SEZAİ KARAKOÇ'UN ARDINDAN

.

"uzatma dünya sürgünümü" diyen Sezai Karakoç'un 'Dünya Sürgünü' bitti. Ve O, 
"en sevgili" ye gitti...

Îlhan Erk, Ece Ayhan, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Edip Cansever gibi Türk Edebiyatın da ' İkinci Yeni' olarak bilinen akımın baş taçlarından biri, özgün bir düşünce adamıydı O.

Bilmiyorum nedendir, " Ben sadece Maraş'ta ortaokulu okumadım Maraş bende hep kaldı " demesi mi, yoksa soyadının 'Karakoç ' olmasındanmıdır nedir, bu büyük insan gençlik yıllarımdan beri hep dikkatimi çekti.

Hem, nasıl dikkatimi çekmesindi ki; şairlerin çoğunda ki, kibir yok, kasıntı yok, vasat giyimiyle sokakta simit alan, kalabalıklar da sırıl-sıklam yalnız, yalnızlığında ise kendini hınca-hınç kalabalıklar da bulan, yalnızlığı  kader olmuş bir garip derviş. 

Belki de düşündüğü için sokak aralarında kuduz bir köpek gibi kovalanan bir adam işde.

Mülkiye'den sınıf arkadaşı Cemal Süreya;
"Türkiye'de özellikle sağın, özellikle de mukaddesatçı kesim içinde yalnız. Bir başına. Hiç bir ortaklığa girmez, dışarı da ve yukarıdadır " diyordu O'nun için...

Şairler bahçesinin eşiğinden geçmiş biri olarak, O'nun her şiirin de hep selama  duruyordum. Ufak tefek, yalnız olan bu aşk  adamın da kendimde ki çok şeyi O'nda buluyordum. Yâ da, O'nun mısraların da  kendimi bulmak istiyordum.

"Ben çiçek gibi taşımıyorum gögsümde aşkı/ Ben aşkı gögsümde kurşun gibi taşıyorum/ Gelmiş dayanmışım  demir kapısına  sevdanın/ Ben yaşamıyor yaşamıyor gibi yaşıyorum." dediğin de; Mona Rosa'ında ki, Geyveli kara kız Muazzez'e "n'olurdu sanki"  diye sitemler ediyordum...

Cemal Süreya'ya, Sezai Karakoç için,  
Öyle bir müslüman ki Marx da bilir, Nietzsche de bilir. Ribaund da bilir. Salvador Dali de sever. Nazım da okur. Diyordu.

O, "Dünya için ticaret/Ahiret için ibadet"
tekerlemesini hiç sevmezdi. Öyle olsaydı eğer, ulufeler dağıtılan 'yerli ve milli', muhafazakarlık sosuna batırılmış pür neo-liberal bu düzen de köşe olurdu. Hepsini elinin tersiyle iten köşkten saraylardan uzak duran gerçek bir aydın dı O. Ödülünü almaya bile "ihtiyacı olana dağıtılsın " diye gitmedi.

"Ey yeşil sarıklı ulu hocalar/Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı/Ama yine de eşsiz zulümler işlendiği vakitlere erdim/Bunu bana söylemediniz." Diyen de yine Sezai Karakoç'tu. 

Irak, Libya, çözüm süreci, Suriye gibi konular da, eğemen siyasi konulara da ters düştüğü için, köşe başlarını tutan kalem silahşörleri ve sosyal medya trollerince taş yağmurlarıyla lince tabi tutulurken bir yandan da;
"Sakın kader deme kaderin üstün de bir kader vardır.. " mısraları meydanlarda da dilleriden hiç düşürülmedi. ..

Şiiri sloganlaştırmak, derya derinliğini derelerin sığlığına hapsetmek gibi bir şey olur. Herşeyden önce, dün linç edilen bugün görüşlerin de haklı çıkan Üstad Sezai Karakoç'a haksızlık olur. Kemikleri sızlar..

O'nu rahmet ve minnetle anıyorum.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Yazarlar Haberleri