Adıyaman, büyük yatırımlara alışkın değil. Alerji yapıyor olmalı ki, siyasilerimiz, yetkililerimiz ve sivil toplum kuruluşlarımız da “nabza göre şerbet” vermek için gıdım gıdım “istemekten” gıdım gıdım “vermekten” hiç yüksünmüyorlar.
Adıyaman, pek bakan gören bir kent de değil.
Bakanların çoğu “davet” üzerine gelir.
Davet edilenlerse Şanlıurfa, Gaziantep ve Malatya gibi “yatırım yapılan” kentlere gelenlerdir.
“Hazır Adıyaman sınırına kadar gelmişken, bize de uğrasanız, yaptığımız hizmetleri anlatsanız” diyedir.
Adıyaman basınının “bir kısmı” yapılan hizmetleri görmediği için, vatandaş da görmek isteyip kendisini çok zorladığından olsa gerek, bu konuda en iyi yol gösterici bakandır.
Bakan bu, bakmayı bilen yani!
O gelir, “falanca kurumumuz nasıl da çalışmış, amanın da amanın, nasıl da çalışmış” diye gözümüzün içine baka baka doğruları söyler!
(Hani söylemese de, hazır haberle söyletiriz canım!)
Sonra “60 yılda gelmeyen hizmetler Adıyaman’a gelmiş, bu kadar hizmetten bunalmadınız mı kardeşim” diye bize gaz verir.
Gazı alırız ama hizmeti göremeyiz.
Gözümüzde bir arıza olmalı.
O zaman tam teşekküllü bir hastane ihtiyacımız var demektir.
Gideceğiz hastaneye, gözümüzü kontrol ettireceğiz.
Öyleyse Adıyaman Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesini açalım, hizmetinize sunalım.
“Ben almayayım” demeyin, “olur” deyip bekleyin…
Efendime söyleyeyim, iki yıl önce tamamlanıp bitirilen hastane “şafak krizine” takılınca açılması uzamıştı ya…
Arada bir krizi nüksedenler yüzünden 60 yılda bir gelecek yatırım da böylece gelmedi.
(Aklıma gelmişken, şuralarda bir kilo kına olacaktı, şafakçılara verecektim de!)
Demokrasilerde çare tükenmeyeceği gibi, beceremeyenlerin de bir çıkış umudu vardır.
Denize düşerseniz, sarılacak bir şey elbet bulursunuz.
Bulundu da…
Bütün hastaneleri “Eğitim Araştırma Hastanesi” yaparsınız, “eskiyi mumla aramaya” çıkarsınız…
Mumunuz sönmesin diye de bir kılıf bulursunuz…
Tıp Fakültesi Hastanesini açacaksınız, boru değil ya…
Bütün hastaneler Sağlık Bakanlığı’na hediye edilir.
Zaten üçü bakanlığındı, milyarlar verilip ayağa kaldırılan Tıp Fakültesi Hastanesini de verip kurtulursunuz.
Verdik kurtulduk, Allah tamamına erdirsin.
(Bu arada Genel Sekreterlik gibi ballı kaymaklı bir makam üretiriz, yakınlarımıza!)
Ama açamıyoruz kardeşim, gıcık basın da iki de bir yazıyor.
(Gıcık olmayanlar da sorun yok, zaten onlar bizden.)
Ne yapalım, ne edelim diye düşünerek, “dördüncü Eğitim Araştırma Hastanesi”ni hizmete açarsınız olur biter.
Vatandaş yer mi, yer canım yer!
Yahu hiç bakan gelmeyen kente, bir haftada üç bakan geliyor, açtıralım bakana, şovumuza şov katalım.
Vatandaş yer dedik, bakan yemez ya!
O zaman gece açalım.
O niyeymiş?
Ayıbımız ortaya dökülmesin diye…
Hay aklınla bin yaşa emi!
Ve Tıp Fakültesi Hastanesi, bir haftada üç bakanın geldiği zaman diliminde, bakansız, başbakansız, müsteşarsız, hatta müşavirsiz bir şekilde, bir gece yarısı açılıverdi…
Poliklinik hizmeti yapılacak, şimdilik yani…
Daha net anlaşılsın diye açayım biraz.
Diyelim Adıyaman’da dört dâhiliye uzmanı var.
Birisi (eski) 82. Yıl Devlet Hastanesinde muayene kabul edecek.
Birisi (eski) Adıyaman Devlet Hastanesinde.
Bir diğeri (eski) Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi’nde…
Ve sonuncusu da, sıkı durun (yeni) Tıp Fakültesi Hastanesi’nde…
(Bu arada “Tıp Fakültesi Hastanesi” tabelasına kanmayın, aslı “Eğitim ve Araştırma Hastanesi”, yani diğerleri gibi!)
Bu nöbet değişecek tabii…
Bu hafta kim nereye gitmişse kayma yapılacak, ekmek kadayıfı da üstüne…
Ve derken açtık hastaneyi…
Tıp Fakültesi Hastanesi’ni…
2 yıl önce perdesine kadar asılı olan hastaneyi, “biz bitirdik” diye caka satarak.
Vefa göstermeyerek…
(Ne ki, temeli atılan caminin bile bir daha temelini attık, ne oldu ki!)
Ama şafağa kurban edilen insanların onur ve şerefi üstüne açılmıştı, Tıp Fakültesi Hastanesi adı altındaki Eğitim ve Araştırma Hastanesi…
Biz de yedik!
Sahi, siz kimi kandırıyorsunuz, karşınızda çocuk yok ya!
Twitimden seçmeler
Size sunulanı bırakıp, gerçeklere yöneldiğinizde olayların yansıtılandan farklı olduğunu anlayabilirsiniz. Aksi ise teslimiyettir.