Bir yığın hatırayla geçti gitti koskoca bir üç ay. Üçüncü torunumu karşılamak amacıyla gittiğim ikinci Sidney ziyaretimin ardından kendi ülkeme şükür kavuştum büyük bir özlemle...Kavuştum kavuşmasına ama ne yalan söyleyim oraların esrarlı güzelliğinin huzur veren ruhunun tesiri altındayım hala. Sevdiklerimi orada bırakmış olmanın da etkisi var mı bilemiyorum.
Sevgi bazında kuşkusuz kendi ülkem farklı; asla hiç bir yere değişemem ama oraların da hakkını vermek gerekiyor diye düşünüyor hakettikleri şekilde yazıp anlatıyorum. Kendi üllkemizdeki eksiklerin giderilmesi arzusuyla oralarda insanlığa yapılan hizmeti alkışlamak gibi bir vazifeyi yerine getirmiş olmak istiyorum. Kuşkusuz her ülkenin kendine has özellikleri ve güzellikleri vardır. Değişik ülkeleri gezip görenler illaki oraların farklı yönlerinden bahsetme ihtiyacı duyarlar. Ben de Avustralya'nın bizden farklı yönlerini ve egzotik doğa yapısı hakkınsa bilgi isteyen arkadaşlarım için yediğim içtiğim bende kalsın gördüklerimi anlatmayı görev sayarak iş başına geçiyorum zaman zaman. Okuyucuyu sıkmadan acizane nasıl resmetsem diye düşünsem de kısacık sözlerle anlatamıyorum.
Sidney'de kaldığım süre içinde Başkent Kambera olmak üzere Newcastle, Wollongong gibi şehirleri de gezme imkanı bulmuştum.
Anlatmakla bitmeyecek kadar güzel özellikleri olan bu ülkenin neyini ilk önce anlatsam diye düşündüm. Şehir merkezinden en uç noktasına kadar ihmal edilmeden verilen dengeli şehirleşmenin neresinden tutsam anlatsam az gelir. En tali yollara varıncaya kadar her noktada kazaları en aza indirme gayretlerini somut olarak görüyor ve hayran kalıyordum. Tüm cadde ve sokaklarında dantel gibi dokunmuş olan bembeyaz trafik çizgilerine gıpta ile baktım her defasında. Hele de ihlal nedir,keyfi yere şerit değiltirmek nedir, kornaya basmak nedir bilmeden akan trafiği dudak uçuklatır cinsten. İnsanlarını hele de bunca sürücüyü nasıl terbiye etmişler diye düşünmeden edemiyordum.
Şehrin genel sülietine baktığınızda şehir planlamacılarının "deve cüce" oyunu oynamadan huzur inşa ettikleri hemen göze çarpıyor. Gökdelenleri sadece birkaç şehir merkezinde toplanmış olduğu için geniş cadde ve sokakların etrafında dizilmiş olan genellikle müstakil villalar, nadiren iki üç katlı olan güzel dizayn edilmiş evler ve bahçeler saygıyla selamlıyorlar önünden geçenleri. Yol ve kaldırım haricinde bir metre kareyi bile ihmal etmeden yeşillendirmişler. Her mahalle arasında uçsuz bucaksız çim ve ağaçlarıyla size kucak açan sit alanları ve sayısız parkları mevcut. Bazen çok nadir de olsa küçük ihmallerini görünce bağırıyordum"buldum buldum" diye. Şakayla karışık hayranlık tepkileriydi bunlar.
Temizliğin, düzenin, sükunetin ve nezaketin timsali olan sayılı ülkelerden biri olan bu diyarda gezerken kendi ülkem adına kıskançlık duygularım uyanmıyor desem yalan söylerim. Azınlıkların bile devlet tarafından korunan adil hakları, işsizin hamisi, halkının öz babası olmuş, bir karış toprağını rant uğruna feda etmemiş bir devlet alkışlanmaz da ne alkışlanır? Velhasıl onların devlet babalarının anaç yürekle tebasına dengeli yaklaşarak her kesimi mutlu etmek amacıyla paçalarını sıvamış olduğuna her yerde her zaman şahit olunuyor bu ülkede.
Ülkenin 150 yıllık geçmişi olduğu için tarihi dokusu az olmasına rağmen herşey değerlendirmiş ziyan etmemişler. Eskimiş kullanılmayan fabrikalarını bile birer tarihi anıt gibi saklayan koruyan bir zihniyet hakim orada. Şehir merkezindeki turistik yerlerden köylerine varıncaya değin dengeli bir yaklaşım var her köşesinde.
Hepsi bir yana asıl beni benden alan sahiller, koylar, limanlar yok mu onları anlatmak imkansız.. sayılamayacak kadar dizi dizi hilal biçiminde karanın içine giren koylar kumsallar nasıl korunarak halkın hizmetine sunulmuş görmelisiniz.
Deniz seviyesinden 10metre kadar yüksekte olan Avustralya Kıyılarına vuran Atlantik Okyanusu binlerce kumsal oluşturmuş. Burada kaldığım süre içinde onlarcasını gezip görme şansına erdim. Hiçbirinin birbirinden farkını göremedim. Bir tanesine de burası iyi değilmiş öbürüne bakalım demek aklına gelmiyor insanın. Hangisine gitseniz muhteşem bir doğa ve doğayı insan hizmetine sunan belediyecilik karşılıyor sizi ve hayranlıktan bir önceki gittiğiniz yeri unutuyorsunuz. Uçsuz bucaksız kumsallarına yatıp güneşlenip dalgalarında sörf yaptıktan sonra yemyeşil çimler üzerinde kurulmuş olan park, plaj, piknik ve gezinti yerlerine nerede olsa rastlarsınız. Tuvaletler, kabinler, dinlenme yerleri her an her yerde size hizmet ediyor. Ekzotik bitkileriyle bizi selamlayan ormanların içinden döne döne indiğimiz sahillerde, göz alabildiğince geniş ufuktan gelen dalgaların kumsalın ipek yüzünü öperken güneş ışıklarının ahenkle dansedişleri yok mu... Bu kadar zengin kumsala sahip olmalarına rağmen tek bir tanesini bile atıl ve bakımsız bırakmadan, bitki örtüsüne ve doğaya zarar vermeden hepsini de bebek gibi korumuş buranın insanı. Her gittiğimiz yerde "helal olsun!" Demek geliyordu içimden.