Türk milleti olarak erkek-kadın ilişkisinin en önemli etkeni İslâm dini esaslarıdır. İslam öncesi hayat ile İslamın kabulüyle kültür kaynaşması olmuştur. Daha ileri ki zamanlarda da modern çağın etkileriyle bu yaşam kültürü genişlemiştir.
İslâm öncesi “At, avrat, silah ” kültürü Türkler arasında yaygındı. Çadır yaşam tarzıyla avrat bilgeliği temsil ederdi. Evi koruyan ve ihtiyaçları karşılayan erkek olmuştur. Saygı ve sevgi birliktelik arz etmiştir. Zor şartlarda yaşam ise eşleri bir birine daha çok bağlamıştır.
İslâm dini, Türk kültürüne yakın idi. Kadına verilen değeri Türkler hemen kabullenmiştir. Ana ve baba kutsal bir kavramdır. Aile ve aile birey görevleri belirlenmiştir. Bu görevler, bireysel ve toplumsaldır. “Cennet annenin ayağı altındadır” (H. Ş) gibi birçok Hadisi Şerif vardır.
Modern dönemde ise yaşam şekli değişti. Kadın-erkek ilişkileri Batı kanunlarıyla harmanlaştırıldı. Resmiyette kadın- erkek ilişkileri, bireysel ve toplumsal olarak fark olmuştur. Kadının siyasete girmesi, iş hayatına atılması erkeklerle aynı hakka sahip olması eşitlik haklarını gündeme getirmiştir. Karma eğitim de bunun bir tezahürüdür.
Aile içi erkek ve kadın ilişkileri değişmektedir. Dini bütün aileler de evin reisi erkektir. Kadın ise ev işlerinden sorumlu, eğer hanım da çalışan ise o zaman ev işlerinin ortak yapılması tercih edilmektedir.
Bu zamanda “Kadın eziliyor” diyen Feministler toplumu oluşmuştur. Diğer Taraftan FEMİNİZM, ata erkil ve kapitalizme karşı bir tepkiyle de oluştuğu iddia edilmektedir. Cinsiyet zaafının kalkması için mücadele eden Feministler, Batının kanunlarıyla ülkemizde neşve bulmaktadır. Feministler tarafından Mahalle baskısı deyimiyle topluma ve kadınlara baskı yapıldığı iddia edilmektedir.
Halen kast sistemi uygulayan ülkeler var, Hindistan gibi. Bu sistemden kişiler ve toplum olumsuz etkilenmektedir. Tarihte Avrupa kadın haklarında sınıfta kalmıştır. Günümüzde İsrail halen kadın haklarını savunmamaktadır. Onların inanışına göre kadın erkeğin kölesidir. Bizim ülkemizde doğuda kan davası yasak olmasına rağmen töre uğruna bu fiil yapılmaktadır. Mahalle baskısı veya töre altında yapılan yanlış uygulamalar ülkemizde olsa da cinsiyet ayrımına kötü bir örnektir. Ancak bu cinsiyet zaafı birçok ülkede vardır. Bu yanlış uygulamaların yeri İslamda yoktur.
“İstanbul Sözleşmesi “ ile aile yapımıza ve sosyal cinsiyet yapımıza büyük zararlar veriliyor. LGBT cinsiyetleri, koruma altına alınıyor. Feministlerin de savunduğu bu cinsiyet özgürlüğü aslında şeytani üst akılın bize dayattığı kısırlaştırma programıdır. Bu tipler tabii ki erken evliliğe karşı çıkacaklardır. Çocukları koruma bahanesiyle, özgürlük argümanlarını kullanmaktadırlar. Irz, namus, kan davalarını kadın hakları konusunda kasıtlı istismar etmektedirler.
TV ve dizilerle, oyunlarla, sosyal medya ile toplumumuz olumsuz etki altında kalmaktadır. Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaktadır. Tablet ve akıllı telefonlarla çocuklarımız olumsuz etki altında kalmaktadır. Adeta gözümüzün önünde nesil değişiyor. Kötülükleri göre göre veya izleyerek cinsiyet hassasiyetimizin kaybolmasına alışıyoruz. Feministlik, lgbt, cinsiyetsizlik gibi projelerle Dünya nüfusunun 500 milyona düşürülmesi planlanmaktadır.
Ülkemizde erkek evlilikleri, cinsiyet değişikliği, hatta toplu seks hayatı yaygınlaşmaktadır. Bu tehlikeli gidişe devletimiz öncelikle İstanbul Sözleşmesi’nin fesh ederek DUR demelidir. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” hoş görüşünü bırakmalıyız. Başımıza gelen virüs musibeti de boşuna gelmemektedir. Test yapılarak hastalar tespit edilmeye çalışılıyor. GDO ve diğer yiyeceklerle de neslimiz bozuluyor. Oysa asıl gizli tehlike cinsiyetimiz değiştiriliyor farkında değiliz. Keşke cinsiyetimiz de tespit edilip tedbir alsak diye öneriyorum.
Devlet, aile olarak neslimize sahip çıkmalıyız.” Evde Kal “ bir fırsat olarak değerlendirip, çocuklarımıza ve kendimize bir çeki düzen vermeliyiz. Hayırlı RAMAZANLAR