Yıllardır toplumun, bürokrasinin, diplomasinin, yerel yönetimlerin çözümsüz kaldığı anayasaya dair revizyon sürecinde son safhaya geldik sayılır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tabiriyle; “Anayasa yamalı bohçaya” dönerken bizlerin yüreği de onlarca yıldır yaşattığı travmalar sayesinde “kevgire” döndü…
Yıllardır toplumun, bürokrasinin, diplomasinin, yerel yönetimlerin çözümsüz kaldığı anayasaya dair revizyon sürecinde son safhaya geldik sayılır.
Ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da sıklıkla dile getirdiği “sivil anayasa” çağrısına toplum olarak dileğimiz şu; siyasi partilerin tamamı “amasız-fakatsız” destek versin lütfen…
12 Eylül Anayasası’nın değişimine dair ne zaman cümleler kurulsa “kemikleşmiş bir kesim” anlamadan, dinlemeden, empati yapmadan anında “ülkeyi bölmeye çalışıyorlar” nidalarını yükseltiyor. Halbuki mevzu bu değil. Mevzu; sen-ben-o ayrımını ortadan kaldırmak, değişen ve gelişen dünya şartlarına adapte olabilmek, askeri bakış açısından kurtulup sivil-özgürlükçü-eşitlikçi-demokratik bir merceğe oturtmak, vatandaşın mağdur olmaması adına yerinden ve hızlı çözümler üretebilmek ve daha nicesi…
Şehir şehir-köy köy gezip yerinden izleyip, dinleyip, görüp, konuşup, yazan biri olarak şunu net bir şekilde ifade ediyorum; evet acilen sivil ve eşitlikçi bir anayasaya ihtiyacımız var. Zira eldekiler vatandaşın ve dünya şartlarının taleplerini karşılayamıyor…
Dünya, coğrafyamız merkezinde yeni şeklini almaya çalışırken ayrışmalar ve çatışmalar giderek derinleştirilmeye çalışılıyor. Bu hengâmeye Türkiye’yi de çekmeye çalışsalar da “toprağa bağlı heterojen kimliğimiz” sayesinde dimdik birlikte duruyoruz.Hangi halktan olduğumuzdan ziyade Anadolu’dan aldığımız köklerimizi, yine evlatlarımıza emanet edeceğimiz vatanımızı ve beraberliğimiz adına her zaman her yerde canla başla verdiğimiz mücadelemizi önemsiyoruz biz. Bu önemseyişlerimiz nedeniyle bir asrı aşan süredir devam eden tüm küresel oyunları boşa düşüyoruz hep birlikte. Bu sebepten kimselerin aklına gelmesin “Kürtler bölünmek istiyor” düşüncesi. Kültürel anlamda ve evlilik, iş, eğitim, komşuluk, dostluk kodlarıyla birbirine bu denli kenetlenmiş bir ülkenin vatandaşları nasıl bölünme isteyebilir ki? Adam kızını Trabzon’a gelin vermiş, şimdi ister mi ayrılmayı? Ya da doğulu-güneydoğulu iş insanları yatırımını Ege’de ve Marmara’da yapmış, bir ayağı memleketinde diğer ayağı batıda şimdi bu kesimde ister mi bölünmeyi? Elbette ki hayır!
Alanım olduğu için çok net söylüyorum: Kürtlerin de böyle bir isteği asla yok. Ve şunu da çok net söyleyebilirim: bırakın Türkiye Kürtlerini, Irak -Suriye-İran Kürtleri bile “keşke Türkiye vatandaşı olsaydık” diyor.Onlarca yıl Kürt maskesi takarak dağlarda terör, şehirlerde “sözde siyaset-stk” faaliyeti yürütenler son süreçte bir bir deşifre olurken ve bölge insanıyla birlikte tüm ülke onlarca yıl nasıl korkunç bir oyuna maruz kaldığını gördükçe vakit kaybetmeden “yeni anayasanın tam yeri, tam zamanı” diyorum…
Şimdi arkanıza yaslanın ve sıralayacağım başlıkları iyice okuyun lütfen:
Ülkelerin peşi sıra uzaylıların varlığını kabul eden veriler paylaştığı, doğal felaketler ve pandemilerle her geçen gün insanlığın daha da perişan olduğu, iklim değişikliği ve yarattığı felaketlerin dönülmez bir hızla şiddetini arttırdığı, kuraklık ve gıda kıtlığının yarattığı/yaratacağı “agresif göç” başlığının önümüzdeki yüzyılda çok büyük kaoslara sebep olacağını göz önünde bulundurursak “dünyanın tek sahibi olmadığımızı anlamamız ve her an her şeye hazır olmamız” gerekmiyor mu? Anlayacağınız küresel ve gezegenler arası sayısız felaket kapımıza kadar gelmişken, birbirimizi suçlama-dışlama-reddetme lüksüne sahip değiliz.
Yeni Yüzyıl bu denli vahim bir tabloya sahipken ve kültürel kaynaşma boyutumuz kan bağlarıyla bölünemez bir hale gelmişken herkes şapkasını önüne koymalı artık!
Evet acilen “sivil-eşitlikçi-demokratik” bir anayasaya ihtiyacımız var.
Ve bu anayasa öncelikle; bu toprakların bütünlüğünü sonuna kadar savunmalı,“kültür ve inanç çeşitliliğimizi” kabul etmeli, seni-beni-onu değil, hepimizi vazgeçilmez ve değerli görmeli…
Bazen yer vereceğimiz bir cümle bile asırlık acıların, travmaların, kavgaların üzerine toprağı örter ve o toprağın üzerinde sağlam köklü ağaçların boy vermesine vesile olur…