan giriyor. Böyle diyerek Cenab-ı Allah’a bağlılığını ifade etse de Muaviye inanır mı?
NASIL İNANSIN Kİ
Emir, şeytana demiş ki: “Bu söylediklerin doğrudur. Fakat bunlardan senin payın eksik…
Sen, benim gibi yüz binlerce kişinin yolunu vurdun, delik deldin, hazineye girdin.
Hem ateş ve neft olasın hem yakmayasın, bunu imkân var mı? Kimdir ki senin elinden elbisesi yırtılmamış. Ey ateş, senin tabiatın yakmaktır, bir şeyi yakmaman mümkün değil!”
Evet yine Mesneviden esinlenerek yazdığım bu hakiye daha devam ederken, biz burada keserek deriz ki; “Şeytan ateşten yaratılmıştır, yakar. Melek ise nurdan yaratılmıştır bizlere yardımcı olur, yol gösterir. Günahlarımıza ağlar, sevaplarımıza sevinir.
Tıpkı melek ve şeytan misali insanın içinde de hem İblis (aşırı giden nefis) vardır, hem de melek (imam, itikat, sağduyu…)
Şeytan ile nefis bir araya geldiğinde, ilkbaharda çayıra salınmış eşek gibi olurlar, onları tutmanız mümkün değildir.
Eğer imanımızı yani kalbimizi veya ruhumuzu zikir(güzellikler) ile doldurmaz isek, nefis ile şeytan el ele verip bizi günahlara yönlendirir, iman kalemizi yıkarlar.
Şeytan kan damarlarımızın içinde dolaşıp durur, özellikle iman ehlinin peşini bırakmaz….
Bunun için büyüklerimiz en büyük cihat, nefse karşı olanıdır demişlerdir.
Allah nefsimizin şerrinden emin eylesin, Efendimiz(sav) buyurduğu gibi bizi onunla bir saniye bile baş başa bırakmasın. Gününüz hayırlı olsun…
Kalın sağlıcakla.