TEMA Başkanı Cafer Kalalı uzun yıllardır çevre konusunda, şehrin yeşillenmesi, doğanın korunması noktasında bir avucun beş parmağını geçmeyen gönüllülerle uğraş içinde.
Bu şehirde bir şeyler yapma uğraşısı içinde olan bu gönül dostlarının isimlerini sayacak olursak;
Mehmet Temizdemir,
Mehmet Kırmızıkaya,
Mehmet Köşk,
Sait kılıçsallayan,
Abdulhakim Eren,
Arif Avize,
Gül Ayşe Yetmez,
Cafer Kalalı,
Ve adını hatırlayamadım başka gönüllü dostlar. Bu dostlar farklı farklı alanlarda, kendi işleri dışında bu şehirde bir hareketlilik olması adına hem cebinden, hem emeğinden, hem zamanından fedakarlık ederek uğraş vermektedirler.
Şehirle ilgili bir fotoğraf gerektiğinde, Arif Avize, Mehmet Temizdemir ve Mehmet Kırmızakaya ilk aklımıza gelen isimler olur.
Sait Kılıçsallayan ve arkadaşları dağ bayır, kış yaz demeden gezerler, ilginç güzellikleri öne çıkartırlar, bunun yanı sıra ise doğal afetlerde yapılması gerekenler ile ilgili eğitim alırlar, eğitim verirler…
Diğer arkadaşlarımızda farklı alanlarda, farklı çalışmaları var. Bu şehir için bir çivi çakan, bir tek satır yazan, bir kare fotoğraf çeken, bu şehrin tanıtımı adına uykusuz geceler geçirerek, geçmişte yaşananları, yazılanları bize birer vesika olarak sunan kitaplaştıran, başta değerli hocam Doç. Dr. Yalçın Özalp, Yaşar Alpaslan, Serdar Yakar ve diğer adını hatırlamadığım kitap erleri, gönül dostlarına bu kentin insanlarının bir teşekkür borcu yok mu?
Her daim bilgilerinden istifade ettiğimiz, sıkıştığımız zaman kapısını aşındırdıklarımız akil adamlar, kitap ehli alimler, bilim ehli hocalar hepinize minnet, teşekkür ve şükran borçluyuz.
3 Nisan 2012 günü TEMA’da verilen “Deprem” konulu konferans için yazmak istediğim köşe yazısında, nereden nereye vardık dostlar…
Yukarıda isimlerini saydığım insanlar Kahramanmaraş’ta değil de başka şehirlerde yaşıyor olsalardı sosyal konum olarak çok daha iyi durumda olurlardı.
Ne var ki bizler, içimizden çıkan kendi değerlerimize sahip çıkamıyor, onları kıskanıyor hatta onlardan nefret ediyoruz.
Kahramanmaraş’ta 1989 yılından sonra konulan sokak ve cadde isimlerine baktığımızda üzülerek bunu görüyorum.
Bu şehrin insanları bizlere sahip çıkmadığı ve yazdığımız eleştirel yazılarda en hafif ifadeyle reklam istemiştir vermeyince yazıyor şeklinde ucuz ve bir o kadarda iğrenç iftiralar attıkları için, korkar olduk doğruları var gücümüzle yazmaya…
Ve bizlere bu iğrenç ve o kadarda haysiyet kırıcı iftiraları atanları Allah’a havale ederek, fincancı katırlarını ürkütmemeye gayret ederek yazıyoruz…
Değerli hocamız KSÜ Jeoloji Bölüm başkanı Alican Kop, Kahramanmaraş’ta olası bir deprem riski, şehrin yerleşimi, imar durumu ve buna benzer konuları bütün çıplaklığı ile ortaya koydu. Bu konferansta Belediyemiz yetkilileri de vardı.
Sanırım onlarda en az benim kadar, yapılan bu ihmaller karşısında bir deprem anında on binlerce insanın ihmaller sonucu öleceğinin karşısında sıkılmışlardır, utanmışlardır.
12 şubat stadyumu ve o civar dere yatağı idi. Daha açıkçası Şazibey Camiisinden itibaren şimdiki AVM yapılacak o alanların tamamı bataklık idi. Ben geldim yetiştim. Şimdi oralarda depreme hiçte dayanıklı olmayan çok katlı binalar yükseliyor.
Değerli hocam aynen şunu söyledi. “Ben şehrin güneyinde son birkaç içinde yapılmayan eski çok katlı binalarda oturmam. Çünkü ben depremi yaşadım”
Hocamın bu sözünden edindiğim ise; Trabzon caddesinin alt tarafında eskiden yapılan çok katlı binaların büyük çoğunluğu riskli.
Allah göstermesin, 1114 ve 1513 yılında olmak üzere Kahramanmaraş’ta iki büyük deprem yaşanmış ve bu kent üçüncü defa kurulmuştur.
Ortalama 400-500 yıl arasında oluşan bu deprem ya bu günlerde meydana gelirse?
Ortaya konulan tabloya baktığımızda bu şehrin yarısından fazlası yok olur…
Peki ne gibi önlem aldık?
Alıyoruz?
Kocaman bir HİÇ…
Şimdi bu ihmal sonucu meydana gelen depremde yaşamını yitiren insanların vebalini kim alacak?
Sanırım bu vebalde hepimizin de suçu olacak.
O bataklık yerlere imar izni veren Belediye başkanları, Meclis üyeleri, mühendisler, mimarlar, yapan müteahhitler ve biz gazeteciler…
Yukarıda kolaycılığa kaçan yazdığımız eleştirel yazılardan dolayı bizlere iftira atan ve bu sebeple sesimizi kısan bu insanlarda en az Belediye Başkanları kadar bu vebale ortak olacaklardır.
Çünkü bu insanların şerlerinden, iftiralarından korktuğumuz için Belediye Meclislerinde verilen Tadilat kararlarını izinlerini mercek altına alamadık, yazamadık.
Bu şehirde Kelepir arsa baronları var.
Belediye imar durumunda Yeşil alan olan, vatandaştan ucuza kapatarak daha sonra buraları imara açan, imar kasapları var. Suyu üfleyerek içen, adına ticaret diyerek, her şeyin simsarlığını yapan bu baronlara ben lanet ediyorum. Allah’a havale ediyorum.
Bu baronlar 30 yıldır var.
Belki daha önceleri de vardı.
Ben 30 yıldır görüyorum.
Köşe taşlarını kaptıkları için, nüfuzlu oldukları için, şehrin siyasetinde, belediye Meclislerindeki temsilcileri vasıtasıyla nerede neyin olduğundan haberdar ve başka başka isimler adına iş yaptırdıklarından dolayı kolayca her şeyinde üstünden gelebilmektedirler.
Bu şehirde namuslu insanlarda büyük çoğunluğu oluşturmaktadır. Ne var ki merhum İsmet İnönü’nün dediği gibi; “Bu şehirde namuslu insanlar en az namussuzlar kadar sesini yükseltemedikleri sürece” bu şehir düzelmez…
Ben bu şehirde oy vererek, seçilmesine katkım olan bütün Belediye başkanlarına hakkımı helal etmiyorum.
Çünkü o kadar çok haksızlıklar ve adaletsizlikler yapılıyor ki, isyan etmemek elde değil.
Allah layıklarını versin diyor, milletimize deprem acısı yaşatmasın diye de Allah’a dua etmeye davet ediyorum sizleri….