Korkunun Kaynağı Bilgisizliktir
( Emerson)
Amacımız deprem sözcüğü ile toplum üzerinde panik yaratmak değil, deprem konusunda geçmişte yaşadığımız Marmara depreminin acılarını unutmaya başladığımız şu yıllarda yeniden hatırlamayı faydalı görmekteyiz. Çünkü bizler büyük göçlerle gelip Anadolu’ya sahiplenirken bilmeden de depremleri de devir aldığımızı acılı deneylerle öğrendik. Burada, o acı günlerin bir daha yaşanmamasını temenni ederek sadece ders alınması ve tedbirin elden bırakılmaması maksadıyla Elbistan’ın da tarih boyunca yaşanan ve kayıtlara geçmiş olan büyük depremlerin dökümünü veriyoruz. Ayrıca bilgemizde ki deprem fayları ile ilgili jeolojik çalışmaları da siz okurlara sunmak istedim.
Bunun yanı sıra günlük yaşamda gerçekçi olmayı tanımlarken “ayakları yere basmak” deyimini kullanırız. Bu deyim ilk bakışta üzerinde yaşadığımız yerkabuğunu sarsılmaz ya da sağlam olarak nitelese de yerküre ölçeğinde durum pek de bu deyimin anlattığı gibi değildir. Yerkabuğuna sonu gelmez bir devingenlik kazandıran tektonik etkinlik, yanardağ püskürmelerinden, dağların oluşumuna, kıtaların hareketinden, depremlere kadar birçok yerbilimsel oluşumu doğuran doğal bir süreçtir. Aslında devingenliğiyle, kabuğunu oluşturan ve yer gerecini sürekli olarak yenileyen bu süreç, yeryüzünde yaşamın ortaya çıkışının en önemli nedenlerinden de biridir. Anadolu'nun konumu nedeniyle, coğrafyamızın çok büyük bir bölümünde etkin olan depremler de böylesi bir sürecin doğal sonuçlarından yalnızca biridir. Ülkemizi başka bir coğrafyaya taşıyamayacağımıza göre, depremi tanımamız ve depremlerle birlikte yaşamayı bir an önce öğrenmemiz gerekiyor. Kısacası depremle birlikte yaşamayı öğrenmemiz lazım çünkü: Türkiye’nin % 96’sı deprem tehlikesi altında, nüfusun %98’i ve barajların da %95’i deprem bölgelerinde bulunuyor. Dünyanın ikinci büyük deprem kuşağında yer alan Türkiye’nin deprem konusunda gerçektende de kötü bir geçmişi var. Yerbilimsel çalışmalara ve tarihsel kaynaklara dayanan istatistiksel araştırmalara göre son 2000 yılda karasal olarak Türkiye’de her yıl en az bir yıkıcı deprem olmuş.
Türkiye’nin deprem tarihi hakkında detaylı bilgimiz bulunmamaktadır. Deprem uzmanlarının birçoğu da tarihi depremler hakkında fazla bilgi sahibi değillerdir. Depremlerin mekanik olarak kaydedilmesine 19. yüzyılın sonlarında başlandı. Bu dönemden önceye ait bilgiler ise depremlerin meydana geldiği yıllarda yaşayanların gözlemlerini yazdıkları çeşitli tarihi kayıtlardan elde edilmektedir. Avrupa’da, 18.yüzyılın ikinci yarısından itibaren tarihi kayıtlardan hareketle deprem katalogları oluşturuldu.
Elbistan depremlerinin tarihini incelediğimizde ciddi kayıtlara çok az rastlamaktayız. Bununda sebebi; Anadolu tarihçiliğinde depremler, yangınlar, kıtlıklar, salgın hastalıklar fazla araştırılmayan konulardandır. Bu yüzdende deprem denilince akla “İstanbul Depremleri” gelmektedir. İstanbul depremleri ile ilgili incelemeler kayıtlarda mevcuttur.
Ülkemizin üzerinde bulunduğu topraklar, yeryüzünde yerleşmelerinin ilk kurulduğu sahalar arasında yer almakta. Bu nedenle Anadolu’nun toprakları çeşitli kültür ve medeniyetlerin kurulup gelişmesine beşiklik etmiş ve topraklarımızda birçok beylik, devlet ve krallıklar kurulmuştur.
Türkiye üzerinde yapılan paleoarkeolojik araştırmalar, ülkemizin topraklarında yerleşmenin günümüzde en az 40 – 25 bin yıl öncesine dayandığını ortaya çıkarmıştır. Kuşkusuz o döneme ait yerleşmeler, insanların üzerinde değişiklik yapmadan ev olarak kullandıkları doğal barınaklar yani mağaralardan meydana geliyordu. Bu tahmine göre yurdumuzda büyüklü – küçüklü 40.000 kadar mağara bulunmaktadır. Bunların bir kısmının eski çağlarda insanların kullanımına sahne olduklarını yapılan arkeolojik çalışmalardan öğreniyoruz. Bu çalışmalar sonucunda Anadolu’da o zaman göre ciddi sayıda insanın yaşamış olduğu tespit edilmiştir. Anadolu insanı, göçlerle gelen insanlarla bütünleşerek kentleşme sürecini başlattı. Böylece yarı yerleşik, yarı göçebe kültürün oluşmasını gerçekleştirdiler. İnsan barınakları değişikliğe uğrayarak günümüze geldi. Ayrıca insanlarımız bu cennet coğrafyanın, depremler zinciri üzerinde olduğunu çok acı deneylerle öğrendiler.
Anadolu kentlerinden biri olan Elbistan, M.Ö. 25.000 – 10.000 yılları arasında Paleolitik Dönem(Yontma Taş Devri) diye adlandırılan yıllarda uygarlığa kucak açmıştı. Uygarlıkların anası sayılan Anadolu’nun en eski yerleşimlerine sahip olan Elbistan, çok sayıda depremleri de bağrında barındırmıştır. Ancak bunlardan bir kaçını tarih uzmanlarının kayıtlarında rastlamak mümkün olmuştur.
Elbistan’da tarihi kayıtlara geçmiş olan büyük depremler vardır. Bunlar Elbistan’ın siyasi ve ekonomik tarihinin akışını değiştirmiştir. Bunlara sıra ile göz atalım.
Elbistan bölgesinin önemli bir antik şehirlerinden biri olan Arabisus (Efsus - Afşin), Bizans İmparator’u Mauriçanos’un doğduğu kenttir.
M.S. 587 yılında meydana gelen çok büyük bir deprem sonucunda bölge tamamen yıkılmıştı. Bizans İmparator’u, Mauriçanus deprem neticesinde yıkılan ve doğduğu kent olan Arabisus, şehrini yeniden imar ettiği kayıtlarda mevcuttur. Elbistan şehri o yıllarda bugünkü Elbistan’ın kuzeyinde eski Karaelbistan ve Hasankendi köyleri arasındaki düzlükte kurulu idi ve şehir bu deprem sırasında çok ciddi bir yıkıma uğradı. Şehir halkı yıkılan kenti terk ederek Şardağ eteklerinde bugünkü Elbistan şehrini yeniden kurmuşlardır. Ayrıca bu deprem diğer yerleşim alanlarında da nüfus hareketlerine sebep olmuş ve bölgede yeni yerleşim alanları kurulmuştur.
27 Kasım 1114 yılında İkinci büyük deprem meydana gelmiştir. Birbirinden şiddetli depremler neticesinde bölgede büyük bir yıkım olmuştur. Ermeni tarih yazarı Sembad, bu depremin geniş bir coğrafyayı etkilediğini ve 40.000 kişinin öldüğünü yazmaktadır. Ayrıca Arap kaynakları da bu depremden bahsetmektedir.
Yine kayıtlarda az gözükmekle birlikte Selçuklu ve Dulkadırli ve Osmanlı Devletlerinin yönetimleri zamanında kesin sayısı bilinmemekle birlikte çok sayıda büyük küçük ölçekli depremler olmuştur. Özellikle iki minareli olan “Ulu Cami’nin minaresinin birinin bu depremler sırasında yıkıldığı zannedilmektedir. İşte o dönemlere ait kayıtlarda tespit edilmiş olan depremler:
1513 yılında Doğu Anadolu Bölgesinde meydana gelen çok büyük deprem, Elazığ, Malatya, Adıyaman, Kahramanmaraş, Adana, Tarsus ve çevrelerinde oldukça yıkıcı bir etki yaratmıştır. Bu deprem Kahire’den de hissedilmiştir. Merkez üssü tam olarak bilinmeyen bu deprem Elbistan’ında içine alan geniş bir alanda etkili olmuştur.
20 Ocak 1544 yılının Ocak ayında Doğu Anadolu Bölgesinde çok büyük bir deprem meydana geldi. Bu deprem özellikle Elbistan ve çevresinde can ve mal kaybına sebep oldu. Elbistan’ın yarısı zemine battı. Süleymanlı(Zeytun-Zitun) ‘nın tamamı yıkıldı. Süleymanlı dağların altına gömüldü. Altı ay boyunca bölge sallandı. Deprem Gaziantep’in güneyine kadar hissedildi.
27 Haziran 1583: Doğu Anadolu öncü bir sarsıntıdan sonra meydana gelen ana şok Erzincan’ın neredeyse tamamının yıkılmasına ve 15 bin kişinin yaşamını yitirmesine neden oldu. 5 bin kişi binaların enkazı altında kaldı. Bu Elbistan çevresinde ciddi olarak hissedildi, çok sayıda bina yıkıldı insan kayıbı kesin olarak bilinmemektedir.
1874 yılında DAF(Doğu Anadolu Fay) hattı üzerinde Elazığ merkezli 7.1 büyüklüğünde meydana gelen deprem Elbistan’da da yıkıma yol açtı.
1875 yılında Elazığ merkezli 6.7 büyüklüğünde deprem meydana geldi, Elbistan’da da yıkıma yol açtı.
1893 yılında Türkoğlu – Gölcük fay hattı üzerinde meydana gelen deprem Maraş ve İlçelerinde yıkıma sebep olmuştur.
1905 Yılında olan deprem başta Doğu Anadolu Bölgesi olmak üzere Kahramanmaraş ili ve Elbistan çevresini oldukça etkilemiştir.
Bunların yanı sıra cumhuriyet döneminde de yıkımı az olan çok sayıda depreme rastlamaktayız. Özellikle 1962 depremi, Nisan ayının başlarında başlamış Mayıs ayının ortalarına kadar süren bir deprem fırtınası oluşturmuştur. Bunun neticesinde hemen hemen hergün depremler olmuştur. Şehir ve köylerde çadırlar kurulmuş olmasına rağmen, Elbistan, ciddi bir yıkıma maruz kalmamıştır. Ama bunun yanı sıra depremin uzun sürmesi halkta paniğe yol açmıştır.
DAF farklı segmentleri sırasıyla 1114, 1513, 1789, 1866, 1872, 1874, 1875, 1893, 1905 ve 1971 yıllarında yüzey faylanması oluşturmuş büyük depremler üretmişlerdir Doğu Anadolu Fay (DAF) Sistemi üzerinde, genç alüviyal çökeller üzerinde Bingöl, Elazığ, Malatya, Kahramanmaraş ve Antakya gibi büyük kentler ile ilçeler bulunması ve fay üzerinde ya da yakınında büyük barajların yer alması Doğu Anadolu Fay Sistemindeki farklı segmentlerin yakın gelecekteki deprem potansiyelerinin bilinmesi, deprem zararlarının azaltılması açısından hayati önem taşımaktadır
Günümüze kadar küçük büyüklükte ki depremler bölgemizde gözükmektedir. Çünkü bölgemiz ikinci derece deprem kuşağında bulunmaktadır. Değerli okurlar deprem bilgimizi artırarak, depremle yaşamasını öğrenmeliyiz. İşte bu yüzden depremlerden değil, bilgisizlikten korkmalıyız… Çünkü doğa hiçbir depremi bizlere habersiz göndermez. Deprem öncesi doğanın belirtiler hakkında bilgimiz olursa, doğa ile haberleşmiş oluruz. Bu da doğa ile konuşmak demektir. Ve bu sayede insanoğlunun depremlerden en az zararla çıkma şansı olur. Nasıl ki trafik işaretleri sayesinde yollarla konuşmuş oluyoruz ve ona göre trafik akışını sağlıyoruz. Doğada buna benzer, doğa bilgimiz artıkça, korkularımız ve kuşkularımız azalır, kendimizi daha güçlü ve inançlı hissederiz. .
İlimiz Kahramanmaraş’ın deprem bakımından birinci derecede risk bölgesinde olduğu verilerde belirtilmektedir. Çünkü Arap levhası, Afrika levhası ve Avrasya levhaları ile çevresinden devamlı sıkıştırılmaktadır. Bu levhalardan Arabistan levhasının kuzey harekatı, Anadolu levhasını Kuzey Anadolu Fay Hattı ve bölgemizden geçen Doğu Anadolu Fay Hatları boyunca yıllık 2 mm ile 30 mm arasında batıya hareket ettirmektedir. Bu hareket küçük depremler vasıtasıyla sağlanmaktadır. Hareket engelle karşılaştığı zaman, levhalar arasında enerji birikmekte, (sismik boşluk) yani biriken enerji, engelleyen engelin direncini aştığı zaman birikmiş olan enerjinin hepsi açığa çıkarken (çeşitli deprem dalgalar, ısı, ses vb.) batıya yapılması gereken harekâtta yapılmaktadır.
TÜRKİYE ÜÇ FAY HATTI ÜZERİNDE
Ülkenin kuzeyini baştan başa kateden KUZEY ANADOLU FAT HATTI Geçmişte 1999 Gölcük depremi dahil birçok yıkıcı sarsıntıya yol açtı. Türkiye’nin en büyük ikinci fay hattı DOĞU ANADOLU FAY HATTI’da yıkıcı depremler yaratıyor. Ege’de ki BATI ANADOLU FAY HATTI ‘nda büyük depremler üretmeye müsait yapıcı vardır.
Fay Nedir: Yerkabuğunu oluşturan kayaçların bir yüzey boyunca kırılması ve oluşan iki parçanın birbirine göre göreceli olarak yer değiştirmesidir
Kuzey Anadolu Fay Hattı Nedir?
Doğuda Karlıova ile batıda Mudurnu vadisi arasında doğu-batı doğrultusunda bir yay gibi uzanır. Dünyanın en aktif ve en önemli kırık hatları arasında yer alan Kuzey Anadolu fay zonunun uzunluğu yaklaşık 1200 km dir; genişliği ise 100 m ile 10 km arasında değişir. Deprem Olan Her Yerde Fay Varmıdır? Eğer yoksa bile yeni bir tane oluşmuştur.
Doğu Anadolu Fay Hattı (DAF), Bingöl Karlıov’dan başlayıp Antakya’ya kadar uzanıyor. 580 kilometre uzunluğunda ki fayın genişliği ise 4 ile 25 kilometre arasında değişiyor. Fay Hattı Hatay, Osmaniye, Kilis, Gaziantep, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş 10 ilden geçiyor. Ancak yıkıcı deprem yaratma kapasitesi nedeniyle komşu şehirler içinde tehdit oluşturur.
DAF farklı segmentleri sırasıyla 1114, 1513, 1789, 1866, 1872, 1874, 1875, 1893, 1905 ve 1971 yıllarında yüzey faylanması oluşturmuş büyük depremler üretmişlerdir Doğu Anadolu Fay (DAF) Sistemi üzerinde, genç alüviyal çökeller üzerinde Bingöl, Elazığ, Malatya, Kahramanmaraş ve Antakya gibi büyük kentler ile ilçeler bulunması ve fay üzerinde ya da yakınında büyük barajların yer alması Doğu Anadolu Fay Sistemindeki farklı segmentlerin yakın gelecekteki deprem potansiyelerinin bilinmesi, deprem zararlarının azaltılması açısından hayati önem taşımaktadır
Kahramanmaraş Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünden alınan bilgilere dayanarak, bölgemizi çevreleyen fay hatlarını görelim.
580 km. uzunluğunda olan Doğu Anadolu Fay hattı, uzunlukları 50 ile 145 km arasında değişen 6 parçadan oluşmaktadır. Bu parçalardan coğrafyamızı ilgilendiren bölümleri şunlardır:
a) Çelikhan- Gölbaşı
b) Gölbaşı- Türkoğlu
c) Türkoğlu- Ceyhan
ÇELİKHAN – GÖLBAŞI FAY PARÇASI
50 km uzunluğunda olan fay, en son 6 Şubat 2004 tarihinde kırılmış ve 5,1 büyüklüğünde (orta büyüklükte) deprem meydana gelmiş, bunun sonucunda, Adıyaman ve Çelikhan’da 7 kişi ölmüş, 24 kişi yaralanmıştır. Deprem, Adıyaman, Malatya ve Kahramanmaraş’ta toplam 824 yapıda yıkık ve ağır hasara, 2539 yapıda orta, 4705 yapıda az hasara sebep olmuştur.
GÖLBAŞI – TÜRKOĞLU FAY PARÇASI
90 km. uzunluğunda olan fay hattı, üzerinde meydana gelen en son deprem üzerinden 492 yıl geçmiştir. Kahramanmaraş İl merkezinin güneyinden geçen fay (10 – 15 km), Türkoğlu, Pazarcık, Çağlayancerit ve il merkezini birinci derece deprem bölgesi durumuna getirmiştir. İl çevresinde en büyük sismik boşluk oluşturan bu fay hattının 200 yıllık dönemde, 7,6 büyüklüğünde deprem kabiliyeti olduğu kabul edilmektedir.
TÜRKOĞLU - CEYHAN FAY PARÇASI
100 km uzunluğunda olan bu fay üzerinde tarihte 5- 9 büyüklükleri arasında pek çok deprem meydana gelmiştir. En son 27 Haziran 1998 Ceyhan depremi ile aşağı kısım kırılmıştır.
ÖLÜ DENİZ FAY HATTI
Bölgemizi ilgilendiren bir başka fay hattı da, Ölü Deniz Fay Hattı’dır. Güney Afrika’dan başlayan bu fay hattı, 500 km. uzunluğunda olup Hatay İlimizden ülkemize girip Kuzey- Güney doğrultusunda uzanarak Kahramanmaraş’ın güneyinden Doğu Anadolu Fayına birleşmektedir. En büyük aktif faylarımızdan biri olan bu fay, tarihte 6,8-7,8 büyüklüğünde depremlere neden olmuştur. 1905 yılından günümüze kadar suskun olan bu hat üzerinde önemli derecede sismik boşluk oluştuğu gözlenmektedir. TÜBİTAK MAM yer Bilimleri Araştırma Bölümü, bu fay hattının 200 yıllık dönemde 7,3 büyüklüğünde deprem yapma kabiliyeti olduğunu belirtmiştir.
ELBİSTAN FAY HATTI
75 km uzunluğunda olan Elbistan Fay Hattı, henüz kırılmamış bir fay. Nurhak İlçesinin kuzeyinden başlayıp, Göksun İlçesinin batısına kadar uzanır. Doğu Anadolu Fay Hattı’nın bir yan kolu olan bu fay, 5-6 büyüklüğünde depremlere neden olmuştur. Hemen doğusundaki Sürgü Fayı'nda ise 5 Mayıs 1986'da 5.8
Bölgemizin çevresinde ki fay periyotlarının(dönem) yüksek olması maalesef, toplum olarak rehavete kapılmamıza neden olmaktadır. Bunlar yaşamımızın gerçekleridir, korkarak değil öğrenerek ve tedbirler alarak yaşamasını öğrenmeliyiz.