“Kahramanları olmayan ulusun geleceği de olmaz.”
Bizim şanlı tarihimizde kahramanlar tükenmez, ancak bazıları günümüzde çok iyi bilinirken, bazılarının isimleri de, tarihin tozlu raflarında bulunmayı ve günümüz insanlarına hatırlatmayı beklemektedirler. İşte bende biri çok iyi bilinen, biri ise pek çok insanımızın varlığından bile haberi olmadığı iki büyük Türk kahramanından bahsedeceğim.
Bunlardan biri herkesin çok yakinen bildiği Gazeteci HASAN TAHSİN(Osman Nevres), diğeri de çok az bilinen Dersimli İSMAİL, bu iki özel kahramanın vatanları için yapmış oldukları ve günümüzde destanlaşan o olayları siz okurlara sunmak istedim.
DERSİMLİ İSMAİL.
Yıl, 1919… İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali ABD’de bulunan Rumlar tarafından gösterilerle kutlandı. Bu arada kimi Rumlar taşkınlık yaparak Türk Bayrağı’na hakaret etmeye ve yakıp-yırtmaya başladı. Dersimli Çermu’nun torunu İsmail belindeki silahına davranıp, Türk Bayrağı’nı ayakları altına alan yedi Rum’u öldürdü, ikisini yaraladı.
Amerikan polisinin elinden kurtulup Meksika’ya kaçmayı da başardı.
Bir yıl sonra…. Tarih: 18 Eylül 1920.Büyük Millet Meclisi Birinci Dönem Dersim Milletvekili Hayri Bey, vatanseverlik duygularıyla Türk Bayrağı’nı korumak amacıyla hareket eden İsmail’i Meclis gündemine getirdi. Dersim’de bulunan ailesinin zor durumda olduğuna dikkat çekerek, İsmail’in vatanseverlik hissinin ödülü olarak ailesine bir miktar para yardımı yapılmasını ve uğrunda hayatını feda edecek derecede sevdiği bir Türk Bayrağı’nın Büyük Millet Meclisi tarafından kendisine verilmesini teklif etti.
Teklif, Meclis İkinci Başkanı tarafından 22 Eylül 1920’de Başvekâlete havale edildi.
Bakanlar Kurulu, talebi uygun buldu. Ayrıca böyle vatansever bir evlat yetiştirdikleri için İsmail’in ailesine teşekkür edilmesi kararı aldı. Bu karar, gereğinin yapılması için 31 Ekim 1920’de Dâhiliye Vekâletine bildirildi…
Meclis kayıtlarında o dönem aşağıda ki bilgilere rastlanmaktadır.
Büyük Millet Meclisi Riyaseti Celilesine
(Rumi)18 Eylül 1336 / (Miladi) 6 Eylül 1920
Dersim’in Tarnotı/Tarnutı karyesinden ve Karaballı aşireti efradından Çermu hafidi ismail izmir’in Yunanlılar tarafından işgalinden dolayı Amerika’daki Rumların Osmanlı bayrağını tahkir yollu yaptıkları nümayiş münasebetiyle ferden hakiki bir İslam vatanperverine terettüp idecek vazifeyle nümayiş esnasında yedi Rumu telef ve ikisini cerh itmek suretiyle ifa ve bu vukuattan dolayı Amerika hükümeti tarafından takip edildiğinden hapisten yakayı kurtararak Meksika’ya firar etmiş ve el-yevm Dersim’de bulunan ailesi de idare-i ta’işden aciz bir halde bulunduklarından merkumun bu hissiyat-ı vatanperveranesine mükafatan ailesi efradına bir miktar muavenet takviyede bulunulmasıyla beraber, uğrunda hayatını istihkar edecek derecede fedakarlıkta bulunduğu bir kıta Osmanlı bayrağının kendisine Büyük Millet Meclisi tarafından verilmesini istirham ederim.
Dersim Mebusu Hayri Bey,
Özet olarak; Çermo’nun (isimlerin yanlış yazılma ihtimali her zaman vardır) torunu İsmail Amerika’dayken, Yunanlıların İzmir’i işgalini kutlamak için Amerika’daki Rumlar bir gösteri yapıyor. İsmail de bu Rumlardan yedisini öldürüp ikisini yaralıyor. Eylemi ne ile gerçekleştirdiği belgede yazılmamış ama o dönemde Amerikan basınına bakılırsa bunun detaylarına ulaşılır. Amerikan hükümeti bunu takibe alırken adam oradan Meksika’ya kaçıyor. Sonunun ne olduğu tam olarak bilinmiyor. Ama bilinen bir gerçek var ise şanlı Türk bayrağımız için bu vatansever canını ortaya koymaktan zerre kadar tereddüt etmiyor. Dersim mebusu Hayri de (Hasan Hayri olmalı) bu kişinin ailesine para yardımında bulunulması (mükafat) ve kendisine bir Türk bayrağı armağan edilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisine yazılı başvuruda bulunuyor. Belge Cumhuriyet arşivinde Kodu: 30 1000 – 194- 326- 3- 232
GAZETECİ HASAN TAHSİN
Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’nda yenilince mütareke istemek zorunda kaldı ve maddeleri her türlü yoruma müsait olan Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) imzalandı. Mütareke şartlarını tanımayacağını söylediği için İstanbul’a çağırılan M. Kemal Paşa, yaptığı görüşmelerden hiçbir sonuç alamayınca “Millet hâkimiyetine dayalı yeni bir Türk Devleti kurmak “amacıyla Anadolu’ya geçme yollarının arıyordu. Samsun’da Rumların çıkardığı ayaklanmayı bastırmak için 9.Ordu Müfettişi olarak görevlendirildi. (16-19 Mayıs 1919).Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla Milli Mücadele başlamış oluyordu.
Paris Barış Konferansı (18 Ocak 1919) kararına göre Yunanlılar, sözde Batı Anadolu’daki Rumlar’ın can güvenliğini sağlamak için İzmir’i işgal etmeye hazırlanıyorlardı.
İzmir’in işgaline engel olamayan İstanbul Hükümeti, üzücü bir olaya yol verilmemesi için bir süre Türk askerlerinin kışlalarından dışarı çıkmamalarını emrederken, yerli Rumlar Megali İdea’nın (Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u alarak, Bizans İmparatorluğu’na son verdiği günden beri yürürlükte olan bir Yunan ülküsüdür. Bizans İmparatorluğu’nu bir Helen İmparatorluğu olarak kabul eden Yunan milliyetçileri, Megali İdea adını verdikleri büyük ülküleri ile eskiden Bizans’a ait olan tüm toprakları yeniden elde ederek, Konstantinopolis (İstanbul) başkent olmak üzere, büyük Helen İmparatorluğu'nu yeniden kurmayı hayal etmektedirler.1919-1922 yıllarındaki Türk Kurtuluş Savaşı'nın Yunanların yenilgisiyle sonuçlanması bu fikre büyük darbe vurmuştur. ) gerçekleşmek üzere olduğunu görerek çılgınca bir sevinç içindeydiler. Buna karşılık memleketin sahibi olan ve büyük çoğunluğu teşkil eden Türkler ne yapacaklarını hala kestirememişler, mitingler düzenleyerek işgali protesto etmişlerdi.
15 Mayıs 1919’da Yunanlılar İzmir’i işgal ederken kiliselerin çanları çalıyor, yerli Rumlar Yunan askerlerinin üzerine demet demet çiçekler fırlatarak “zito” (yaşasın) diye bağırarak gösterilerde bulunuyorlardı. Askerler kışlada, halk evlerinde İstanbul Hükümeti’nin verdiği emre uyarken bir gazeteci olan Hasan Tahsin, Yunan işgaline karşı direnişin bir sembolü haline geldi. Kısa ön bilgiden sonra Yunanlılara ilk kurşun atan kahraman Türk gazetecisini tanıyalım.
Gazeteci Hasan Tahsin’in (1888 Selanik –15 Mayıs 1919 İzmir) gerçek adı Osman Nevres’tir. İlk, orta ve lise tahsilini Selanik’te Fevziye Mektebi’nde bitirdikten sonra İstanbul’a gelen Osman Nevres, II. Meşrutiyet’in ilanı üzerine İttihad ve Terakki Cemiyeti’ne (Birlik ve İlerleme Derneği)girmiş ve Talat Paşa’nın sivil muhafızları arasında yer almıştır. Avrupa’ya giden öğrenciler arasında yer alan Osman Nevres ,Paris’te Sarbonne Üniversitesi’nde Siyasal Bilimler öğrenimi gördü. Bu sırada İtalyanların Trablusgarp’a saldırmaları üzerine Avrupa’da Türkler aleyhindeki propaganda da son sınırına ulaşmıştı. Osman Nevres, bunlara seyirci kalamazdı. Saldırgan durumda olan İtalyanların mazlum, Türkler’in zalim gösterilmelerinin doğru olmadığını söyledi.
Trablus Savaşı’nın sürdüğü günlerde Osman Nevres, bu savaşla ilgili bir belge filminin Paris’in ünlü sinemalarından Olimpia’da oynandığını duydu. Heyecanla filmi seyretmeye koştu. Film başlayınca Osman Nevres, yerinde duramaz hale gelmişti. Filmde Türkler kötüleniyor, barbar ve zalim insanlar olarak gösteriliyordu. Trablus’a saldıran İtalyanlar ise mazlum...
Seyirciler perdede Türk askerlerinin görünce yuhalıyor, İtalyan askerlerini alkışlıyorlardı. Osman Nevres dayanamadı ve oturduğu sandalyeyi perdeye fırlattı. Beyaz perde boydan boya yırtılmıştı. Sandalyenin arkasından Osman Nevres de sahneye fırladı ve Fransızca “ışıkları yakın” diye bağırdı. Seyircilerin korku ve şaşkınlık içinde bağırmaları üzerine makinist filmi durdurmuş ve ışıklar yanmıştı. Osman Nevres sinirli bir sesle konuştu:
“Benim sizlerden ne farkım var? Sarbonne Üniversitesi’nde okuyor ve sizin dilinizi konuşuyorum. Ben de Türküm. Türkler bu filmde gösterildikleri gibi vahşi ve zalim insanlar değillerdir. Onlar da en az sizin kadar uygardırlar..”
Osman Nevres daha konuşacaktı. fakat sinema yöneticisinin şikayeti üzerine birkaç polis salona girmişti. Genç Türk milliyetçisi, haklı olmanın verdiği yüreklikle polislere:
“Olaya sebep olan benim ,buyurun gidelim!..” dedi.
Osman Nevres, götürüldüğü karakolda şöyle konuştu: ”Ben vatanını seven bir insanın yaptığını yaptım. Fransa Hükümeti ,Osmanlı Devleti aleyhindeki bu kampanyayı durdurmazsa ,aynı davranışı pişmanlık duymadan tekrar yapabilirim..!”
Bu olay Fransız basınında derin yankılar uyandırdı. Stephan Lausenna bir yazısında Osman Nevres’le tanıştığını anlattıktan sonra “O bir vatanseverdir” demekten kendini alamadı.
Daha sonraki tarihlerde Balkanlıların büyük dostu ve Türkler ’in amansız düşmanı olarak casusluk faaliyetlerinde bulunan İngiliz diplomatı Buxton kardeşlerin aleyhimizdeki propagandalarına Hasan Tahsin son derece üzülmüştür. Kendileri ile görüşmek üzere Londra’ya giden Hasan Tahsin, Buxtonlar’ın Bükreş’te olduklarını öğrenince Bükreş’e gitmeye kara vermiştir. İstanbul’dan Köstence’ye ve oradan Bükreş’e varan Hasan Tahsin, Buxtonlar’ın kaldığı otelde, kendileri ile görüşmek istemiştir. Haber götüren garsona “Bizim barbar Türklerle konuşacak bir şeyimiz yok” diye cevap verdiklerini öğrenen Hasan Tahsin, İngiliz kardeşler bir araba içinde bulunurlarken onlara ateş etmiştir. Buxtonlar, ölmemiş ağır yaralanmışlar, Hasan Tahsin ise Romen mahkemesince ağır hapis cezasına çarptırılmıştır.
I. Dünya Harbi’nde Türk ordusu Bükreş’e girince kolordu komutanı Hilmi Paşa tarafından zindandan kurtarılıp vatanına dönen Hasan, ciğerlerinden rahatsız bulunmuş ve Talat Paşa’nın yardımı ile tüberküloz tedavisi için İsviçre’ye gönderilmiştir. Yurt dışına giderken bu defa Hasan Tahsin Recep diye babasının adı ile pasaport çıkartan Osman Nevres o tarihten sonra bu adla tanınmıştır. 1918 ‘de yurda dönmüş ve İzmir’de İttihatçı arkadaşlarıyla birlikte Osmanlı Sulh ve Selamet Cemiyeti’nin yayın organı olarak 6 Mayıs 1919 tarihine kadar “Hukuk-u Beşer” i çıkarmış ve bu gazetenin başyazarlığını yapmıştır.
İzmir’in işgalinden bir gün önce, düşmana karşı koyma ve vatanı savunma hareketi için toplanan ve Redd-i İlhak Beyannamesi’ni hazırlayan vatansever aydınlar arasında Hasan Tahsin de vardır.
15 Mayıs 1919’da Yunan kuvvetleri İzmir’i işgal ederken Hasan Tahsin Kordonboyu’n da düşman askerlerinin üzerine büyük bir cesaretle ateş açmış Yunan bayrağını taşıyan Yunan süvarisinin ölümüne, bazılarının da yaralanmasına sebep olmuş ve düşman kurşunu yağmuruna tutularak orada şehit düşürülmüştür. Aynı gün İzmir’de şehit edilenlerin aziz hatırasına İzmir Belediyesi tarafından Konak Meydanı’nda bir anıt dikilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bunlar gibi kahramanların omuzlarında yükselerek bugünlere ulaşmıştır. Ruhlarınız şad olsun, mekanlarınız cennet olsun…
KAYNAKLAR:
1.Selahaddin TANSEL:Mondros’tan Mudanya’ya Kadar Cilt :1 M. E. B. Yayınları İstanbul,1991
2.Nurhan TAÇALAN:Ege’de Kurtuluş Savaşı Başlarken
3.Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi
4.Türk Ansiklopedisi: “Hasan Tahsin” maddesi
5.Şevket Süreyya AYDEMİR:Tek Adam Cilt :2