MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın AK Parti’den milletvekili aday adayı olması ve önceki gün bu talebini geri çekmesi, iki gündür basın ve yayın organlarının en önemli konusu.
Sadece gazete ve televizyonlarda değil elbet, özellikle sosyal medyanın en baş tartışma konularından birisi olurken, paralel medyanın da fütursuzca “atış alanı” haline geldi.
Oysa eskiden MİT Müsteşarının kim olduğu bile önem taşımazdı.
Başbakanla yapılan olağan toplantıları, bir cümlecik haberle sınırlı kalırdı.
MİT Müsteşarı koltuktan kalkarak siyasete de soyunmazdı veya siyasetten koltuğa yeniden oturmazdı.
Aslında MİT Müsteşarı, eskiden darbeyi başbakana ve cumhurbaşkanına haber vermeyen olarak da bilinirdi. Sivil iktidarın, hükümetin, cumhurbaşkanının, halkın, devletin değil, darbecilerin MİT Müsteşarıydı o zamanlar…
Eskiyle kıyaslarsan, bu garip geliyor ama Türkiye artık eski Türkiye değil.
İnsanlar, kendi özgür iradesiyle aday adayı olduğu gibi, adaylıktan da çekiliyor.
Doğrusu başarılı bir müsteşarlık yapan ve özellikle ülkemize düşman olan dış çevrelerin “sevmediği” bir Hakan Fidan, siyaset açısından artı getirirdi.
Bilgisi, birikimi ve duruşuyla ülke için çok önemli hizmetler yapan ve bir kumpası önleyen, ülkenin başına gelebilecek en büyük belayı defeden bir isimdi Hakan Fidan…
Paralel medyanın iki gündür bütün muhaliflere mikrofon uzatması,
Bütün ekranları parsellemesi,
Gazetelerin bütün sütunlarını tahsis etmesi,
Hatta hakaretlerine de prim vermesi, Hakan Fidan’ın bu ülkenin güvenliği için ne kadar gerekli olduğunu gösteriyor.
Herhangi bir bürokrat gibi, bir vali, bir emniyet müdürü veya bir askerin istifa ederek aday adayı olduktan sonra, görevine tekrar dönmesi yasal hakkıysa, MİT Müsteşarının da bu hakkı var.
MİT’e çalışmak, hakkını kullanmaktan soyutlanmak olarak algılanırsa bu, büyük haksızlıktır.
Ancak şahsi görüş olarak, Hakan Fidan’ın aday adaylığından vazgeçerek, yeniden MİT Müsteşarlığına atanmasına sıcak bakanlardan değilim.
Aslında benim isteğim farklı.
Hakan Fidan’ı siyasette görmek isteyenlerdenim.
Ama aynı zamanda Hakan Fidan’ı uzun süre MİT’in başında olması gerektiğine de inananlardanım.
En azından demokratikleşme bitene, çözüm süreci nihayete erene ve barış sağlanana dek…
Her ne kadar AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Adaylık da, geri çekilme de senin tercihin” dese de, anlaşılıyor ki, bu süreçte Hakan Fidan’dan daha iyi bir isim bulunamadı.
Bu süreç, önemli bir süreç…
Yabana atılacak bir süreç değil…
Ve bu süreç, AK Partinin süreci değil, ülkenin geleceğinin belirleneceği bir süreçtir.
Bütün ihanet şebekelerinin el ele, kol kola olduğu bir zamanda, milletin hayrına, ülkenin menfaatine bir girişim zaten beklemiyoruz.
Gezi olaylarındaki terör örgütlerinin ve onlara destek veren siyasi ve iş çevresinin, neyin hesabını yaptığını da iyi biliyoruz.
Milleti için kılını kıpırdatmayan sanatçı bozuntularının halkı değil, terör örgütlerini göreve davet etmesinin de ne amaçla yapıldığını tahmin edebiliyoruz.
Ortadoğu’da yapılan ve yasal iktidarları alaşağı ederek, darbeyle başa geçenlerin hülyalarını ülkemizde de kuranları biliyoruz.
Kendilerini halka anlatma yerine, sandığa kumpas kuranların kirli ittifaklarını da biliyoruz.
Mesela sadece iktidar değişmek olsa, bu seçimde veya bir sonraki seçimde “halkın gönlünü kazanma” yolunu tercih etmek gerek.
Ancak, zulümle abat olmaya niyetlenenlerin, halkla işi de bir türlü olmuyor.
Bu defa kirli oyunlar gündeme geliyor.
Düşmanımın düşmanı dostumdur anlayışıyla, asla bir araya gelmesi mümkün olmayanlar bir araya geliyor.
Hatta sadece içte değil, dışarıda, ülkemiz üzerinde kötü niyetleri olanların emrine de giriliyor.
Bu şebekenin içinde olanların, MİT’in başında kimin olmasını önemsemesi kadar doğalı olmaz.
Çözüm sürecini “ihanet süreci” olarak değerlendiren ve savaşın sürmesi için canla başla mücadele edenler, elbette barış için atılan adımları, alınan riskleri hem anlayamaz, hem anlamlandıramaz.
Hakan Fidan’ın çözüm sürecindeki rolünü, “ihanet rolü” olarak görmek, çözüm olmasın, kan aksın, analar ağlamaya devam etsin ve ülke terörle sürekli başı belada olsun demektir.
Bunu söyleyenlerin siyasetçi olması ise “siyaset kurumunun ne kadar ehven olabileceğini” göstermesi açısından dikkate değerdir.
Ortada bir barış konuşuluyorsa, savaş sürsün diye çığırtkanlık yapılmaz.
Savaş sürsün, gençler ölsün diye didinenler, vatan hainliğinden bahsedemez.
Ne yazık ki ülkemizde ediliyor…
Hakan Fidan’ın aday adaylığına veya geri dönmesine destek veren de var, karşı çıkan da. Bu doğaldır.
Ama iki gündür “iyi niyetli olmayan” derin çevrelerin çok ama çok aşırı tepkisi, Hakan Fidan’ın dönmesinin isabetli olduğunu gösteriyor.
Ah keşke siyasette, çok sayıda Hakan Fidanlar olsa…
Tweetimden seçmeler
Hakan Fidan'ın adaylık başvurusunu geri çekmesi bir şey değil, sesini duyacaktık, duyamadık :):)