Siyaseti yapan insanlar olduğuna göre, siyasetin de bir ahlakının olması kaçınılmazdır. Tıpkı farklı meslek dallarının kendine has ahlakının olduğu ve olması gerektiği gibi…
Elbette siyasetin de, tıpkı diğer mesleklerde olduğu gibi bir ahlakı var, etik değerler olarak kabul edilenleri var. Belki olmazsa olmazı var, belki kalemle çizilmeyen kırmızıçizgileri var.
Her siyasi partinin kendine has “vazgeçemeyecekleri” veya “vazgeçecekleri” var.
Bir siyasi partinin “olmazsa olmaz”ı, o siyasi partinin duruşunu gösterir.
Bir siyasi partiyi, bir diğer siyasi partiden ayırmanın en temel yolu da bu olmazsa olmazıdır.
Burada siyasi parti ayrımı yapmıyorum, ister ırkçı olsun, ister dinci, ister sağcı, ister solcu. Her siyasi parti, kendine göre kırmızıçizgi belirlemiş ve belki bunun adına farklı bir düşünce yapısı bile oluşturmuşlardır.
İdeolojilerin temelinde de aslında bu var.
Her görüşün “asla vazgeçemeyeceği” bir başka deyişle “değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez” ciddiyetiyle görüş sahibidir.
Bu yanlıştır, doğrudur.. onlar farklı ama bir duruşun olması, bir çizginin bulunmasına bağlıdır.
Mesela ırkçı bir parti, kendi ırkı üzerine siyaset yapar ama bu, bütün kapıları kapatacak anlamı taşımaz. Onun hassas olduğu konu, kendi ırkıdır. Uzlaşı, tartışma, yeni sözler söyleme elbet mümkün ama temel alınan ana konu, kendi ırkıdır.
İnsanlar siyasi partilere işte bu farklılıklarıyla destek verir.
Küçük yerlerde adaylar, tercihleri etkilese de, temel olarak “kendi dünya görüşü” çerçevesinde siyasi partilere oy verilir, arkasından gidilir, destek esirgenmez.
Çünkü kendi dünya görüşü, kendinin de kırmızıçizgisini şekillendirir.
Her siyasi partinin ortak konularda farklı düşünmeleri de, yine aynı kırmızıçizginin farklı konulardaki yansıması olarak kabul edilir. Mesela her siyasi partinin milli eğitim politikası bulunur. Her siyasi partinin iç ve dış politikası vardır. Sağlık, tarım, istihdam, aile, teknoloji gibi birçok alanda, kendi dünya görüşlerine göre politika üretir ve bunun da arkasından giderler.
Elbette iki siyasi parti birçok konuda benzer politikalar üretebilir ama temel kriterleri, kendi kırmızıçizgilerine dayandığından farklılık gösterir.
Ama hiçbir siyasi parti, kendi kırmızıçizgisini çiğnemez.
O zaman varlık sebebini inkâr etmiş olur. Mesela dinici bir parti, dini ayaklar altına alan söylemler içinde bulunmaz, sürekli el üstünde tutan görüşler öne sürer.
Özeleştiri yapmak elbet mümkün ama özeleştiri, dünya görüşünü silip atacak düzeyde olmaz, onu daha iyi yere getirme amacı güder.
Yeni kurulan siyasi partilerde, yalpalama olması, siyasetin günü birlik değerlendirilmesi, olaylara göre politika üretilmesi, hataları göre göre düzeltilmeye çalışılması elbet doğaldır ama eski siyasi partilerde, yani bir başka deyişle köklü partilerde bu kabul edilemez.
Genel olarak her siyasi parti, kendi ülkesini ve kendi milletini “hassas” konu olarak kabul eder ve bunun tartışılmasını bile istemez.
Yine genel olarak (terör örgütünün siyasi kolu değilse) her siyasi parti, teröre karşı çıkar, terörün her türlüsünün insanlık suçu işlediğini bilir ve ona göre politikalar üretir.
Bu açıdan hiçbir siyasi parti (terör örgütünün siyasi kolu hariç) terörün yanında durmaz, onların katliamlarına sıcak bakmaz/bakamaz.
Yine hiçbir siyasi parti, kendi ülkesi söz konusu olduğunda, bir başka ülkeye destek vermez, “işbirlikçi” suçlamalarına muhatap olmaz, olamaz…
Bütün bunlar, siyasi partilerin “kırmızıçizgileri” nedeniyle takındığı tavırdır.
Vazgeçemeyecekleri listesinin ilk sırasında yer alanlara, farklı düşünce üretseler de, temel olarak benzer uzaklıkta veya yakınlıkta dururlar.
Bunun bir yazılı kuralının olması da gerekmez; dünya görüşleri, o değerleri savunmayı veya karşı çıkmayı gerektirir diye düşünürler, hepsi bu…
***
CNN Türk’te Deniz Baykal’ı dinlerken, bir siyasi partinin taşıması gereken değerler ve bu değerler için vermesi gereken mücadeleler aklıma geldi.
Siyasi partilerin bir duruşu olmalı, tıpkı insanların bir duruşu olması gerektiği gibi.
İnsanlar, zaman zaman yalpa yapsa da, siyasi partilerin yalpa yapmaması gerektiği, -yazılı olmayan kurallar nedeniyle- açıkça bilinir.
Oysa CHP, Türkiye’nin en köklü partisi olarak, bir siyaseti olmayan, sürekli yalpa yapan bir parti görünümünde. Yani Baykal’ın da deyimiyle, “tutarlılığı” yok.
CHP için olmazsa olmaz, ülke çıkarları, millet, cumhuriyet ve Atatürk’tür…
Belki bunlara başka şeyler de ekleyebiliriz ama sadece bunları bile, son zamanlarda geri plana atmanın dışında, ayaklarının altına alarak çiğnedikleri gerçeği var.
Teröre yaklaşımında böyle, milli meselelerde böyle, dış politikada böyle…
Siyasetin ahlakı, siyasi rekabetin çok çok üzerinde olması gerekir. CHP’nin duruşu, CHP’ye gönül verenlerin tercih sebebidir. Yoksa gider diğer partilere oy verir, neden CHP’nin peşinde koşsun ki…
Kim ne derse desin, Deniz Baykal, her şeyden önce bir duruşu olan siyasetçi. Kendi dünya görüşünden, siyasi çizgisinden asla taviz vermeden, olaylara yaklaşmayı biliyor. Kemal Kılıçdaroğlu gibi, bugün böyle, yarın öyle diye bir politika üretmiyor. Her şeyden önce “milli meseleler” ve terör konusunda sürekli çark edip, durmuyor.
Tweetimden seçmeler
Televizyon ekranlarında boy gösteren doktorlar, hastanelerde poliklinik yapsa, sanırım doktor açığı kapanır, sağlık sorunu çözülür. :)