Irak’ta yüzünü doğuya çevirip İran’ı hedef alan ABD’nin, batıdan bir Suriye saldırısı ile karşılaşma ihtimali olduğu için öncelikle Suriye’nin bertaraf edilmesi gerekmektedir. İşte, Suriye’ye yönelik müdahalede göz ardı edilmemesi gereken noktalardan biri de budur.
Suriye ve tarafındaki cephede tablo böyle iken, İsrail istihbarat sitesi DEBKA’nın verdiği bilgiye göre; ABD, Fransa, Kanada, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden oluşan Körfez askerî yetkililerinin Suriye’ye müdahale amacıyla İskenderun’da gizlice bir komuta üssü kuruldu. Debka’nın bu iddiasına göre, İskenderun’da oluşturulan GÖREV KUVVETİ, Suriye’nin kuzeyinde “insanî koridorlar” oluşturacak.[1]
SURİYE ise, İran, Rusya ve Çin’den aldığı siyasal ve lojistik destek sayesinde, kendine karşı düşmanca tavırlar yansıttığına inandığı Türkiye’ye yönelik hasmane davranışlar içindedir. Suriye tarafından uluslar arası sularda geçen hafta uçağımızın düşürülmesi, bu hasmane davranışın bir belgesidir.[2]
Suriye hükümetine yakın haber sitesi ChamPress ERDOĞAN’ın 2008’de Lübnan Başbakanı Said HARİRİ’nin iktidarda kalmasına bizzat yardım ettiğini ve ESAD’a karışmamasını söyleyerek “Amerikalılar böyle istiyor.” dediğini yazmaktadır. Geçmişte, ülke liderlerinin birbirinin aleyhine yaptığı bu ve benzeri konuşmalar, gündemde sıcak tutulmak suretiyle ülke yöneticileri arasındaki sorunlar perçinlenmektedir.
Batılı istihbarat kaynaklarına göre; Suriye, geçmiş yıllarda, nükleer ve kimyasal silâhlanma gayretleri içinde bulundu. İsrail istihbarat kaynakları da, Suriye’nin nükleer araştırma amacıyla altı nükleer reaktör inşa ettiğini ileri sürdü. Ayrıca, bilinmektedir ki, Suriye ile İran arasında nükleer silâhların üretilmesi ve geliştirilmesi alanında işbirliği söz konusudur.[3] Nükleer silâh konusunda ilerleme kaydeden Suriye’nin SCUD-B füzelerini üretmeye başlaması ile birlikte, ABD; Suriye’yi İran ve Kuzey Kore ile birlikte, “ŞER EKSENİ” içine dâhil etti.[4] / [5] / [6]
Suriye'de barışçıl çözüm yakın gelecekte zor görünmektedir. Yönetim karşıtlarının çoğu, Baas rejiminin bitmesini istemektedir. Bunun nasıl olacağı konusundaki yöntemler belirgin değildir. Hür Suriye Ordusu ile ESAD askerleri arasında yaşanan çatışmalar, ülkeyi iç savaşın eşiğine hızlıca götürmektedir. Başta Hama ve Humus olmak üzere ülkedeki birçok şehirde çatışmalar gittikçe artmaktadır. Hür Suriye Ordusu, Beşar ESAD rejiminin Suriye topraklarının neredeyse yüzde 50'sinde kontrolü kaybettiğini bildirmektedir.[7]
Türkiye-Suriye ilişkilerinde her iki halkın yararına olan politikalara daha çok önem verilmelidir. Türk-Arap ilişkilerinde, mezhep ve etnik farklılıklara bakılmamalıdır. “MÜSLÜMAN” kimliği altında birleştirici ve güçleri artırıcı bir politika takip edilmeli ve bu politikadan ayrılmamalıdır. Tarihî veriler, Osmanlı Salnameleri’nde yansıtılan düşünceler de bunu desteklemektedir.[8]
Doğal ve tarihî gerekçelere dayalı, toplumu huzursuz edecek boyutta bir mezhep sorunu Suriye’de olmamasına rağmen; dış müdahale ve destekle, Sünniler ile Şiiler arasında yapay bir mezhep sorunu oluşturulmak, toplum bir iç savaşa götürülmek istenmektedir. Bu senaryo gerçekleşirse, Suriye; Irak’ta olduğu gibi en azından üç bölgeye ayrılabilir. (Sünni, Şii ve Kürt Bölgesi) Böyle bir durum, yeni katliamlar, yeni tecavüzler ve yeni zulümler anlamına gelecektir.
İSRAİL, ESAD’ın yerine Müslüman Kardeşlerin gelmesini istemediği için ESAD ve ekibinin Suriye’nin yönetiminde kalmasını istemektedir. İsrail, “Mısır’daki Müslüman Kardeşler, nasıl Sina’nın statüsünü gündeme getirdi ise, Suriye’deki Müslüman Kardeşler de iktidara geldiğinde Golan Tepeleri’ni[9] gündeme getirebilir.” düşüncesine sahiptir. İsrail’in etkisinde kalan Amerika’nın da ESAD REJİMİ’nin yıkılması konusundaki isteğinin eskisi kadar güçlü olmamasının nedeni de budur.
Londra merkezli Müslüman Kardeşler Örgütü ve ülke içindeki Kürt gruplar rejim değişikliğinden sonra iktidar olmaya adaydır. ABD, 2001 yılından itibaren yönetim karşıtlarıyla ilişkiye geçmiştir ve bunları Suriye’de etkin kılma çalışmalarını hâlen yürütmektedir.[10]
1984’ten beri Dışişleri Bakanlığı yapan Baas yöneticilerinden Faruk EL ŞARA[11] gibi, nispeten ılımlı sayılabilen birinin önderliğinde muhtemel yeni bir yönetim kurulacaktır. Yine, muhtemeldir ki, 2012 yılının Kasım ayında Amerika’da gerçekleşecek Başkanlık seçiminden sonra düğmeye basılacaktır. Altı aylık süreçten sonra Suriye yönetiminde önemli değişiklikler beklenebilir.
Beşar ESAD ve Ailesi’nin yerini alacak Batı taraftarı kişi ve kişiler üzerinde henüz, kesin bir mutabakat sağlanmamıştır. Türk Hükümeti ve siyaset uzmanları, hem Türkiye hem de Suriye’nin yararına, gelecekte Suriye yönetiminde görev alacak muhtemel isimler üzerinde dikkatlice durmalı ve bu isimlerle ilişkilerini her alanda daha etkin sürdürmelidir.
Rusya’nın Ural Dağları ile Kafkasya bölgesinde füze konuşlandırması yakından takip edilmelidir. Tartus askerî limanında İran ve Rusya’nın üçer adet savaş gemisinin bulunduğuna dikkat edilmelidir. Ayrıca, Rusya’nın 47 uçak ve 11 adet savaş gemisinden oluşan Admiral Kuznetsov adlı uçak gemisinin son haftalarda Akdeniz’de ve Atlas okyanusunun Akdeniz’e yakın bölgelerinde seyrüsefer yaptığı göz ardı edilmemelidir.[12] Beşar ESAD’ın siyasî danışmanı Buseyna ŞABAN’ın, ortak tatbikat iddialarını yalanlamasına rağmen; Fars Ajansı’nın haberine göre; önümüzdeki günlerde Suriye; Rusya, Çin ve İran’la birlikte büyük bir askerî tatbikat yapacaktır. Bu tatbikata; 1000 tank, 400 uçak ve 90 bin askerî personel katılacaktır.[13]/[14]/[15] ESAD’ın devrilmesi demek, Rusya’nın Suriye’deki iktisadî yatırımlarının ve stratejik plânlarının iptal edilmesi anlamına gelecektir. Örneğin, Rusya, Tartus’taki askerî deniz üssünü kaybedecektir.[16] Suriye’nin geleceği hakkında alternatif plânlar üzerinde çalışma yapacak Türk uzmanlarının bu konuları önemsemesini gerekli görmekteyiz.
Suriye’nin geleceğinde, Türk – Arap ilişkilerinin daha çok güçlenmesinde, Suriye Türkmenlerinin önemli bir yerinin olduğu da politika üreten Türk aydınları ve siyasetçileri tarafından mutlaka dikkate alınmalı ve değerlendirilmelidir.[17]
Bilinmeli ve hiçbir zaman unutmamalıdır ki, Amerika, İngiltere, Fransa ve İsrail; Suriye’nin kuzeyinde Kürdistan kurmak istemektedirler. Suriye’nin kuzeyinde, Irak’ta olduğu gibi SURİYE KÜRDİSTANI’nın kurulması, yeni aktif politikalarla engellenmelidir. Yine, unutulmamalıdır ki, Suriye Kürdistanı’nın kurulması, sadece Türklere ve Araplara değil, orta ve uzun vadede Kürtlere de siyasî, iktisadî ve ticarî yönlerden büyük zarar verecektir. Durumun vahameti, öncelikle Kürtlere, daha sonra da ilgili taraflara çok iyi anlatılmalıdır.
***
2010 Aralık’ta açıklanan Wikileaks Belgeleri’nde Suriye ile ilgili bir ifade oldukça dikkat çekicidir. Bu belgelerdeki ifadeler, şu şekildedir:
“Amerika, Türkiye'yi dört şekilde test etmek istiyor:
- Kuzey Irak konusunda rol alıp almayacağı,
- İran'ı Amerika’nın isteklerine razı edip edemeyeceği,
- Suriye'yi Amerika’nın tarafına çekip çekemeyeceği,
- Hizbullah’ı ya da Hamas’ı İran’ın etkisinden kurtarabileceği..”[18]
Türk aydınları ve siyasîleri olarak; bir taraftan Baas rejiminin Suriye halkına uyguladığı zulmün karşısında durmak, mezhep ayırımı yapmadan bütün Suriyelilerin menfaatlerini gözetebilecek düzeyde yeni bir yönetimin gelmesinde projeler üretmek zorundayız. Öbür taraftan ise, sömürgeci devletlerin gelecekteki menfaatlerini güçlendirecek senaryo ve faaliyetlerinin içinde yer almamak için yeni yöntemler bulmalıyız. İnsanların özgür, demokrat, eşit haklar içinde yaşayabileceği her adım bizim için mübarektir, mukaddestir. Aksi takdirde, sömürgeci niyet ve uygulamaların önünde veya arkasında bulunmak, tarih önünde sorgulanmayı engelleyemez.
“Bu asrın ilk çeyreğinde Ortadoğu bölgesinin en stratejik kuşaklarını kaybeden, ikinci ve üçüncü çeyrekte bölge ile genelde bir yabancılaşma süreci yaşayan, dördüncü çeyrekte ise tekrar yöneldiği bölgede inişli çıkışlı ilişkiler zinciri geliştiren Türkiye, bölge ile olan ilişkilerini yeniden ve köklü bir şekilde değerlendirmek zorundadır. Özellikle AB ile yaşanan ve üyelik sürecini gittikçe imkânsızlaştıran gerilimli ilişkiler ağı Ortadoğu’ya yönelik kapsamlı bir bölgesel stratejinin geliştirilmesini kaçınılmaz kılmaktadır.”[19] ifadelerinin sahibi Sayın DAVUTOĞLU’na temelde katılmamak mümkün değildir. Lâkin, bu tür uluslararası ilişkiler ve girişimlerin en uygun zamanda, en uygun kişi veya kişilerle, en uygun yöntemlerle yapılması çok büyük gerekliliktir.
Türkiye ve Türk Hükümeti yetkilileri; Türkiye – Suriye ilişkilerinde, hangi yöntemi benimserse benimsesin; sonuç itibariyle öncelikle Türkiye’nin ve tüm Müslümanların haklarını yansıtabilmelidir. Bununla birlikte; sorunları çözücü boyutta Türkiye tarafından alınan ve uygulanan her türlü kararın, yapılan her türlü girişimin İsrail, Amerika, Fransa, İngiltere, İran, Rusya, Çin, Irak, Ürdün, Mısır gibi ülkelerin zararına olmayacağı konusunda bu ülkelerin yöneticileri ve halkları, en etkin biçimde ikna edilmelidir. Türkiye, alacağı karar ve tavır ile kendine, bölge ülkelerine ve tüm dünyaya bir sınav verecektir. Bu sınavın; millî, manevî ve insanî menfaatler yararına bitirilmesi; Türkiye-Suriye ilişkilerinin derin ve güçlü tarihîmize, kültürel akrabalık yapımıza uygun gelişmesi en büyük dileğimizdir.[20]
***
Bir kere daha ifade etmek istiyoruz ki, Amerika, İsrail, Fransa, İngiltere ve diğer ilgili Batı ülkeleri; “demokrasi, özgürlük, barış ve insanî yardım” adı altında BM veya NATO çerçevesinde Suriye’ye askerî harekât plânlamaktadır. Bu harekâta, Türkiye de dahil edilmek istenmektedir. Türkiye’nin böyle bir harekâtta yer alması için Suriye ile arasının açılması ve her iki ülkenin birbirine düşman gösterilmesi şarttır. Bu nedenle, soğukkanlı ve sağduyulu olmak çok gereklidir. Lâkin, soğukkanlılık ile Türkiye’nin gereken cevabı her platformda vermesi birbirine karıştırılmamalıdır. Suriye yönetimi uluslararası hukuku ihlal etmiştir ve doğrudan sorumludur. Türk Devlet yetkililerinin önemle vurguladığı gibi, Suriye yönetimi, bu sorumluluğunun karşılığını da mutlaka ödeyecektir.
Savaş sebeplerini güçlendirecek boyutta uçak düşürülmesi olayına benzer olayların önümüzdeki dönemde cereyan etmesi muhtemeldir. Türkiye ve Suriye’nin dışındaki devletlerin menfaatlerine yarayacak bu türden provokatif olayların tedricen artması ve büyümesi ihtimali hesaba katılarak Türkiye ve Suriye yöneticilerinin uyanık bulunmasında büyük yarar görülmektedir. Umuyor ve diliyoruz ki, uçağımızın düşürülmesi ile ilgili olarak Türkiye’nin ortaya koyduğu sağduyulu yaklaşım, bundan sonraki zamanlarda da sürdürülür. Aynı dikkatli ve sağduyulu yaklaşımın daha fazlasının Suriye yönetimince gösterilmesi de ayrı bir zorunluluktur. Aksi takdirde, toplumlara zarar verecek olayların arkası kesilmez, inancını taşımaktayız.
Ortak tarih ve kültüre sahip bu coğrafyanın insanlarını, mezhepsel ve etnik farklılıklara bölmeden, tümünü mutlu edecek formüller aranmadığı ve uygulanmadığı sürece, Irak’ta, Filistin’de, Gazze’de olduğu gibi Suriye’de de sosyal ve siyasal sorunlar bitmeyecektir. Dileğimiz, bölgede ve tüm dünyada yaşanan sorunları bitirici uygulamalara yer verilsin.
DİPNOTLAR
[3] Önder ÖNGÖR, a.g.e., s. 45
[4] Hakan ERTAŞ, a.g.e., s. 61
[5] Samagan MYRZAİBRAİMOV, a.g.e., s.117
[6] Yasin ATLIOĞLU, a.g.e., s.3/4
[8] Geniş bilgi için bakınız: Cengiz EROĞLU, Murat BABUÇOĞLU, Yard. Doç. Dr. Mehmet KÖÇER, Osmanlı Vilayet Salnameleri’nde Halep, Global Strateji Enstitüsü, Kozan Ofset, Ankara, 2007
[9] “Golan Tepeleri” hakkında geniş bilgi için bakınız: Samagan MYRZAİBRAİMOV, a.g.e., s.36/64
[10] Yasin ATLIOĞLU, a.g.e., s.150
[16] Samagan MYRZAİBRAİMOV, a.g.e., s.10
[17] Geniş Bilgi için bakınız: Ahmet Emin DAĞ, Halep Türkmenleri (1918-2008), Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türk Tarihi Anabilim Dalı, Cumhuriyet Tarihi Bilim Dalı, Tez Danışmanı: Prof. Dr. Zekeriya KURŞUN, İstanbul, 2010 / http://www.munevverduver.com.tr/ yazar/1634-surye-trkmenler.html
[18] “US wants to test Turkey in four areas. First of all the US wants to know whether Turkey will take over an active role in Northern Iraq or not. Secondly, will Turkey be able to tame Iran under US' demands. The US also wants to know whether Turkey will be able to take Syria to the US' side. And finally, the US wants to test Turkey whether it will be able to save Hamas and Hezbollah from Iran's influence. If Turkey passes all these tests without losing or isolating Israel in the Middle East completely, then Turkey will be considered successful, otherwise, we'll go back to Bush Administration's period." http://cablegate.wikileaks.org/cable/2009/11/09ANKARA1594.html
[19] Ahmet DAVUTOĞLU, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, Altmışıncı Basım, Kurtiş Matbaacılık, İstanbul, 2011, s.142