Darbe konusunda sicili en kötü ülkelerin ilk sıralarında yer aldığımız kesin ama birinciliği kimlere kaptırdık bilmiyorum. Belki darbe teşebbüsü sıralaması yapılsa ilk ülkenin Türkiye olacağına da kuşku duymuyorum.
Türkiye, cumhuriyet tarihi boyunca, devletin kendi kurumu tarafından darbe yedi.
Sadece darbe yiyen hükümet ve devlet değildi, milletin ta kendisiydi.
Oysa darbe yapanlar, devleti ve milleti koruma adına yaptığını da söylüyordu. Buna bir de “cumhuriyet” ekliyorlardı.
Darbe mağduru hükümetler, “bize darbe yaptılar” diye sitayiş yapıyordu, haklı olarak…
Hükümetler de “özgürlük alanını” her genişletmede, darbeye niyetlenenleri mağdur ediyor olmalıydı ki, onlar da darbe yaparak, bunu bertaraf ediyorlardı.
O nedenle kimse darbe yaptığını kabullenmiyordu.
Bazıları için her yenilik bir darbeydi…
Reformlar darbeydi…
Kısıtlanan ve köşe bucak saklanan temel hak ve özgürlüklerin iade edilmesi darbeydi.
Bazı şeyler ulu orta sergilenmemeliydi.
Mesela başını örten kadına yasak yoktu, yeter ki evinde örtsündü.
Kamuya ait olan ama kamunun içinde bulunan başörtülünün arz-ı endam etmesi darbeydi.
Sincan’da bir tiyatroyla darbe yapılıyordu, Konya’da bir yürüyüşle…
Kürtçe türkü çığıran darbe yapıyordu, hayalini sesli dillendiren de darbe…
Herkes darbe yapıyordu birilerine göre onlar da bu ülke için, bu devlet için, bu millet için karşı darbe yapıyordu.
Ve böylece herkes bizim için bize darbe yapıyordu ama bunu söyleyecek bir yüreğe sahip değillerdi.
Şimdi de aynısını yaşıyoruz…
***
17-25 Aralık bir darbe girişimiydi…
AK Partililer böyle söylüyor…
Daha önceki darbeleri görüp, kıyaslama yapanlar da böyle söylüyor.
Yetkisini yasadan değil, “paralel” yapıdan aldığı iddia edilen kamu görevlilerinin suç işlediği ve bununla da darbeye kalkışıldığı söyleniyor.
Kimi ortada yolsuzluk olduğu için darbe yapıyor, kimi yolsuzluğun bahane edildiğini söylüyor.
Bazıları da ortada hiç yolsuzluk olmadığını, tamamen düzmece olduğunu söylüyor.
Darbe gerekçesi, kimilerine göre yolsuzluk, kimilerine göre ise yolsuzlukla millete darbe vuruluyor.
Sonra 14 Aralık operasyonu yapıldı, Gülen cemaatine ait televizyonlarda darbenin günleri sayıldı.
Özgür basın susturuluyordu, basına darbe yapılıyordu.
Oysa aynı basın darbe yapılmamış gibi yayınını sürdürüyordu.
Tabii önce suç işleyen polisler tutuklanıyor, polise darbe yapılıyordu.
Anlaşılan herkes, herkese darbe yapıyordu.
Bazı darbeler önleniyor, bazıları önlenmiyordu.
Eğer önlenmeseydi, milletin geleceği kararacaktı.
Ama hangisinde?
***
Elime kalemi aldığımdan bugüne kadar darbelere karşı çıkan yazılar yazdım. Geçen gün sosyal medyada “darbe güzellemesi” suçlamasıyla karşılaşınca şaşırdım.
Başka yazı okuduğunu düşündüm, olur ya adım yanlışlıkla yer almıştır…
Yok meğer 14 Aralık darbesini destekliyormuşum…
Allah’tan ki, polislerin tutuklanma darbesine övgü dizmekle suçlanmadım.
***
Oysa ortada benim bir darbe güzellemem yoktu, olmazdı, olması da zaten mümkün değildi.
Bu aslında olaylara nasıl baktığınızla alakalı…
İşinize geldiğinde hukuka güvenmeyi salık verirseniz, işinize gelmediğinde kararın siyasi olduğuna hükmederseniz, adaleti kendinize göre işletme niyetinizi ortaya koyar.
Bunu sadece ‘paralel’ suçlamasına muhatap olanlar için söylemiyorum, iktidar için de söylüyorum.
Yargı, her şeyden, herkesten, her düşünceden, her inançtan, her cemaatten, her siyasi partiden bağımsız olmalı.
Yargı mensupları taassup içinde olmamalı, bir yerlere bağlılığı, kararlarını etkilememeli…
Burada hukuk dersi vermeye kalkışmayacağım, haddimi bilirim.
Ama başından beri “kokuşmuş” bir yargı olsun diye uğraş veren tüm kesimlerin yargıdan şikâyet etmeye hakkının da olmadığını düşünüyorum.
‘Yargıyı kendinin emrinde’ gören/görmek isteyen çevreler, tarihin her döneminde bunun için çalıştı, çabaladı.
Ama sanık sandalyesine oturduğu anda ise yargıdan şikâyet etmeye başladı.
Sadece 17 Aralık değil veya sadece 14 Aralık da değil, Ergenekon’da da, darbe dönemlerinde de, farklı görüşlerin iktidarında diğer kalan insanlara da uygulanan buydu.
Yargı, gücü elinde bulundurana hizmet etmeye bir başlarsa bunun arkası gelir ve siz, nerede şikâyet ederseniz edin, karşınıza önceki duruşunuz çıkar.
Adalet, başkasına çok daha yakışıyor, unutmayın…
Tweetimden seçmeler
Nihayet AYM görevini hatırladı. Seçim barajının kendi yetkisinde değil, mecliste olduğunu kavradı. Şimdi söz vekillerde, indirin şu barajı!