Son günlerde “Her Güne Tarihten Bir Yaprak” başlığı altında insanlık tarihinden, doğudan-batıdan ve kendi tarihimizden bilgiler paylaşıyorum.
Bu paylaşımlar bazı insanları memnun ettiği gibi bazılarını da rahatsız ediyor. Çünkü tarihe iki farklı bakış açısı var. Her biri kendi açısından baktığında birbiriyle çelişen durumlar ortaya çıkıyor.
Geçmişten beri hep tartışma konusu olmuştur. Tarih tamamen çıplak gerçekliği mi yansıtmalı yoksa tarih bu günün ihtiyaçlarına göre mi tanzim edilmelidir? Her iki durumun da iyi ve kötü yönleri vardır.
Tarih tamamen gerçeği yazmalıdır anlayışına sahip olursak bunun iki sonucu olur. Birincisi ve olumsuz yönü iyi bir geçmişimiz yoksa bunu gelecek nesle verdiğimizde bu kötü örnek olur. Gençlik “zaten geçmişimiz kötü” diyerek geleceğe kötümser bakabilir. İkincisi ve olumlu yönü ise geçmişinizle yüzleşirsiniz, kirliliği halının altına süpürmezsiniz, geçmişten ders alarak kendinizi geliştirirsiniz.
Tarih bugünün ihtiyaçlarına göre yeniden tanzim edilmelidir anlayışının iki sonucu olur. “Bir zamanlar biz de millet hem nasıl milletmişiz/Gelmişiz dünyaya medeniyet öğretmişiz” diyerek geçmişi hep zafer, iyilik ve güzellik olarak görür, yeni nesle “bak geçmişin ne mübarek, geçmişinde ne güzel modeller idoller var” şeklinde hedef göstermek, motive etmek mümkün olur. Ancak diğer taraftan geçmişte yaşanan kötü gerçeklikler görmezlikten gelindiği için tarihten ders ve ibret alınamaz, geçmişteki hatalara tekrar tekrar düşülür. Gelişen medeniyetler karşısında ezikliği bastırabilmek için tarihin altın sayfa olarak gösterildiği çağlara kaçılır. Tarih bir uyuşturucu rolü oynar. Tarihle övünülerek bu günün ezikliği, kötülüğü, geriliği atlatılmaya çalışılır.
Ben tarihi bir insanın tarihine benzetiyorum. Örneğin psikolojik bir rahatsızlığınız var. Durumunuz iç açıcı değil yani. Psikoloğa gidiyorsunuz. Psikolog teşhis koyabilmek için sizin geçmişinize yani kişisel tarihinize gidiyor. Psikolog sırf motivasyon olsun diye olmayan başarılarınızı öne sürerek “geçmişte iyiydin bak şimdi de iyi olacaksın” diye mi yaklaşıyor yoksa “geçmişte yaşadığın travmalar var, bunlarla yüzleşmeden ve savaşmadan durumu düzeltemezsin mi” diyor. Elbette ikinci seçeneği tercih ediyor.
Ben geçmişimizdeki hastalıklarımızla yüzleşerek yani durum tespitinden sonra hedef tespiti yaparak gelişeceğimizi düşünüyorum. Geçmişi hep mübarek görmek, savaşlarda hep zaferimizi görmek, padişahları hep evliya görmek, geçmişin gerçekliğini ortadan kaldırmaz. Bu durum sonucunda geçmişteki hataları görmek istemediğimiz ya da görmediğimiz için tarih hatalarımızın tekerrürüne döner.
Konuyu bir fıkra ile bitirelim.
Yavru kutup ayısı annesine soruyormuş: “Anne benim babam kim?” Anne kutup ayısı ilerde duran kutup ayısını gösterip, “İşte o gördüğün kutup ayısı senin baban” diyormuş. Yavru kutup ayısı ısrar ediyormuş. “Anne bana gerçeği yalnızca gerçeği söyle, benim babam kim?” Anne kutup ayısı aynı cevabı veriyormuş. “Niye ısrar ediyorsun. İşte ilerde gördüğün kutup ayısı senin baban!” Yavru kutup ayısı dayanamamış annesine kahredici bir sesle bağırmış “Anne madem oradaki kutup ayısı benim gerçek babam, o halde ben niye üşüyorum?” demiş. (Baba gerçekten kutup ayısıysa üşümemesi gerek)
John Sheran, "Gelecekte bizi nelerin beklediğinin en iyi falcısı, geçmişte başımıza gelenlerdir." diyerek geçmişte yaşadıklarımızın önemine değinir.
George Santayana ise "Gerçek tarihi öğrenmeyenler, onu tekrar yaşamak zorunda kalırlar. " diyerek bizi gerçek tarihi öğrenmek konusunda uyarır.
TARİHE NASIL BAKMALIYIZ?
.