Yakın geçmişte, iki ülke arasında siyasî, iktisadî, sosyal ve kültürel alanlarda ikili ilişkilere önem verildi. Bu çerçevede, üst düzeyde karşılıklı ziyaretler ve temaslar da arttı. Eylül 2009’da YÜKSEK DÜZEYLİ STRATEJİK İŞBİRLİĞİ KONSEYİ kuruldu.[1] Başbakanlar başkanlığında kurulan ve her iki ülkeden 10’dan fazla bakanın üye bulunduğu Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin Bakanlar düzeyindeki ilk toplantısı 13 Ekim 2009 tarihinde Halep ve Gaziantep’te yapıldı. Başbakanlar düzeyinde Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin ilk toplantısı ise 23 Aralık 2009 tarihinde Şam’da gerçekleşti.
Halep ve Gaziantep’te yapılan ilk toplantıda VİZE MUAFİYETİ ANLAŞMASI, Şam’da yapılan ikinci toplantıda ise siyasî, sağlık, tarım, ticaret, enerji, ulaştırma, su, eğitim, bilim, kültür, çevre ve güvenlik konularında 50 anlaş imzalandı. Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin 2-3 Ekim 2010 tarihinde Lazkiye’de ve 20-21 Aralık 2010 tarihinde Ankara’da yapılan toplantılarda ise 13 anlaşmaya imza atıldı. [2]
Türkiye, Suriye, Mısır ve Amerika gibi ülkelerinde dahil olduğu ÜST DÜZEY ASKERÎ DİYALOG KONSEYİ ise, ilk toplantısını 2009’da Ankara’da; ikinci toplantısını 2010’da Şam’da yaptı. 10 Haziran 2010 tarihinde İstanbul’da Dışişleri Bakanları düzeyinde Türkiye, Suriye, Ürdün ve Lübnan arasında YÜKSEK DÜZEYLİ DÖRTLÜ İŞBİRLİĞİ KONSEYİ kuruldu. 2011 yılının başından itibaren Tunus, Cezayir, Libya, Mısır, Yemen gibi Arap ülkelerinde görülen ve ARAP BAHARI adı verilen toplumsal olayların Suriye’de yansımalarının görülmesi ile Türkiye - Suriye ilişkileri farklı boyutlar kazandı.
Son yüzyılda, Türkiye–Suriye ilişkileri ne zaman olumlu düzeyde gelişme gösterse, Suriye’de Osmanlı Dönemi canlı tutuldu, hâtıralarla yaşatıldı. Özellikle, II. Abdülhamit’in Kudüs merkezli Filistin bölgesinin Musevilere satılmaması gündeme getirildi; Suriye sokaklarında halk tarafından Osmanlı dönemine duyulan özlem dilden dile aktarıldı.
Türkiye – Suriye ilişkileri ne zaman olumsuz düzeyde gelişme gösterse, iki ülkenin yöneticileri birbirine olumsuz mesajlar verse, Cemal Paşa Olayı gündeme getirildi; medyada ve Suriye sokaklarında, 100 yıl önce yaşanan olayın vahameti canlı tutuldu, ön plâna çıkarıldı. Yüz yıl önce vuku bulan Cemal Paşa Olayı nedir? Bir hatırlayalım:
Suriye Valisi Cemal Paşa, 1915’te Arapları kızdıran birtakım kararlar aldı.
- Kadınların peçe kullanma mecburiyetinin kaldırılması,
- Şer’î Mahkemeleri’nin (Meşihat’ın) görevlerinin Adliye Nezareti’ne verilmesi ve MEŞİHAT’ın önemsiz hale getirilmesi,
- Suriye’de iki binden fazla ileri gelen ailenin Anadolu’ya sürülmesi ve bu amaçla Tehcir Komisyonu’nun kurulması.
Bu şekilde, Suriye’de Arapların Osmanlı yönetimine zaten var olan hoşnutsuzluğunu daha da arttırdı. Alınan kararlara muhalif olan kimi insanların Cemal Paşa’nın emriyle idam edilmesi yaraya tuz-biber ekti.
Cemal Paşa’nın Suriye bölgesinde çok sayıda ileri gelen Arap aydın ve düşünürü vatana ihanet suçlamasıyla idam ettirmesi, üzerinde durulması gereken diğer önemli bir olaydır. İdam edilenler arasında masum insanların da bulunması, İngiliz ve Fransızlar tarafından önceki zamanlarda atılan Türklerle Araplar arasındaki kin ve nefret tohumlarını güçlendirdi.
***
BAAS PARTİSİ ve ESAD yönetimine karşı oluşan direniş hareketleri Suriye’yi bir iç savaşa doğru götürmektedir. Türk Hükûmeti, Suriye yönetimine halkın taleplerinin karşılanması doğrultusunda reformlar yapmasını istemektedir. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ve / veya NATO kaynaklı askerî müdahale durumunda Türkiye’nin bu müdahaleye dahil olup / olmaması konusunda belirgin bir duruş, henüz söz konusu değildir.
Türkiye; bir taraftan kendi menfaatini, öbür taraftan bölgedeki Müslümanların menfaatlerini koruyup kollayabilecek düzeyde olup/olmadığını yakın gelecekteki performansı ile gösterecektir. Dileğimiz; akıllı, toplumların tümünün menfaatini yansıtabilecek bir politikanın oluşturulmasıdır.
Suriye’yi nasıl bir gelecek beklemektedir? Suriye’nin bir taraftan Batı ülkeleriyle, diğer taraftan İran, Çin ve Rusya gibi doğu ülkeleriyle siyasî ve ticarî ilişkileri nasıl şekillenecektir? Özellikle, Türkiye – Suriye ilişkilerinde nasıl gelişmeler beklemekteyiz?
Bu soruların farklı cevaplarının olması doğaldır. Çünkü, her ülke ve her toplum kendi penceresinden bir gelecek ummakta ve bu şekilde geleceği görmek istemektedir. SURİYE’NİN GELECEĞİ İLE İLGİLİ ŞU VARSAYIMLAR ÜZERİNDE DURABİLİRİZ:
Türkiye’nin Suriye konusunda Batı yanlısı siyaset izlemesi; bu şekilde kanaat oluşturması; Suriye Yönetimi yanında yer alan İRAN, RUSYA ve ÇİN’i kaygılandırmaktadır.[3]
Bilindiği gibi, Rusya ve Çin ikilisine Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın da katılmasıyla ŞANGAY BEŞLİSİ kuruldu. 2001 yılında bu beşliye Özbekistan’ın da katılımı ile birlik ŞANGAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ veya ŞANGAY FORUMU adını aldı.[4] Şangay İşbirliği Örgütü, Amerika’nın “Tek Dünya Devleti” rolünü üstlenmesinden sonra Avrasya ve Ortadoğu ülkelerinden bazıları için önemli bir destek gücü olarak kendini gösterdi. Terörizm ve bölgesel güvenlik gibi konularda işbirliği içinde bulunan örgüt üyeleri, 11 Eylül sonrası yaşanan gelişmelerden olumsuz etkilense de, terör ve güvenlik konularında ABD’ye “Benim alanıma girme” mesajını vermektedir.[5]
Rusya ve Çin başta olmak üzere, ŞANGAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ, geçmiş yıllarda Özbekistan’a destek verdi, Özbekistan’daki ABD üslerinin kaldırılmasını sağladı. [6] Sonraki zamanlarda bu örgüt, Hindistan, Pakistan ve İran’a gözlemci statüsü verdi. 15 Haziran 2006’da 6 üye ve 3 gözlemci devletin katılımıyla Şangay’da gerçekleşen 5. ZİRVE, “ABD karşıtı Avrasya Bloku” görünümünü güçlendirdi.[7]
Suriye’ye yapılacak askerî bir müdahale durumunda İran’ın devreye girmesi, dolayısıyla Rusya ve Çin başta olmak üzere Şangay İşbirliği Örgütü üyesi devletlerin müdahil durumunda bulunması oldukça doğaldır. Yalnız, Rusya ve Çin’in Amerika ve diğer Batılı devletler karşısında ne derecede dik duracağı ve örgüt üyelerinin menfaatlerini koruyacağı konusunda, uluslararası bir güvensizlikten söz etmek de mümkündür. Nitekim, Gözlemci ülke statüsünden kurtulmak ve asil üye olmak isteyen İran, Amerika’nın baskıları neticesinde Rusya ve Çin’den üye olma vizesini alamadı.[8]
Şangay İşbirliği Örgütü’ne üye devletler tarafından hem desteklenen, hem de zaman zaman yalnız bırakılan İRAN, Suriye’nin Irak’ta olduğu gibi bir işgâl harekâtı ile karşı karşıya olduğunu bilmektedir. ARAP BAHARI'nın ve ABD, İsrail önderliğindeki Batılı Devletlerin ileri harekâtının kendisine ulaşacağı korkusundan Suriye'yi desteklemek lüzumunu hisseden İran; stratejik bir müttefik Suriye'yi asla kaybetmek istememektedir.[9] Özellikle, Irak’la yaptığı savaşta Hafız ESAD’ın devlet başkanı olduğu süreçte Suriye’nin, Libya’nın eski lideri KADDAFİ ile birlikte kendine büyük destek verdiğini unutmayan İRAN,[10] Suriye yönetiminin tam destekçisi olarak siyasetini belirlemiş durumdadır.
2006 yılının Temmuz ayında İRAN ile SURİYE savunma işbirliği anlaşması imzaladı.[11] Anlaşma gereği; ABD, İran’ı karşısına alır ve ona saldırırsa, Suriye’yi de karşısına almış ve ona saldırmış kabul edilecektir. Aynı durum, Suriye için de geçerlidir. ABD veya herhangi bir ülke Suriye’ ye saldırmış olursa, İran’a da saldırmış olarak kabul edilecek ve Suriye’ye saldıran ülke veya ülkeler İran’dan mukabil bir saldırı bekleyecektir.[12]
İranlı asker ve uzmanların, Suriye’deki muhalif gösterilerin bastırılmasında bizatihi rol aldıkları; Devrim Muhafızları’na bağlı KUDÜS ORDUSU mensuplarının Suriye’ye gönderildiği iddia edilmektedir. ABD, muhalif gösterilerin bastırılmasında, Kudüs Ordusu’nun önemli rol oynadığını ileri sürmektedir.[13] İran, gelecekteki menfaatleri doğrultusunda ESAD yönetimine destek verdiği için Suriye’de yönetim karşıtı gösterilerde zaman zaman İran bayrakları yakılmakta ve İran ile Hizbullah aleyhine sloganlar atılmaktadır. Bu da göstermektedir ki, Suriye’deki kimi muhalefet grupları, sadece ESAD aleyhtarı değildir, aynı zamanda İRAN aleyhtarıdır.[14]
2012 Ocak’ında Güvenlik Konseyi’nde Suriye’nin gündeme gelmesini ve Suriye aleyhine düzenlenen karar tasarısını veto eden Çin ve Rusya’nın tutumu karşısında İRAN memnuniyetini belirtti.[15] Suriye ve İran’ın birbirine yaklaşması, Suriye-İran ilişkilerinin olumlu yönden artması, ABD’nin Suriye’ye yapacağı muhtemel bir müdahaleyi geciktirmektedir. Çünkü ABD, hangi yöntem ve araçla olursa olsun, Suriye üzerine bir askerî müdahale yaptığı takdirde İran’dan kuvvetli muhtemel, karşı bir saldırı görecektir.[16] İRAN; NATO’nun Suriye’ye saldırması halinde, bu askerlere ev sahipliği yapmaması konusunda Türkiye’yi uyardı. İran, aksi halde Türkiye’deki ABD ve NATO hedeflerine saldıracaklarını söylemekten geri durmadı.[17] (Devamı var.)
DİPNOTLAR
[4] Gonca OĞUZ GÖK, İran’ın Bölgesel Politikası ve Türk-İran İlişkileri (Yüksek Lisans Tezi), Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Sosyal Bilimler Enstitüsü Strateji Bilimi Anabilim Dalı, Tez Danışmanı: Prof. Dr. Salih AYNURAL, Gebze, 2005, s.112 “2000 yılında Rusya Devlet Başkanı Putin Şangay Beşlisi’nin adının yeni üyelere açılması amacıyla Şangay Forumu olarak değiştirilmesini talep etmiştir. Özbekistan’ın da katılımıyla örgüt yeni bir kimliğe bürünmüştür. Dolayısıyla 2000’li yıllara gelindiğinde bu örgüt sınır problemlerini çözmek adına bir işbirliği platformundan; iktisadî ve siyasî alanlarda da yoğun işbirliğine doğru bir sürece girmiştir.”
[5] Ayfer SELAMOĞLU, a.g.e., s.158/159
[6] Ayfer SELAMOĞLU, a.g.e., s.159
[7] Ayfer SELAMOĞLU, a.g.e., s.160
[8] Ayfer SELAMOĞLU, a.g.e., s.161 (Naklen, Radikal Gazetesi, 16 Mayıs 2006)
[10] Fahir ARMAOĞLU, 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi 1914-1990 (Cilt II: 1980-1990), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Genel Yayın No.: 313, Tisamat Basım Sanayi, İkinci Baskı, Ankara, 1992, s.32
[11] Sabah Gazetesi, “İran-Suriye Savunma İttifakı Başlattı”, 14.07.2006 / http://www.sabah.com.tr/2006/07/14/dun105.html
[12] Hakan ERTAŞ, a.g.e., s.153
[13] Bayram SİNKAYA, Arap Baharı Sürecinde İran’ın Suriye Politikası, SETA Analiz, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı, Sayı: 53, Nisan 2012, s.15
[14] Bayram SİNKAYA, a.g.e., s.26
[15] Bayram SİNKAYA, a.g.e., s.18
[16] Hakan ERTAŞ, a.g.e., s.170